Herkes yanlış anlamış olabilir mi?

xxx135

Bir ilgilinin yaptığı açıklamanın medyası ve siyasetçileri ile toptan yanlış anlaşılması düşünülebilir mi? Diyelim ki herkes yanlış anladı. Sözün sahibinin söyleyiş biçiminde bir eksiklik aramak gerekmez mi? Yani bir kitle hep birlikte yanlışta ittifak edebilir mi?

Sözü uzatmayalım, bu yazımda iki açıklama üzerinde durmak istiyorum. Açıklamalardan birisi CHP Genel Başkanı Baykal'a, diğeri ise HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'e ait. Önce Baykal'ın açıklaması bir diğer ifade ile iktidara yönelik teklifi üzerinde duralım.

CHP Genel Başkanı Baykal anayasa değişikliği gündeme geldiği günden itibaren değişikliğe karşı olduklarını her fırsatta tekrarladı. Daha sonra ister manevra ister taktik gereği değişiklik paketinde yargı ile ilgili 3 madde ayrılarak diğer maddeler ele alınsın teklifi getirdi. Hatta, üç madde dışındaki maddeleri Millet Meclisi'nde birlikte kabul edebileceklerini diğer üç maddenin ise referanduma gitmesini söyledi. Baykal'ın bu teklifi üzerine iktidara yaptığım çağrıda teklifin üzerinde düşünülebileceğini ifade etmiştim. Çünkü makul görünüyordu. Ama Baykal'ın bir süre sonra bu teklifin içeriğini değiştirip yeni bir teklife dönüştüreceğini hiç düşünmemiştim. Değişiklik paketinin tümünü referanduma sunmak yerine üç maddesini sunmanın yararları olabilirdi. En azından referanduma sunulan üç maddenin içeriği topluma daha iyi anlatılabilirdi. Hem CHP baştan beri karşı çıktığı maddelere muhalefetini sürdürmüş hem de en azından değişiklik paketinin 27 maddesi iki partinin oyları ile referanduma gerek kalmadan kabul edilmiş olacaktı. Başbakan'ın Baykal'ın teklifi ile ilgili olarak ABD'ye hareketinden önce yasal bir engel yoksa kabul edilebileceğini açıklaması iktidar ile CHP arasında ilk defa bir uzlaşma zemini oluştuğu intibaını uyandırmıştı. Ama bu beklentiyi Baykal kısa zaman içinde boşa çıkardı. Yaptığı yeni açıklama ve siyasi partilere ulaştırılan yazılı metinde farklı şeyler gündeme geldi. Bu yeni teklifin ifade ettiği husus ise Başbakan dahil toplum Baykal'ın söylediğini yanlış anlamıştı. Herhalde böyle bir şey olmazdı. Ya Baykal demek istediklerini tam olarak açıklayamamış ya da Başbakan'ın karşı hamlesi karşısında yeni bir taktik uygulamaya başlamıştı. Her ne olursa olsun belli ki maksat bir çözüm sunmak değil, sunuyormuş gibi görünüp iktidarı köşeye sıktırma üzerine bina edilmiş bir açıklamaymış. Ama Başbakan'dan Baykal'ın hiç beklemediği karşılık gelince "Öyle dememiştim, böyle demiştim" tarzında bir açıklama ile cevap verilmeye çalışıldı. Toplum da bu kurnazlığı yedi öyle mi?

Üzerinde durmak istediğim ikinci açıklama sahibinden başka herkesin yanlış anladığı HSYK Başkanvekili Özbek'in sözleriydi.

HSYK Başkanvekili Özbek Ankara Adliyesinde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada Pakistan'da 1981 darbesinin arkasından hazırlanan anayasaya karşı hakimlerin topluca istifa ettiğini hatırlatarak, "Türk hakim ve savcıları Pakistanlı meslektaşlarından duyarsız değildir" diyordu.

Bu sözler pazartesi akşamı televizyon kanallarına, Salı günkü gazetelere genellikle, "Hakim ve savcılara toplu istifa önerisi" şeklinde yansıyordu. Yani tüm medya HSYK Başkanvekili Özbek'in açıklamasını hakim ve savcıların toplu istifa ile direniş sergilemesini istediği şeklinde algılanmıştı. Ancak, Özbek Salı günü öğle saatlerinde yaptığı açıklamada niyetinin hakim ve savcıları istifaya çağırmak olmadığı, sözlerinin yanlış değerlendirildiğini belirtiyordu.

Yani gerek medya gerek başta iktidar partisi milletvekilleri Özbek'in sözlerini yanlış anlamışlardı. Bazen kendi açıklamasını açıklamak ihtiyacını Başbakan Erdoğan da duyar. Bunun için sorumlu mevkilerde bulananlar söyleyeceklerini söylemeden önce düşünmek durumundadırlar. Çünkü, maksadını aşan cümleler toplumda gerilime yola açıyor, toplumu rahatsız ediyor.  Bunun da ötesinde sanki toplum dinlediğini ve okuduğunu anlamıyormuş gibi bir hava estiriliyor. Halbuki toplum söylenmek isteneni gayet iyi anlıyor ama işin çivisini çıkartanlar söyledikleri sözün arkasında durmayan, duramayanlar değil mi?