Hepimiz aynı sistemin mağduruyuz

Ufuk COŞKUN

Farklı ideolojilere, görüşlere, inançlara, ırklara ve mezheplere karşı ciddi bir hoşgörü kültürünün yerleşemediği dar, kısıtlı ve içe kapalı siyasi rejimlerde mutlaka bir zihin kırılmasına ihtiyaç vardır. Söylemleri, bakış açıları her kesimden insanı kucaklayan, farklı görüş ve inançlara saygılı, evrensel ahlak anlayışı üzerine bina edilen yeni ve farklı bir toplumsal bakış açısı üretme zorunluluğu söz konusudur.

Kendi gibi düşünmeyenlerin neredeyse insanlığından şüpheye düşen zihniyetlerin Türkiye gibi bir ülkede öncelikle kendi vicdanlarını sorgulamaya ihtiyaçları vardır. Kendinden başka kimseyi haklı görmeyen, dışlayan, kabul etmeyen anlayışlara ve siyasi oluşumlara artık yer olmadığının bilinmesi gerekir. Bu ülkede yaşayan insanların özgürleşmesini engelleyen ciddi bir mekanizma vardır. Yıllardır darbelerle, fıtrata yönelik baskılarla, ideolojik dayatmalarla, hukuksuz, antidemokratik uygulamalarla herkesimin özgürleşmesi, insanlaşması kesintiye uğratılmıştır

Hâlbuki doğal olan; insanların fıtratının, cevherinin ve yaratıcısından getirmiş olduğu vasıflarının da farkına vararak özgürleşme yolunda ciddi adımlar atmalarıydı.

HERKES BİR BİÇİMDE BASKI ALTINDA

Türk siyasi ve sosyal hayatında şimdiye kadar buna müsaade edilmedi. İnsanların doğuştan getirdiği özelliklerine, neye inandıklarına ve düşündüklerine, hangi mezhepten ve ırktan olduklarına bakılmaksızın tek tip uysal yurttaşlar olmaları dayatıldı. Bu tek tip üretim tarzına itiraz edenlere de fabrika sahiplerince defolu mal muamelesi yapıldı. Herkesin fikir ve düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği, dileyenin Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, Laik, İslamcı, sosyalist vs. inanç ve düşünce biçimlerini tercih edebildiği; kimsenin dinini, inancını, ideolojisini dayatmadığı özgür ve demokratik ortamlar oluşmadı/oluşturulmadı.

Adaleti, özgürlüğü, kardeşliği, barışı ve hukuku hep birlikte, bu ülkenin farklı farklı düşünenleri ve inananları olarak tesis etme imkânından yoksun bırakıldık. Burada farklılıklarında birbirlerinin hak ve özgürlüklerini sahip çıkmadığını, bu konuda yeterince gayret göstermediklerini, üzerlerine düşeni yapmadıklarını hatırlatmakta yarar var. Yıllarca birbirlerinden nefret ettiler ve birbirlerinin düşüncesinden, dilinden, inancından ve mezhebinden endişe duydular. Bu durum kuşkusuz hak talebinde bulunanların sürekli bu taleplerini erteleyen iktidarların işine yaradı.

Ahmet Altan Taraf ’taki köşesinde sürekli bu meselenin altını çiziyor. Altan; “Kürt, Sünni, Alevi ve solcu olmanın bir önemi yok. Hepsi, aynı baskıyı değişik biçimlerde görüyor. Hepsi, bir şekilde kurban veriyor. Hepsi, bir şekilde acı çekiyor. Irkları, mezhepleri, düşünceleri ne olursa olsun onların büyük bir ortaklığı var hâlbuki. Onlar ‘ezilenler’” demektedir.

Artık bu vakitten sonra hangi ırktan, mezhepten ve düşünceden olduğumuzun bir önemi yok. Biliyoruz ve anlıyoruz ki yapılan tüm engellemeler, özgürleşmemiz yönündeki kısıtlamalar, adaletsizlikler ayrım gözetilmeksizin herkese yapılıyor. Artık bundan böyle sorunlara öncelik verme gibi bir lüksümüzün olmadığını bilmemiz gerekiyor. Benim sorunum senin sorunundan daha önemlidir gibi saçma bir tartışmanın içerisinde daha fazla vakit kaybedemeyiz. Örneğin düşen bir Kürt’ün elinden ilk tutanın bir Türk olması çok önem arz ediyor. Alevilerin hak taleplerinde en fazla sesin Sünni Müslümanlardan gelmesi de. Bunun için öncelikle farklılıklar ‘Herkes için adalet, herkes için özgürlük’ sloganını temel düstur olarak içselleştirmeleri gerekmektedir. Sivil Anayasa bu anlayışla sahip farklılıkların katkılarıyla gündeme gelebilmelidir. Temel hak ve özgürlüklerin bir sıralaması olamaz. İnsanlık ortak paydasında herkesin bir diğerinin hak ve özgürlüğünü sahip çıkması, koruması ve kollamasıyla en önemli adımı atmış olacağız.

ASLINDA HER ŞEY BİZİM ELİMİZDE

Bizler hepimizin çocuklarını ayrım gözetmeksizin okullarına alan ve tek tipleştiren devletin eğitim kurumlarının özgürleştirilmesi noktasında birlik olup ciddi eleştiriler bile getiremedik.

Sürekli birbirimizin inancını, dilini ve mezhebini sorun ettik. Başı kapalı olan biri başı açık olana göre dışlandı. İkinci bir dille konuşanlardan ve türkü söyleyenlerden tedirginlik duyduk. Tanrı’yla bizim gibi iletişim kurmayanları lanetledik vs.. Velhasıl bizler öncelikle iktidarlar tarafından insanlığımızın sömürülmesine müsait bir zemin oluşturduk. Vahim olan aynı anlayışın hala devam ediyor olması. Ancak yine de herkesin bir diğerini kucakladığı, şahsiyetini, kültürünü, inancını, mezhebini yücelttiği, saygı duyduğu, sahip çıktığı bir ortamı oluşturmak elimizdedir. Yeter ki bunca haksızlığın, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun adresini bilelim. Ve ona göre tavır alalım ve birbirimizin hak ve özgürlüklerini sahip çıkalım. Bunu biz yapmalıyız, aramıza atılan nifak tohumlarını temizleyerek, sislerden arındırılmış duru bir zihinle ve kesin bir karalılıkla.

Darbecilere hizmet eden, beyinleri sulanmış, entelektüel melekeleri dumura uğramış, resmi ideolojinin gönüllü acentesi gibi çalışan sözde aydınların söylemlerine kulak asmadan, derinlikli, insanı ortaya çıkaran bir ahlaki anlayışı kendi aramızda yaygınlaştırarak yani özgürlüğü ve adaleti herkes için arzu ederek bunu başarmak durumundayız.

Bu anlamda kendi özgür seçimlerimiz dikkate alınmadan zorla dayatılmak istenen ideolojilere, fikirlere ve insan tiplerine karşın ‘insanlık’ ortak paydasında birleşerek net çözüm önerileri üretmek; aynı zamanda Türk’üyle, Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, İslamcısıyla, solcusu ve sağcısıyla herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği çatışmadan, kavga etmeden, farklı bir görüşü, ırkı, dili, mezhebi, ideolojiyi ve inancı kendisine sorun etmeden birlikte yaşayabildiğimiz ve mücadele edebileceğimiz sivil platformların çoğalması gerekmektedir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.