Allah(cc), insanı yaratılanların en şereflisi kıldı. Diğer yarattığı bütün hayvanat ve nebatatı da insanın hizmetine verdi.
İneği, koyunu, eşeği, atı, deveyi vb. hayvanları, evimizde yer açar besleriz. Çoğu zaman geçim kaynağımız onlardır. Bazılarının etlerinden, sütlerinden, yünlerinden, bazılarının gücünden, bazılarının yumurtasından istifade ederiz. Yeri gelir, bazılarını bazılarına karşı kullanırız. Yaratılış gayelerine uygun çalıştırırız. Yeri gelir davarlarımızı beklesin diye, o işe yatkın cins olmak kaydıyla köpekleri de besleriz. Hizmetleri karşılığı olarak yedirir, içirir, koruruz. Nedeni; neticede gene bizlere hizmet edecekleri içindir. İnsanların sayı gayreti mutlaka faydalı bir gayeye matuf olmalıdır.
Bunları anladık, ya evde balık beslemeye ne dersiniz? “Çocuklar birilerinde görmüşler, çok ısrar ettiler ben aldım” diyor bir kardeşim. Sonunda etinden istifade edecekseniz makûldür fakat, evinde balık besleyenlerin öyle bir düşüncesi var mı? Yeri geldiğinde kesip yiyecek türden balık besleyen hiç çıkar mı acaba? Evde beslenen tür balıklar hep küçücük süs balıkları değil midir? Neredeyse her gün suyunu değiştir, yemini takip et, bir sürü meşgâle kardeşim. Üstelik, sadece dünyevi bir göz zevki uğruna sarf edilen gayretler. Namaz hususunda, ezanı ve cemaati bu kadar ön plânda tutuyor muyuz? Kendinizi bir yoklayın bakalım.
Adam küçücük bir kafesin içerisine koymuş kuşu, geliyor gidiyor gözü onda. O kuşun önünde dakikaları, saatleri heder olup gitmekte. Neymiş efendim, kuştan değişik bir ses duyacak ve neşelenecekmiş.
Geçirmiş tasmayı başına ufacık bir süs köpeğinin, tin tin tin tin peşi sıra koşturup duruyor. Sokakta, evinde, hatta yatağında neredeyse her dakikasını onunla geçirenlere ne dersiniz? Bu durum sadece köpek sevgisi ile izah edilebilir bir şey midir soruyorum? Adama verilmiş olan evlât sevgisini döndürmüş köpek sevgisine. O kadar ilgilenme var ki, üstü başı, yemesi içmesi, gezdirmesi, odası vs. ilgi ilgi ilgi.. Bu kadar ilgilenme, eğitme sonunda hayırlı bir köpek olacak da, sahibi ölünce, onun arkasından hayır dualarla yâd edecek zannedersiniz!
Haydi bunlardan geçtik, ya beyaz fare besleyenlere ne dersiniz? Evimizde kedi beslerdik ki, farelerin şerrinden korunalım diye. Şimdi kedilerin çoğu sokakta, fareler altın kafeslerde.
Muayenehanemde gündüzleri çalışırken bir horoz sesi duymaya başladım. Hemen karşı apartmanın bodrum katından geliyordu ses. İlk günler çok hoşumuza giden o horoz sesi aradan on gün geçince rahatsız etmeye başladı. Bir dakika bile geçmiyor ki, devamlı ötüyor. Bizler horozun bolluğu içinde yetiştik ama, horozun etrafında tavuklar vardı, hürriyeti vardı, yeri geldiğinde gücünü göstereceği arkadaşları vardı. Horozun neden besleneceği bilinmezse o hayvancağıza zulmedilmiş olur. Bir hayvanı sesinden hoşlanıyorum diye yanında eşi yok, arkadaşı yok bir yere kapatırsanız, o neşeli sesi kaç gün dinlersiniz? Bir ay sonra horozun o güzel sesi çılgınca bağırışa dönüştü ve sonra da iyice kısıldı, kısıldı, şimdi henüz iki ayı doldurmadı ama, duyduğum ses, bozukça bir “ü” sesi. İlk geldiği günlerde çıkarttığı sesin ilk harfi yani, o da hiç “ü”ye benzemiyor.
Çıkıp dolaşacağı bir yer yok. Yanında hemcinsi veya karşı cinsten bir hayvan yok. Ne yapsın yalnız hayvan? “Aklı mı var da bu sizin düşündüklerinizi o düşünebilsin?” diyebilirsiniz. Aklı olmasa da fıtratı gereği öyledir. Balık nasıl suyun dışında yaşamaya, insanın da başı suyun için beş dakika kalmaya müsait değilse, horoz ve diğer mahlukatta yalnız başına bir yere kapatarak yaşamaya fıtraten müsait değildir. Bir müddet yaşar ama, ancak geçen her dakika ona işkencedir.
O güzel ufacık balıklar, bülbüller, fareler, köpekler vs. bırakın hürriyetlerine kavuşsunlar, hayatlarını yaşasınlar. “ Efendim, onlar vahşi hayata dayanamaz, ölür giderler” miş!. Onları daracık yerlere hapseden ve bu hapis hayatına alıştıran sizlersiniz. Onlar o vahşi tabiatın malıdır zaten. Bırakırsanız ve ya baştan hapsetmezseniz, vahşi dediğiniz hayat onların yurdu, yuvası olacak ve hiç de yabancı kalmayacaklardır. Yabancılaştıran, narinleştiren, nazikleştiren, çıt kırıldım yapan sizlerin (güya) merhametidir. Doğrulardan, gerçeklerden ve fıtrattan tatmin olamayan “ene”leriniz, bu türlü sunî tatmin yollarıyla dünyasını doldurmakta, ukbasını soldurmaktadır, haberiniz var mı?.
“Bize hizmet etsinler” diye yaratılanlara hem zulmediyoruz, hem de bizler onlara hizmet eder duruma gelmiş oluyoruz. Bu da yaratılış gayemizle taban tabana zıt bir durumdur. Allah (cc) akıbetimizi hayırlı eylesin inşallah.