Önceki gün bütün gazetelerde yayınlanan Londra mahreçli bir haber vardı.
Gözünüzden kaçmış olacağı ihtimalini düşünerek, haberi hatırlatayım:
72 yaşındaki Andy Lees'e bundan 1.5 yıl önce St. Jones Hastanesi uzmanları "Akciğer kanserisin. En fazla 1.5 aylık ömrün kaldı" demiş.
Bu teşhisi duyan Andy bankadaki bütün birikimini çılgınca harcamış, varını yoğunu dağıtmış ve son kalan parasıyla kendisine bir mezar satın almış.
Ancak aradan bir yıl geçmesine rağmen ölmeyince tekrar hastaneye gitmiş.
Bu defa uzmanlar kendisine "Kanser değilmişsin" demiş.
Geçen 1.5 yıl boyunca boşuna stres yaşadığını, her gün ne zaman öleceğini düşünerek hareket ettiğini söyleyen Lees "Yaşadığım şokun yanı sıra, tek kuruşsuz kaldım. Bunun bedelini ödemeleri gerek" diyerek yanlış teşhis koyan St. John's Hastanesi'ne tazminat davası açmış...
Bu çarpıcı haberin içerdiği ikilemleri düşünün.
Teşhis doğru çıksaydı ve Andy ölseydi, şimdi kendilerine dava açılan doktorlar daha mı mutlu olurdu?
Veya Andy için kanser olmamak ve yaşamak, ölmekten daha kötü bir alternatif mi şimdi?
Böyle durumlar karşısında insanların davranışları farklı oluyor.
Apple'ın patron-yöneticisi Steve Jobs'un, 2005'te Stanford Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı belki okumuşsunuzdur.
Jobs'un anlattıkları
Jobs öğrencilere "Ölüm"ü anlatırken özetle şöyle demişti:
- 17 yaşındayken okuduğum bir cümlede "Yaşadığın her günü hayatının son günü olarak değerlendirirsen, bir gün yanılmadığını görürsün" denilmekteydi. Geçmiş yıllarda her sabah aynaya baktığımda kendi kendime "Bu gün son günüm olsa, bugün olduğumdan farklı şeyleri yapmak mı isterdim" diye sormuşumdur. Sonra da önümde daha çok yılların olduğunu bilerek, değiştirmem gereken pek çok şeyin var olduğunu düşünmüşümdür.
Bir yıl önce sabah 7.30'da doktorlar bana "Pankreas kanserisin... En fazla 3 ila 6 ay ömrün kaldı. İşlerini buna göre düzenle" dediler.
Çocuklarınıza 10 yılda anlatacaklarınızı bu kısa süre içinde anlatmanız gereğini ve ayrılığınızı ailenize acısız hissettirerek vedalaşmanızı gündeme getiren bir durumdur bu.
Aynı günün akşamında beni yeniden muayene eden doktorlar ameliyatla tedavi olabileceğimi söylediler. Ameliyatı oldum ve sağlığıma kavuştum.
Yaşamımda ölümle yüz yüze geldiğim en somut durumdu bu. Bunu yaşayan bir kişi olarak ölümü daha derinine değerlendirdim.
Kimse ölmek istemez
Şunu söyleyeyim. Cennete gitmek isteyenler bile ölmek istemez. Hiçbir canlının kaçamadığı ölüm, aslında yaşamın en büyük icadıdır. Ölüm hayatın değişim aygıtıdır. Siz genç mezunlar da bir gün yaşlanıp öleceksiniz. Zamanınızın sınırlı olduğunu bilirseniz, kendi hayatınızı yaşamanın ve başkasının hayatını yaşayarak yaşamayı ziyan etmemenin en doğru şey olduğunu kavrarsınız. Başkalarının çıkardığı gürültülerin sizin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin.
Bunlar Steve Jobs'un konuşmasının özetinin özeti.
Ama öleceği zamanı bir süreliğine bilen bir insan olarak mealen söyledikleri bunlar.
Bunları okurken, Türkiye'nin sosyo-politik yaşamı üzerideki yanlış teşhisleri ve bunların toplum ile devlet üzerindeki etkilerini hiç düşündünüz mü?
Partiler de ölebilir
Örneğin çok kısa süre önce AK Partililer dahil büyük çoğunluk, bu partinin ömrünün sona erdiğini ve Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının kesin olduğu teşhisini paylaşmaktaydılar. O kadar ki kimlerin kopacağı, kimlerin yeni partiler kuracağı bile açıklanmaktaydı.
Abdullah Gül'ün, Tayyip Erdoğan'ın yasaklanmalarının sonuçları da enine boyuna irdelenmekteydi.
AK Parti'nin kapatılmadığının açıklandığı güne kadar geçen zamanda, acaba bu partinin beyin takımı, "Neyi amaçladık, neredeyiz" içerikli değerlendirmeler yaptılar mı?
Yoksa sadece kendilerine saplantılı biçimde karşı olan kesimlerin gürültüsüne takılıp "iç sesleri"ne kulak vermediler mi?
Sonuçta ölüm zamanını bilmek veya bilmemek tabii ki olayı farklı boyuta taşır.
Ama hiç ölmeyeceğini sanmak ve zaman zaman aynaya bakmamak da, canlıları yaşamın gerçeklerine yabancılaştırmaz mı?