Hiç yapılmaması gereken bir hata işleniyor gözlerimizin önünde ve bu hatanın olumsuz etkilerinin ülkemizi, ülkeyi yöneten iktidarı nereye sürükleyeceğini kestirmek mümkün değil...
O hata şu: Güneydoğu kaynaklı 'terör' ile 'Kürt sorunu' birbirine karıştırılıyor; 'terör' yüzünden kararan gözler o bölgede çözülmesi şart bir 'sorun' olduğunu göremiyor. Terörün amacı da o zaten: Gerçeği gözlerden saklamak...
Garip olanı da yazayım: Vahim hata, bu ikisini birbirinden ayırdığını belli ederek iktidara gelen ve bugüne kadar 'terör' ile 'sorun' arasında fark bulunduğunu anladığı hissini etrafa veren siyasi iktidar tarafından işleniyor... Topluma Bu ikisi ayrı şey tezini kabul ettirmiş bir iktidarın şimdilerde sorunu teröre bulaştırması aklın alabileceği bir hata değil.
Defalarca yazdığımı tekrarlamayacağım. Bugün yazacağım, konunun farklı bir açıdan görünümü olacak: Değişik biçimler alsa da terör silâhlı mücadeleyi gerektiren bir eylem tarzıdır; devletin bu alanda ihtisaslaşmış birimleri teröre karşı mücadeleyi sonuna kadar sürdürür. Önemli olan, teröristin eylemleri için ileri sürdüğü 'bahane'yi ortadan kaldırabilmektir; onu 'teröre karşı mücadele' yöntemleri ile başaramazsınız...
Ne dediğimin anlaşılması için 11 Eylül sonrası ABD'ye ve Bush'un başına gelenlere bakmak yeterli. Uğursuz eylemlere, George W. Bush, etrafındaki Neo-Çılgınların yönlendirmesiyle, savaş çığlıkları atarak cevap verdi. Afganistan ve Irak'a, Amerika askerlerini, koalisyon ülkeleri de destek güçlerini gönderdi. 1 milyondan fazla insan canını kaybetti savaşlarda, 1 trilyondan fazla kaynak bu amaçla heba edildi. İki cephede de teröre karşı savaş bütün hızıyla devam ediyor.
İkiz kuleler ile Pentagon'a saldırıldığı ilk gün ABD'nin yanı başında saf tutmuş dünya, bugün, Bush ve hempalarının karşısında yer alıyor...
Peki, 11 Eylül 2001tarihi üzerinden geçen yedi yılda dünyamız daha güvenli bir dünya mı oldu?
Arkanıza yaslanarak bir de şu senaryo üzerinde düşünün: Washington'da ipleri elinde tutanlar 11 Eylül saldırıları sonrasında çok yönlü bir tahlil yaparak öyle bir eylemin hangi moral zemin üzerinde gerçekleştirildiğini araştırıyor... Karşılarına çıkan tablo, ABD'nin temsil ettiği değerler sistemine aykırı devlet politikaları oluyor... 'Demokrasi' ve 'insan hakları' derken, en kanlı diktatörleri ve en insafsız rejimleri destekleyen bir ABD imajı... Filistin'de toprakları elinden alınmış halka çok görülen bir devlet... Bu değerlendirme üzerine, bir yandan terörün bir daha vurmaması için elden gelen bütün tedbirler alınırken, bir yandan da ABD'nin iki yüzlü görüntüsünü değiştirecek adımlar atılıyor...
Emin olun, öyle bir durumda, dünyamız da çok farklı olurdu bugün, ABD seçiminin tarafları da...
Türkiye'deki iktidarın sağduyusuna güvendiğimiz için ABD'de yapılan hataların tekrarlanmayacağını sanıyorduk. Son günlerde yetkili ağızlardan işittiklerimiz ve bölgeye dönük 'yeni' politikalar, olan-bitenden fazla ders alınmadığının işaretleri... Washington 'terör' ile 'İslâm' arasına kalın bir çizgi çekememişti, Ankara da 'terör' ile 'Kürt sorunu' arasında varolan kalın çizgiyi fark edemiyor.
Hatanın neresinden geri dönülse kârdır; vakit geç olmadan söylemi ve politikayı yenilemekte yarar var.