Komünist bloğun dağılmasından sonra Bulgaristan'daki Türklerin durumu ile ilgili olarak TRT tarafından yapılan bir programda görmüştüm. Ekip Bulgaristan'ın değişik bölgelerinde yaşayan Türklerle röportajlar yapıyordu. Ülkenin kuzey bölgesinde yer alan bir köydeki bir köylü yapılan röportaj içeriği özetle şöyle idi.
Muhabir: Merhaba
Köylü: Merhaba, Hoş geldiniz
Muhabir : Nasılsınız?
Köylü : Hamdolsun iyiyiz. Sizleri görünce daha iyi olduk.
Muhabir : Ne işle meşgulsünüz?
Köylü : Rençberlik yani çiftçilik yapıyoruz.
Muhabir: Ne kadar araziniz var?
Köylü : 10 dönüm. Alttan da ölçsen 10 dönüm, üstten de ölçsen gene 10 dönüm.
Bu sıra 100 metre kadar ötedeki yoldan son model bir arazi aracı geçmektedir. Bu aracı işaret ederek,
Köylü : Bak kardeş bu araçla geçen de çiftçi ama o Bulgar ve onda var iki bin dönüm arazi. Sorarsan o da çiftçi biz de çiftçi!
Muhabir : Bu sistem değişikliği sizin için pek iyi olmadı galiba?
Köylü : Olmadı ya ama buna da şükür biz daha kötüsünü de gördük kardeşim.
Muhabir : Eski sistemle yenisini kıyaslarsan bize ne söyleyebilirsin?
Köylü : Bak kardeşim! Sana bunu şöyle anlatayım. Eski sistemde biz elma yemeyi öğrendik. Ama iyi ama kötü bir şekilde öğrendik. Bir gün geldiler dediler ki "Artık sistem değişti bundan sonra limon yiyeceğiz". Biz elma yemeyi öğrenmişiz ya bunu da aynı usulde yeneceğini düşündük. Aldık limonu elimize elma gibi bir ısırdık ki "Aman Allahım! iişii (yerel dilde ekşi), acıı, hemen tükürdük tabii ki ısırdığımızı". Anladık ki bu limon elma gibi yenmiyormuş. Her işin bir çalımı olduğu gibi limon yemenin de bir çalımı usulü varmış. Şimdi limon yemeyi öğreniyoruz bakalım. Allah sonumuzu hayreylesin.
Her işin kendine göre bir çalımı olduğunu unutmamak gerekir.
Anti-virüs Programı
Değişik vesilelerle köye gittiğimde görüşmekten ve sohbetinden hassaten zevk duyduğum bir Özer kardeşim var. Kendisi de her zaman köyde ikamet eden birisi değildir. Çorlu'da grafikerlik işi ile meşgul olan Özer kardeşim içinde bulunduğu dar çevreye ve genç yaşına rağmen sanatçı bir ruha ve ince ve kaliteli bir müzik zevkine sahip olmayı başarabilmiş takdire şayan bir kardeşimdir. Türk sanat musikisine ve hüsnü hat'a ilgisi ve kabiliyeti vardır. Çevresinde rol model olabilecek kişiler olmamasına rağmen bu hasletleri edinmesini sağlam karakterine bağlamaktayım.
En son köye gidişimde kendisiyle karşılaşınca biraz hasbıhal etme fırsatımız oldu. En son olarak Batı klasiklerini ve operaları da dinlemeye başladığını belirtti. Bunun üzerine ben de kendi tecrübelerimden biraz bahsettim. İstanbul'da birçok Batı klasik müzik konserlerine gitmişliğim vardır. Bu konserlere giderken de kendi kendime tamamen objektif olmaya karar vererek peşin bir yargı olmadan dinlemeye karar veriyordum. İçlerinde beğendiklerim olsa da sayıca az kalmakta idi. Birçok dinletide bende şu his uyanıyordu. Sanki batılı eserin bestecisi bir melodiyi arıyor ama bir türlü bulamıyor gibiydi. Bu his te beni hakikaten yoruyordu. Benim bu tespitime karşılık olarak Özer kardeşim de;
"Aga! Ben bunun sebebini biliyorum. Bize yüklenen anti virüs programı gibi bir program var. Kendi içinde tanımlı ölçüye uymayan nağme ve melodilere virüs muamelesi yaparak beğenmemizi engelliyor. Bu program da doğduğumuz ve adımız konurken kulaklarımıza okunan söz ve nağmelerdir" dedi.
Doğru söze ne denir? Ağzına sağlık Özer kardeşim. Anti-virüs programlarımızı "update" ettikçe sırtımız yere gelmez evvelAllah.