Mevsimler açısından son baharı yaşıyoruz. Bizim memlekette yapraklar bu mevsimde yere dökülür. Baharda gelecek yenilerine yer açar. Bu zamanın mevsimiyle bir alakası olmasa da sevdiklerimizin kaybıyla başka bir hazan mevsimi yaşıyoruz.
Biz ölümün hak olduğuna iman edenleriz. Ölümden değil ama ölümün bize verdiği acıdan ve o acıyı usule uygun uygun yaşayamamaktan korkarız.
Burada beraber çalıştığımız hem iş arkadaşlığı, hem de gönül dostluğu yaptığımız Remzi abinin babası corona olmuştu. Daha doğrusu ailecek yakalandılar bu hastalığa... Önce süreç gayet iyi gidiyordu. Bir sıkıntı görünmüyordu.
Sonra babası ağırlaştı ve yoğun bakıma girdi. Arkasından “entübe oldu” dediler. Sağlık da hastalık da Allah’ın bir imtihanı... Baba hastanede anne evde oğlu ondan altı bin kilometre uzakta... Hastalık ve ölüm Allah’ın bir nimeti ve imtihanı olduğunu biliyoruz. Ama uzakta sürekli telefonla haber beklemenin dışında yapılabilecek bir şey de kalmıyor.
Alınan bilet gelen güzel haberlerin sebebiyle ertelendi. Hep dua ettik. Ümmetin bütün hastalarıyla beraber Faik amcamız için de... Dün bir haber geldi baba ağırlaşmış... Acil Türkiye'ye ulaşması lazım... Allah'ın bir lütfu ki bu gece Burkina Faso'dan uçak var. Kulaklarımız telefonda, akşamdan önce ikinci bir haber daha geldi. Baba vefat etmiş... Yapacak bir şey yok. Teselli ediyoruz... Bazen biz onu teselli ettik, bazen de o bizi teselli etti.
Ölüme iman ediyoruz. Daha doğrusu ölümü yaratan rabbimize iman ediyoruz. Onun bize verdiklerinin hepsine razı olmayı hedefliyoruz. Ama insanız işte... Bir yere gelince gönülden ayrı bir hüzün çağlıyor. Bazen de gözler ona eşlik ediyor. Allah Resûlü (SAV) oğlu İbrahim'in vefatından sonra mübarek gözlerinden yaşlar damlamaya başlıyor. Bunu gören sahabe soruyor: “Ya Rasulallah! Hani siz bize cenazelerin arkasında ağlamayı yasaklamıştınız. Siz neden ağladınız?” buyurdular ki: “Kalp üzülür, göz yaşarır... Ben size vücudumuzun parçalayıp saçınızı başınızı yolup bağırarak ağlamayı yasakladım.”
Uzak diyarlarda yaşanabilecek en ağır ve acı imtihanlardan birisini yaşıyoruz. Buradaki her kardeşimiz aynı zamanda kendilerini de onun yerine koyarak gözünün yaşına hâkim olmaya çalışıyor. Yedeği olmayan baba göçmüş dünyadan... Artık o titrek sesiyle arayıp oğlunu soramayacak, tatilde hasretle kucağına koşulamayacak. Son anlarında ağzına bir damla su da verilememiş...
Cuma sabahı ikici bir acı haberi aldık. Azerbaycan'da bulunan bir başka dostumuz- ağabeyimiz Ali Çınar abi hakka yürümüş. Dünyada da onun derdi hep hakka yürümekti gerçi. Bunun için yaşadı. Bunun için öldü. Bunun için uzak diyarlara yurt tuttu. Allaha adına söylenebilecek iki kelamı esirgememek, örnekliği yaşayarak gösterebilmek için...
“Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayınız” diye buyuruyor sevgilimiz... Ölüm, sadece beraber yaşadığınız bir evin içindeki fertlerin ağız tadını bozmuyor. Bazen hiç bilmediğiniz yerlerde de bunun rüzgârı hissediliyor.
Gerçi bunlarınki gıpta edilecek cinsten ölüm oldu. Hiç görmediği yerlerden ve hiç tanımadığı Müslümanlardan ne dualar, ne hatimler ulaştı. Bilad-i İslam’ın birçok yerinden dua ve hayır hasenatlar, onlar için hediye edildi.
Bunlardan birisi, kendisi yola koyuldu. Yola çıkmanın ve yolda olmanın nimetiyle bu güzellikleri buldu. Diğeri de biricik oğlunu uzak diyarlarda güzellik tohumları için hazırladı ve uğurladı.
Allah tüm ümmetin mevtalarıyla beraber onlara da rahmet eylesin...
Faik Şeker amcamız ve Ali Çınar ağabeyimiz için dua ve Fatihalarınızı istirham ederiz...