Adalet Bakanlığının uzun süredir üzerinde çalıştığı 'Yargı Reformu Strateji Taslağı' nı tamamlayıp Bakanlar Kurulu’na sunması bazı çevreleri rahatsız etmeye başladı. Taslaktaki en önemli düzenleme; yapısı, uygulamaları ve aldığı ‘mutlak’ kararlar sebebiyle güvenirliğini yitiren HSYK’nın geniş tabanlı esasına göre yeniden yapılandırılması ve aldığı kararlara karşı itiraz sisteminin geliştirilmesinin hedefleniyor olması... Yargı reformunun esas amacı ise yargının bağımsızlığı, tarafsızlığını ve etkinliği artırmak gibi gözüküyor.
12 Eylül 1980 darbesinin ürünü HSYK’nın mevcut yapısı incelendiğinde ‘neşter’e ihtiyacının olduğu görülüyor. Öyle ki HSYK’nın gelişmiş ülkelerde bir benzeri daha yok! Yapısı itibariyle yargıyı bütünüyle temsil etmeyen HSYK’nın yapısında ciddi değişikler hedeflenirken, Fransa sessiz sedasız yaptığı reform ile bu sorunu geçen yıl aştı. Hâkimler ve Savcılar Konseyi’nin yapısını değiştiren Fransa, ilk başta üye sayısında düzenlemeye gitti. Reform öncesi senato, cumhurbaşkanı ve meclis sadece 1’er üye seçerken, bu sayı artırıldı. 16 olan üye sayısı da 22’ye çıkarıldı. İtalya ise bu sorunu çoktan aşmış… İtalya’da kurulun başkanlığını cumhurbaşkanı yaparken, Meclis 8 üye atıyor. Kurulda Yargıtay üyelerinin yanı sıra avukat ve hukukçu öğretim görevlileri de bulunuyor. Kurul ise toplam 27 üyeden oluşuyor. İsveç’te durum daha da farklı… Yargı Konseyi’nin başkanlığını hükümet tarafından atanan genel müdür yürütüyor. Konseyde hâkimler, parlamenterler ve avukatların yanı sıra sendikacılar, valilik temsilcileri de bulunuyor. İspanya’da ise konseyi kral belirliyor. Buraya kadar tamam ve bizimde umudumuz gelişmiş ülkelerdeki bir yapının sağlanması… Peki neden HSYK’nın yapısının değişmesi gerekiyor;
Karşımızda iki somut örnek var. Savcı Kayasu ve Sarıkaya… Kayasu, şuanda GATA’da yatan ve durumunu an ve an Genelkurmay Başkanlığı sitesinden takip ettiğimiz (!) darbe lideri Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulunmuş, HSYK tarafından linç edilmişti. Savcı Sarıkaya ise gece yarısı yayınladığı bildiri ile gurur duyan Orgeneral Büyükanıt’ın adını hazırladığı Şemdinli iddianamesinde geçirince HSYK’nın hışmına uğramıştı. Oysa atlanan bir durum var ki gerçekten çok önemli. İki savcı da komutanlar hakkında iddianame hazırladığında meslekten men edilmişti. Peki bu ülkenin Başkomutanı durumunda olan Abdullah Gül’e dava açan Savcı Yalçınkaya ve Hâkim Kaçmaz için HSYK’nın gündeminde neden bir yaptırım yok? Bu ülkenin cesur savcılarını linç eden HSYK, ülkenin Başkomutan’ı Abdullah Gül hakkında, kayıp trilyon davasında ‘şüpheli’ sıfatını kullanan Hâkim Osman Kaçmaz ve Anayasa Mahkemesi’ne açtığı kapatma davasında Gül, için 5 yıl süreyle siyasi yasak isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya neden göz yumdu?
Daha ilginç olan ise, HSYK’nın Ergenekon savcılarını 'atama ilkeleri'ne aykırı bir şekilde değiştirmek isteyerek, darbe ortamı için çırpınan örgüt üyelerini kollaması (!) Kim mi onlar? Orgeneraller… Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kodlu darbe planlarının iki mimarı Eruygur ve Tolon Paşa… Şimdi soruyorum; darbecilerin yargılanması için mücadele veren savcıların korkulu rüyası HSYK’nın yapısı değişsin mi değişmesin mi? 28 Şubat, 27 Nisan gibi antidemokratik süreçlerde açıkça ‘taraf’ olan HSYK’nın neştere ihtiyacı var mı yok mu?