Beklenen gerçekleşti: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 'Ergenekon' örgütüyle ilgili iddianameyi sonunda mahkemeye sundu. Mahkemenin daha önce aldığı 'gizlilik kararı' yüzünden 86 kişiye karşı açılmış davanın gerekçeleri ve kanıtlarını şimdilik öğrenemiyoruz. Bir yılı aşan hazırlık sırasında yaşananlar, dava aşamasında da sürprizlerle karşılaşabileceğimize işaret ediyor.
Bazıları altı ayrı dalga halinde gerçekleştirilen iddianame hazırlığının uzun sürmesinden şikâyetçi. 13 ay hakikaten uzun bir süre. Ancak şu anda karşı karşıya olduğumuz tablonun benzerleri, başka ülkelerde, bazen 10 yılı bulan uzun mu uzun bir dava sürecinin konusu olmuştu. Bazı ülkelerde yan davalar bugün bile devam ediyor.
Soğuk Savaş'ın zirve noktasında iki blokun cepheleştiği Avrupa ülkeleri büyük bir altüst oluşa maruz bırakıldı. Sovyetlerin '5. kol' faaliyetlerine karşı ABD de kendi 'gizli örgütleri' ile gölgeler savaşına katıldı. Bloklar yıkıldığında iki taraflı tahribatın bilançosunun muazzam olduğu herkes tarafından görüldü: 'Sol-sağ mücadelesi' gibi görünen hemen her eylem, siyasi suikast veya kitle hareketi, yerel görünümlü ama aslında dışarıdan güdümlü örgütlerin eseriymiş...
Bazen bir sol örgütün eyleminde kullanılan suikast silâhı, aynı gün eylemi için bir sağ örgüte emanet verilmiş...
İtalya'da 1990'larda açılan 'Gladio' davası sırasında, 1970'ler ve 1980'ler boyunca tanık olunan her ölümcül eylemin, olduğu sırada üzerine yapıştırılan etiketten farklı eller tarafından gerçekleştirildiği anlaşıldı. Üç polisin hayatını kaybettiği, onlarca kişinin yaralandığı 31 Mayıs 1972 tarihli Peteano katliamı, 23 Kasım 1973'te patlayıcıyla düşürülen Argo 16 uçağı, 1974'te sekiz kişinin öldüğü, 102 kişinin yaralandığı Piazza della Loggia'nın bombalanması, 1977 mayısında eski başbakanlardan Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi, 2 Ağustos 1990'da Bologna tren istasyonunda patlayıp 85 kişinin ölümüne 200'den fazla kişinin de yaralanmasına sebep olan bomba... Bütün bu eylemlerin, zamanında 'sol gerillalar' tarafından işlendiğine inanıldığı halde, 'Gladio' soruşturmaları sırasında, dışarıdan yönlendirilen 'sağcı eylemcilerin' işi olduğu ortaya çıktı.
Bunun tersi de doğruydu: 'Gladio' yargılamaları sırasında veya sonrasında gündeme gelen itiraflardan, 'aşırı sağcı' gruplara mal edilen nice eylemin de, aslında, 'Gladio'nun solcu unsurları' tarafından işlendiği anlaşıldı.
Gladio soruşturmasını yürüten savcılar da, sanıkları yargılayan mahkeme üyeleri de konunun nezaketine uygun bir sabır ve titizlikle yerine getirdiler görevlerini. Avrupa'nın konuyu mahkemeye taşıyan başka ülkelerinde de sağduyu elden bırakılmadı. Orada da çeşitli sebeplerle Neden bu kadar yavaş davranılıyor itirazını yapanlar vardı; kimileri daha işin başında soruşturma ve yargılamayı zemininden kaydırma çabası içine oralarda da girdi.
İtalya'daki Gladio'nun ve öteki Avrupa ülkelerindeki benzer örgütlerin yargıyla ortaya çıkan gerçek yüzü, Avrupa Parlamentosu'nun, bütün üye ülkeleri gücünü devletten alan gizli örgütleri deşifre edip tasfiyelerini sağlamaya davet eden bir karar almasını getirdi.
Mahkemeye sevk edilen yapılanma, eğer iddianame yargı tarafından da kabul görürse, 22 Kasım 1990 tarihinde alınan o kararın, sonunda, bizim ülkemizde de yerine getirilmesini sağlayacak.
Yargı safhasının yalnız ülkemizde değil, Türkiye'yi önemseyen başka ülkelerde de dikkatle izleneceğini bilelim.
İtiraf ve ifşaatları teşvik edip çabuklaştırmak için, mahkemenin aldığı 'yayın yasağı' kararının artık kaldırılması gerekiyor. Soruşturma faslı geride kaldığına ve kararın altında yatan gerekçe ortadan kalktığına göre, yayın yasağı da sona ermeli.
Heyecanlı günler bizi bekliyor.