TAHRAN- Bazan böyle olur: Ülkenin bıkkınlık veren yoğun gündemi dışına çıkabileceğiniz umuduyla bir geziye katılırsınız, gittiğiniz yerleri gözünüz görmez, aklınız da kaleminiz de geride bırakacağınızı sandığınız kısır gündeme kilitleniverir.
Türkiye'nin gündemi, ıslak imzalısı da bulunduğu için gerçek olma ihtimali hayli yükselmiş olan 'Ak Parti'yi ve Fethullah Gülen'i Bitirme Projesi' ile ilgili belgeyle çalkalanıyor; Pakistan'a gittik orada belgeyi konuştuk, şimdi İran'dayız, aklımız fikrimiz yine o belgede...
Nasıl öyle olmasın ki? Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) veya TSK adına hareket eden birileri ülke siyasetini etkilemeyi amaçlayan bir proje oluşturmuş... Belgeyi okuduğunuzda sonu 'darbe' ile bitecek bir sürecin planlandığını görüyorsunuz... Daha vahimi şu: Belgeyi hazırlayanlar, ellerinde iktidarı ve hedef seçtikleri cemaati köşeye sıkıştıracak bir malzeme olmadığında, yapay gündem oluşturacak 'komplo' tertipleri içine girmeyi de göze almışlar...
Mantığı şöyle olan bir proje bu: Hedef alınan parti ve cemaat bizim düşmanımızdır; bunlarla savaşmak da görevimiz... Malum 'harp hiledir' ve 'harpte her şey mubahtır'. Bu sebeple de, cemaata mensup masum öğrencilerin evlerine birkaç silâh ve mühimmat bırakmak, sanki onlar yapmış gibi kirli eylemler düzenlemek, iktidar partisini halkın gözünden düşürecek söylem ve eylemler uydurmak doğaldır. Biz de bunu yapacağız.
Belge bu iddiayı taşıyor işte.
Pakistan ve İran gibi tarihleri siyaset oyunlarının en karmaşıklarıyla dolu ülkelerde bile, işin içinde ordu olduğu için, aklın kolayca kabul edemeyeceği türden bir dolap...
Asker tarafından hiyerarşik yapı içerisinde düzenlenmemiş, bir takım maceraperestlerin TSK'yı da kötü duruma düşürmeyi göze alarak –belki de tamamen bu sebeple- giriştikleri bir dolap da olabilir pekala bu.
Siyasetin elini zayıflatmak ve gerekirse demokrasiye ara vermeyi göze alabilenlerin ordunun üst kademesi olduğunu düşünenler de var; bunların tahminlerini bütünüyle geçersiz sayabilecek bir durumda değiliz. 2002-2005 arasında en az üç darbe niyetinin akamete uğradığı sonradan öğrenilen bir ülke burası; böyle bir ülkede hiçbir ihtimale “Olamaz” diyemeyiz.
Peki de hangi ihtimal daha doğru?
İşin zorluğu bu noktada başlıyor işte: Belge Taraf gazetesince haberleştirildiği beş ay önce ciddiyetle kovuşturma konusu yapılsa, “Islak imzalı nüshası yok, sahtedir” aculluğu içerisinde ve “Ne de olsa bir kâğıt parçası” kolaycılığıyla çöpe atılmasaydı da, varolan biçiminden hareketle konunun üzerine olanca ciddiyetle gidilseydi, bugün pek çok çetrefil soruya cevap verebilir durumda olabilirdik.
Arada Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ o talihsiz konuşmayı yapmaz, muhalefet partileri bugün 'bilir-bilmez konuştukları' ithamına maruz kalmaz, medyamızın anlı-şanlı yazar ve yorumcuları kendilerini 'tövbekâr' hale düşüren yanlışlıklar sergilemez, askeri yargının ne kadar bağımsız sayılabileceği yeniden tartışma gündeminin merkezine oturmazdı.
Aylar önce yapılmış bir yanlışlık bugün pek çok kişi ve kurumu olağanüstü zor durumda bırakmış oldu.
Zararın neresinden dönülse kârdır. Henüz 'tövbekâr' olmamış köşecilerden, ağzını açıp özür dileme civanmertliği göstermemiş muhalefetten ve 'belge' ile kim ve hangi kurum hedef alınmış olursa olsun bugünün ortamında belgenin en fazla yıprattığı TSK'dan ortaya dökülen yeni bilgilerle uyumlu bir davranış beklemek herhalde hakkımız.