Bu bir sevda sürgünü, evet!
Hükmüne mahkûmum, ne bir nefeslik itirazım var ne de az biraz gönülsüzlüğüm!..
Hükmüne mahkûmum sevdiğim. Kararın, kararımdır, ötesi yok, berisi de…
Durduğun yerdir, merkezim. Baktığın yerdir nazargâhım, estiğin yerdir havalandığım…
Hükmüne mahkûmum ey can!
Aktığın yerde çağlarım, durduğun yerde sükûtu giyinirim…
Hükmüne mahkûmum!
Kelimelerinle hücuma geçer, bir elin işaretiyle yedi kıt’a bir nefeste dolaşırım.
Hükmüne mahkûmum sevdiğim!
Eceline rızam var, kazancına şükrüm… Derdine dermanın benim sevdiğim, derdime dermanım olduğun gibi…
Hani ‘Beni kendine götür’ demiştin ya bir sabah kuşlar uyanmadan, gözler uyku mahmurluğundan kurtulmadan, müezzinler minarelerde ezana durmadan…
Hatırladın mı?
İşte o zaman bu zamandır ‘Hükmüne mahkûmum sevdiğim!”
Ve ben ‘Haydi eğleşmek kayıptır, kendimize seferimiz var, elimden değil, yüreğimden tut’ demiştim sana!
İşte, papatyaların tatlı bir esinti beklediği ve gecenin kömür karasının yüreğinin aydınlığı ile nöbet değişmeye başladığı o zamandan beri ben ‘Hükmüne mahkûmum sevdiğim!’
Gelişinle olmuş, gidişinle bitmiştim…
Acılar tuz biber olmuştu… Bir de alnımızda iz.
Sevinçlerse yürek bayramı hayatımıza…
Ayna aramıyorduk hani gözlerimizden başka… Yetiyordu onlar bize birbirimizi görmek ve sevmek için… Bir gün hatırlar mısın gözümden gözüne bir damla yaş süzülmüştü de, bir tek o zaman aynamızda hafif bir buğu oluşmuştu.
Nasıl da üzülmüştük! Kahrolmuştuk. Ne çok yazıklanmıştık.
İşte o zamandan beri ‘Hükmüne mahkûmum sevdiğim!’
Aynı rüyayı görüyorduk hani! Hep aynı…
Söylemeye kıyamazdık, ama anlardık her nasılsa. Söze hâcet bırakmazdı çoğu kez başımızı öne kabul etmişlikle dervişane eğişimiz…
İşte aynı rüyanın doğrulanmış tâbiri olduğumuz o vakitten beri ‘Hükmüne mahkûmum!’
Nefesin avazım oldu, bakışın ferim, tırmanışın dermanım, dokunuşun ilkbaharım, ansızın susuşunsa en fırtınalı hazanım…
Harflerinle doldu gönlüm, kelimelere dönüştü aşk libasına bürünüp bir hattatın hokkasından çıkar gibi!
Ne vakit kalbinde en küçük tıkırtıları duymaya başlasam o vakit kendime komut veririm: Pusatlan!
…
Sevdiğim! Kıyamadığım. Gönül salıncağında doyasıya eğlendiğim. Rahmet nazarlarından nimet devşirdiğim. Sofrasında doyduğum. Umduğumu yüreğinde fazlasıyla bulduğum.
Şükür niyazımın ilk duası…
Aşk fermanımın ilk hecesi…
Kalbimin ilk tıkırtısı!..
Ey elimi yüzüme minnet ve şükranla sürüşüm!
Ey hükmüne mahkûm olduğum sevdiğim!
Azat etme beni, ne olur!
Razıyım gönlündeki mahkûmiyete!..
Gönüllüyüm, gönlünde olmaya, gönlünde kalmaya!..