Her yıldönümünü etkisiz kılan bir başka yıldönümü vardır...

xxx33

Dün yani 22 Temmuz, son genel seçimlerin birinci yıldönümüydü.
AK Parti'nin eskisinden daha büyük çoğunlukla yeniden iktidar olmasının yıldönümünde hepimiz, bu parti hakkındaki kapatma isteminin Anayasa Mahkemesi'nde hangi gün görüşüleceğine ilişkin açıklamayı beklemekteydik.
Türkiye böyle paradoksların ülkesi.
Acaba gelecek yılın bir gününde de, "AK Parti'nin kapatılmasının birinci yıldönümü" konulu yazılar yazmak durumunda mı kalacağız?
Böyle garip yıldönümlerini kutlamaya alışığız neticede.
"Basından sansürün kaldırılışının yıldönümü" diyerek 2'nci Meşrutiyet'teki bir günü hatırlar ve kutlarız. Kutlamaları yaparken daha sonra basına kaç kez daha sansür geldiğini hatırlamayız bile.
Çok partili demokraside ilk kez serbest seçimle iktidarın değiştiği 14 Mayıs 1950 de, "Demokrasi Bayramı" değil miydi?
Daha sonra Demokrat Parti'yi devirip kapatan ve Menderes ile iki bakanı idam eden 27 Mayıs da "Devrim Bayramı" olmuştu yakın bir geçmişe kadar.
Bütün bu garipliklerimizi unutarak 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin birinci yıl dönümüne dönersek.
Dün iki meslektaşım, bu yıldönümünü kendilerince yorumlamışlardı.

İKİ GÖZLEM
Yavuz Donat "SABAH" taki yazısında şu gözlemlerini yansıtmıştı:
- Türkiye "üretimi, yatırımı, istihdamı, AB'yi, ihracatı, büyümeyi" konuşurken, ne oldu da "saatler duruverdi?" Ne oldu da ülke birden "geriliverdi?" Ne oldu da siyasi yarış birden "kamplaşmaya" dönüverdi?
- Her seçim "yeni bir başlangıçtır... Yeni bir beyaz sayfadır." 22 Temmuz 2007 seçimlerinin üzerinden "bugün 1 yıl geçti." Ama "beyaz sayfa " nerdeee? Siyasi ortam tam bir "karalama defteri." Ve herkes kusuru "başkasına" atıyor, "samanlıkta kaybedilen, başka yerde aranıyor."
Cengiz Çandar ise Referans'ta Yavuz Donat'ın seslendirdiği sorulara cevap olacak gözlemlerini şöyle sıralamıştı:
- Hatırı sayılır ölçüde yandaş toplayan bir değerlendirmeye göre, AK Parti, maalesef seçim sonrası ortamı fena halde kötü yönetti. Ne yaptı? "Cemaatçilik"ten çıkamadı. Yüzde 47'yi "geniş toplumsal ve demokratik platform" olarak değil, seçmenin yaklaşık yarısının, kendi "çekirdek kadrosu"na desteği olarak değerlendirdi. "Kadro politikası" nı bu yanlış zan üzerinde şekillendirdi. En önemlisi, 22 Temmuz öncesinde ve hemen sonrasında, en heyecan verici vaadi olan "yeni ve sivil ve demokratik anayasa" faaliyetini hızla rafa kaldırdı.
- 22 Temmuz'un birinci yıldönümünde, "kriz"in sorumluluğu, ne kadar zayıf temellere dayansa, tavanı aksa, hayli elden geçirmeye ihtiyacı bulunsa da, "demokrasi evi"ne "soygun maksadıyla " ve kimisinin "elinde silah" girmeye kalkan "hırsızlar "a ait. İşin "Ergenekon" faslı, tam burada gündeme geliyor. 22 Temmuz'un birinci yıldönümünde, AK Parti hükümeti, tüm hataları ve eksiklikleri bir yana, Ergenekon'u hasır altı etmeyerek, çok yararlı ve olumlu bir iş yapmıştır...

ERDOĞAN NE DİYOR?
Bunlar iki meslektaşımın gözlemleri. Tabii bir de siyasetin odağında ve bütün gelişmelerin merkezinde bulunan Tayyip Erdoğan'ın gözlemlerini bilmemiz gerekiyor. Erdoğan da dünkü yıldönümü mesajında şöyle demekteydi:
- Milletimiz geçen yıl bugün "durmak yok yola devam" demiştir. Bu 5 yıllık politikamızın onaylandığının göstergesidir. Demokrasi tarihinde sadece Demokrat Parti'ye nasip olan daha güçlü desteği bize vermiştir. Bu halkımızın bize iltifatıdır. Biz de buna daha çok hizmet ederek karşılık verdik. Hatırlarsanız 22 Temmuz akşamı Genel Merkezi'mizin balkonundan yaptığım konuşmada bazı önemli noktalara dikkat çekmiştim. Bugün aynı noktadayız. Herkesin tercihi önemlidir. Herkesi aynı şekilde kucaklıyoruz. Hep birlikte kazanacağız.
Evet... Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Bakalım gelecek yıl bu vakitlerde nelerin yıldönümü üzerinde çeşitlemeler yapacağız...