HİDAYET KAPIYI ÇALINCA

A.Kerim KARAAĞAÇ

Havanın aşırı sıcak oluşu kapıları pencereleri sonuna kadar açtırıyor. Acaba, bir esinti buradan girer diğer taraftan çıkarsa, birazcık olsun serinletir mi diye.

O gün randevularım da bayağı yoğundu. Hastanın ağzı açık, dolgu yerleştiriyordum. Cep telefonum çaldı. Telefona baksam, hastanın ağzı açık ve onu telefon konuşmam esnasında o vaziyette bırakmam hiç uygun olmayacak. Bakmasam, o kadar çok arayan oluyor ki, telefonun çalıp, cevap verilmemesi hele acil durumlar için çok uygunsuz olacak. Telefonumu yanımda çalışan sekreterime bıraktım, “sen cevap verirsin“ dedim.

Hasta ağzında işim bitmek üzereydi ki sekreter bayan:

-“Bir bayan arıyor ve illa sizinle görüşmek istiyor” dedi.

Tam da işim bitmişti;

- “peki ver bakalım” dedim.

Baktım, tanıdık bir ses;

- “doktor bey, ben hastalarınızdan Zeynep, tanıdınız mı? Büyükçekmece den.

-“Tanıdım ablacığım” dedim. Çünkü, dişleri için çok gelip gitmişti. Son üç yıl içerisinde ise hiç gelmemişti. Önceki yıllarda yaptığı hataları sebebi ile çekimler, dolgular, köprüler yapılmış, kalan dişlerine ise özenle bakmayı öğrenmişti.

Telefona teşekkürle başladı ve “aradan geçen bu üç yıl içerisinde sizin gayretleriniz, bilgilendirmeleriniz sebebiyle dişhekimine ihtiyacım olmadı. Yalnız, şimdi yanımda bir komşum var, onun da dişleri perişan, özellikle çok ağrıyan iki dişi var doktor bey” dedi.

“Zeynep ablacığım gönderin de bir bakalım, inşallah Allah (c.c.) şifayı bizim elimizle verir” dedim.

“Peki, size güveniyor ve gönderiyorum doktorum”dedi ve selamla telefonu kapattık.

Sekreter bayandan öğrendim, tam bir buçuk saat sonra Zeynep ablanın gönderdiği bayan gelmişti.

Bana meslek hayatım boyunca genellikle beyli, bayanlı Müslüman çevreden insanlar gelir ve bayanların en açıkları bile mini etekli olmazdı. Gelen bu bayanın giyimi! “Giyimi” demeye bile dilim varmıyor, çünkü üstünü örten ciddi bir şey yoktu ki. Bu dekolte giyinmeyi daha da anlatacak değilim. Hemen hasta koltuğuna oturması için, buyurun dedim. Sekreter bayana, uzun hasta önlüklerimizden bağlamasını söyledim. Hasta önlüğü onu bayağı örtmüştü.

İlk etapta beni sakallı görüşü sebebiyle koltuğa kerhen oturduğunu fark ettim. Yakın komşusu ve arkadaşı gönderdiği, ayrıca dişleri de çok ağrıyor olduğu için hiç ses çıkartmadı ama, istemeyerek oturduğu hem yüz şeklinden, hem tavırlarından açıkça anlaşılıyordu.

Daha fazla beklemeden ağız muayenesi yaptım. Ağzında beş tane çürük dişi vardı. Özellikle ikisinin çürüğü sinire girmiş ağrıyı da onlar yapıyordu. Evvela, hem ağrısını kesmek, hem de diş kaybını önlemek için, o iki dişine iğne yaptım. İki dakikada anesteziler tesirini göstermiş ağrıları kesilmişti. Müdahale için biraz beklememiz lazımdı ve ben o vakti iyi değerlendirmek istiyordum.

Hastaya ismini sordum, “Hidayet” dedi. Bu isim, o an bana çok şeyler düşündürdü ve Hidayet’e içimden yüzüne karşı dualar etmeye başladım. “Allah’ım bu karşımda duran bedeni ismine layık eyle. Beni hidayetine vesile eyle. Şuradan çıkmadan sözlerimi tesirli eyle ki, asıl hidayetle buluşsun Allah’ım…….. Vs.” dualer ettim.

Sonra, nereli olduğunu sordum. “Eskişehir’liyim fakat, ailemle birlikte 14 yaşımda Almanya’ya gitmişiz tam 24 yıldır da Almanya’dayım. Üç- beş sene de bir İstanbul’da tanıdıklarımızın yanına geliyoruz” dedi.

Ben, dişleri ile ilgili bir-iki soru daha sordum. Sonrasında, soruları Hidayet hanım sormaya başladı. Soruların ardı arkası kesilmiyordu. Nazikçe, “Hidayet hanım anestezinin tesiri geçmeden dişlerinizin tedavisini yapayım, ondan sonra sorularınıza gene cevap veririm inşallah” dedim. 45 dakikalık uğraşmanın ardından iki dişinin kanal tedavileri bitti. “Çürük olan diğer üç dişinizi de ihmal etmeyin, onlar normal dolgu ile kurtulacakken, kanal tedavisine gitmesinler Hidayet hanım” dedim.

