Stockholm’de görev yaptığım camide sabah namazını rahmetli Hoca Efendiyle beraber kıldıktan sonra her sabah yaptığımız gibi kahvaltı yaptık. Allah selamet versin ekmek fabrikası ve satış yerleri olan Mustafa Tümtürk kardeşimin o her çeşit harika ekmeklerini anmadan geçmek olmaz. Hazırlanan mütevazı kahvaltı sofrasında muhabbet edilir, karşılıklı konuşulurdu.
O sıralar misafir olarak bulunan ve memleketi Kulu’ da esnaflık yapan Mehmet Amca da namaza ve sofraya iştirak ederdi. Hoca Efendi Mehmet Amca’ya dedi ki; ‘bir insan için en vazgeçilmez nedir bilir misin?’ Ve arkasından eklediler. ‘Bir insan için havadan da, sudan da yemeden içmeden de anadan babadan da önemli ihtiyaç hocadır. Zira ana baba insanın dünyası için uğraşır ama hocalar ahiretini kurtarmak için uğraşır…’
Allah Teala Hazretleri Adem (A.S)’dan buyana tarih boyunca nebiler ve resuller göndermiş insanlara rehber olarak. O rehberler de ‘âlimler peygamberlerin varisleridir’*(Ebu Davud, Tirmizi.) diyerek ümmetlerini âlimlere emanet etmişler. Rahmetli hocamız ‘nübüvvet hariç âlimler peygamberleri her şeyde temsil eder’ derdi.
Artık insanlar çocuklarını sadece okula göndermekle kalmayıp, çocuklarının geleceği için dershanelere gönderip, dershanenin rehber öğretmenlerine emanet ediyorlar. Şirketler, büyük holdingler daha verimli çalışabilmek için N.E.P. uzmanlarına ücretler ödüyorlar. Yine insanlar dış güzellikleri için servetler döküyor. Bütün yatırımlar insanın maddi yanına. Ya manevi yatırım ne olacak? Nefsini nasıl terbiye edecek insanoğlu? Allah Teala ‘sizin en keremliniz Allah ‘tan en çok korkanınız*’(Hucurat 13) buyuruyor. Bu takvaya nasıl ulaşılabilir?
Biz biliyoruz ki insanın maddi yönünün terbiyeye ihtiyacı olduğu ( mesela hastalandığında doktora gittiği gibi) kibir, gurur, haset, gıybet, ucup v.s gibi manevi hastalıklar içinde terbiyeye ve tedaviye ihtiyacı vardır. Hadisi şerifte Efendimiz ; ‘Âlimlerle beraber olun, diz dize oturun. Çünkü Allah Teala yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri de ilim nuruyla diriltir’ ( *Taberani .) Yine ‘Âlime hürmet eden, bana hürmet etmiş, onu ziyaret eden beni ziyaret etmiş olur’ buyurmaktadır.
Asırlardır devam ede gelen tasavvufi terbiye, irşad sistemi mürşidi kâmillerle müminleri buluşturmuştur. Rahmetli Hocamız Mahmut Esad COŞAN; İrşad silsilesinin önemli bir halkası olmuş, sadece ülkemizde değil birçok ülkede irşad ve tebliğde bulunup sayısız müesseseler kurmuş, sayısız kaliteli insan yetiştirmiştir.
Hoca Efendi geniş bir ufuk, müthiş bir kavrayışa sahipti. O tavizsizdi, koyu bir şeriatçıydı. İlahiyatçı bir yazarın gazetesinde ki köşesinden kendince şeriatçıdır diye gammazlamasına; ’bizi şeriatçı diye isimlendiriyorlar, elhamdülillah şeriatçıyız’ demişti.
Beraber arabada bulunduğumuz ortamda Türkiye’den telefon gelmiş hocamızın cevabından arayan kişinin okula başörtüsüyle girmeyi sorduğunu anlamıştım. Hoca Efendi böyle bir fetva veremeyeceğini nasıl başlarını açsınlar diyebilirim ki diye cevap vermişlerdi.
Mescidde bulunduğumuz bir ortamda bir ilahiyat fakültesi dekanının bir konuşmasında başörtüsünü bir metre bez diye nitelendirmesine o kadar çok kızmıştı ki ben hoca efendinin bu kadar kızdığına başka hiç şahit olmadım. ‘Bir metre bezmiş… Allah’ın hoş görmediğini kim hoş görebilir, Allah'ın haram kıldığını kim helal kılabilir’ dedi. Günlerce hep o dekandan bahsetti. Hemen protesto çekin mektup yazın v.s dediğini hatırlıyorum.
Ankara'da başörtüsünün üniversitelerde yasaklandığında biz öğrenci arkadaşlarla eylemler yapmıştık. Kendisiyle bir eylem öncesinde istişare etmiştim. Dediler ki; ‘düşünün iyi plan yapın, yarım bırakmayın. Avcının avını yaralı bırakması gibi olmasın.’Bu öğüt benim için süper bir öğüttü. Ve biz o gün yüzlerce arkadaşın katıldığı eylemde, ses getiren harika bir organizeyle harika bir eylem yapmıştık.
Sanırım 2000 yılının üç ayları içinde olsa gerek, yine İsrail’in Filistinli kardeşlerimize zulmünü yoğunlaştırdığı günlerdi. Bir babayla çocuğunun siper gibi bir şeyin arkasına sığınmaya çalıştığı ama İsrail askerlerince şehit edildikleri görüntüler tüm müminleri hassaslaştırmıştı. Biz Mehmet Ali Bey’in restoranına Hoca Efendiyle beraber kalabalık bir grup akşam yemeğine davetliydik. Davette emekli bir müftü de vardı. Hoca Efendi yemekte fikir sordular, bu zulme karşı ne yapılabilir diye. Emekli müftü ‘ bunların zulmüne karşı kalemle mücadele etmeli, zulümlerini yazmalıyız’ deyince Hoca Efendi kızdılar. ‘Zalimler öldürüyor, zulmediyor, istila ediyor sen hala kalemle mücadeleden bahsediyorsun. Bu zalimlerin zulmünü engellemek için bütün dünyaya Yahudilerle mücadeleyi yaymak lazım’ dediler.
Beni Hoca Efendinin ilgili kişiliği çok etkilemiştir. Bir keresinde yazlıklarına ziyarete kardeşimin motosikletiyle gitmiştim. Benim o şekilde geldiğimi görünce çok hoşuna gitti ve dediler ki ‘Aslında benim de canım çok istiyor, bir motosiklet alayım sırtıma çantamı koyayım, şu köyleri, şu dağları bayırları dolaşayım.’
Hangi konuyla ilgili Hoca Efendiyle konuşsanız çok bilgili olduğunu anlarsınız. Özay Bey bir hatırasını anlatırken; arabasının teknik aksamı ve helezon yaylarıyla ilgili verdiği bilgilerden mest olup çok etkilendiğini söylemişti. Nerede dolaşsanız oralarla ilgili size bilgi sorar, alternatif yolları araştırır. Haritayı açar haritadan yer tespitleri yapar, harita çalışması yaptırırdı. Şayet bulunduğunuz mahallenin, bulunduğunuz şehrin özelliklerini bilmiyorsanız her an mahcup olabilirsiniz, zira en ince teferruatına kadar sorar. Onun için biz İsveç’te tabelaların manalarına varıncaya kadar dersimize çalışırdık. Şimdi düşünüyorum da Hoca Efendinin bu kadar teferruat öğretisi, hazzın teferruatta gizlenmesinden kaynaklandığı sonucunu çıkarıyorum.