Tedavinin bitmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Gene sorular sormaya başladı. Fark ettim, bizim davranışlarımız, sesimizin tonu ve verilen makul cevaplar çok dikkatini çekmişti. Hiç beklemediği cevaplar alıyor ve o cevaplar, Hidayet hanımın beyninde fırtınalar estiriyordu. Çok şaşkındı, sormak yerine artık gözünü bir noktaya dikerek, düşünme dönemi başlamıştı

Baktığınızda, ciddi bir şok geçirdiğini, beyninde 38- 40 yıllık ömrünün tahlilini yaptığını görüyordunuz sanki. Biraz sonra, “bekleme salonunda oturmam için, bana beş dakika müsade eder misiniz?” dedi.

Hidayet hanımdan sonra bir hastam daha vardı, onun tedavisi bitinceye kadar bekleme salonunda oturdu. Son hastamı da göndermiştim ki, Hidayet hanım başı önünde, hıçkırıklarla yanıma geldi.

“Hayırdır, anestezinin tesiri geçtiği için, dişlerinde yeniden seni ağlatacak kadar ağrı mı başladı” dedim.

“Hayır, hayır dişlerime değil, 38 yıllık ömrüme, sizin gibi görünüme sahip olanlara şimdiye kadar düşman oluşuma, dine, imana karşı oluşuma ağlıyorum doktor bey. Bu yaşıma kadar sakallı, Müslüman görünümlü olanları bana, çevremdekiler ; - Onlar geri zekalı, hiç bir şeyden anlamaz, yobaz kafalı, af edersiniz hayvanlardan daha aşağı bir güruh olarak öğretip, tanıttılar. O yüzden, kapınızdan içeri girip sizi görünce, neredeyse geri çıkıp gidecektim. Hayatımın gittiği yanlış istikametten, doğru ve gerçeklere bu kadar kısa sürede akıp gideceğini aklımın ucundan geçirmezdim. Beni perişan mı ettiniz diyeyim bilemiyorum? Öyle aydınlık bir yol açtınız ki önüme, siz bu aydınlığın ebedi olduğunu söyleyince, hep ağlamak, ağlamak istiyorum” dedi ve devam etti;

“Ben bu vaziyette evime nasıl gideyim, sokaklarda nasıl yürüyeyim, evime nasıl gireyim, kocamı nasıl karşılayayım, O’na bu meseleyi nasıl açayım. Yok, bir an evvel gitmeliyim ve kocama da, çocuklarıma da söylemeliyim; -Ben, hepimizin küçümsediği Müslümanlardan birisi oldum, diyeceğiniz var mı? diyeyim.”

Ben hemen müdahale ettim; Size daha evvel doğrular sunulmadığı ve çevrenizde meselesini bilen bir Müslüman bulunmadığı için İslam’a ve onun getirdiklerine yabancı kalmış olabilirsiniz. Siz de şimdi kocanıza ani çıkışlar yaparak, “işte ben buyum“ derseniz, hatalı bir giriş yapmış olursunuz. Belki aranız bozulur, kendinizden uzaklaştırırsınız.

Sizin yapacağınız en güzel şey, İslam’ın önemli ilkelerinden biri olan sabırlı olmaktır, acele etmemektir. Hemen, hiç vakit geçirmeden İslam’ın farz kıldığı meseleleri ( benim size vereceğim kitapta var onlar) öğrenecek ve hayatınıza tatbik edeceksiniz. Ardından adım, adım kelimelere, sözlere düşecek iş. Şunu da ilave ettim; “Neticede insanlar arasında yaşamaktayız. Her işinizde, alış-verişlerinizde, şimdiye kadar ayıpladığınız Müslüman kesimle beraber olursanız, göreceksiniz hem çok şeyler öğreneceksiniz, hem de mutluluğunuz artacak inşaalah.”

“Ne olur acil öğreneceğim bilgiler ve sonrasında öğrenmem gereken bilgilerle ilgili kitabı bana verir misiniz? Dedi.

Hemen bir ilmihal kitabı tutuşturdum eline. Fazla kalmadan ayrılmak istedi, heyecanlıydı, içi içine sığmıyordu adeta. Kapıdan çıkarken; “iyi günler” dedi ve merdivene doğru yürüdü. Arkasından; “ Hidayet hanım” diye seslendim.

“Bakınız siz şu andan itibaren Müslümansınız elhamdülillah, birilerinin yanından ayrılırken de, onlarla karşılaşınca da Allah’ın selamını unutmayınız. Siz Allah’ın izniyle Hidayet’e ermiş birisiniz.” dedim. Tekrar hıçkırıklar içinde “Selam Aleyküm” dedi ve yoluna devam etti.

Aradan tam iki yıl geçti. Hidayet hanım ara sıra Almanya’dan tel. arıyor ve her arayışında ilk sözü “Selamün Aleyküm” oluyor. Tam tesettüre büründüğünü, beyinin de kendisi gibi namazlarında çok titiz olduğunu, Almanya’da güzel bir İslami çevreye sahip olduklarını, en önemlisi de hiç durmadan öğrenme yolunda olduklarını anlatıyor.

Hidayet kapıyı çalınca, hidayetin ne olduğunu öğrendi Hidayet. Rabbimiz, bağnazlıktan, şartlanmışlıktan beynimizi, bedenimizi korusun. Hep doğruları öğrenme yolunda eylesin hepimizi inşallah.  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.