Ülkemizde neşredilmekte olan ve uzun bir hizmet döneminden sonra yayın hayatına son vermiş bulunan kadın dergilerini araştıran genç bir dostumuz aradı. O, “Kadın ve Aile Dergisi”ni araştırıyordu.
Dostum, uzun bir süre Ankara Temsilcisi ve Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptığım Kadın ve Aile Dergisi’nin eski sayılarından örnekler görmek istiyordu. Arşivimden birkaç sayı seçtim. Bu arada İslam, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Panzehir dergilerinin bazı nüshalarını yeniden gözden geçirme fırsatı buldum.
Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocaefendi’nin, Kadın ve Aile Dergisi’nin Temmuz 1991 sayısı için kaleme aldığı ve “Hayır Kurumlarının Daha Ciddi ve Titiz Çalışması” başlıklı yazı sanki dün yazılmış gibi taze ve yol gösterici idi. Hayır kurumlarının idarecileri, çalışanları, gönüllü ve bağışçıları için çok dersler içeren söz konusu “Başyazı”yı dikkatlerinize sunuyorum:
“Geçen seneler gazetelerde okumuştum: Zavallı bir kadın, çocuklarına bakamadığı, iş bulamadığı ve günlerce aç kaldığı için bunalıma düşmüş ve kendisini asarak intihar etmişti. (Hemen belirteyim ki İslâm’da intihar haramdır, can insana Allah’ın (cc.) bir emaneti olduğundan ona kıymaya kimsenin hakkı ve salahiyeti yoktur, intihar eden maalesef kesinlikle cehenneme gider.)
Bir kaç gün önce yakınlarım anlattı: Çok yaşlı, dindar ve saliha bir kadıncağız varmış, aklen sakat bir de oğulcuğu: Tanıdıklarımız kendisini zaman zaman kollarlarmış, ‘Hale Hanımlar Derneği’miz ara sıra ziyaretine gider yardım götürürmüş. Geçen kış soğuk bir gün, dostlarımızdan genç bir karı koca da onu yoklamaya gitmişler, zavallılar Edirnekapı aşağılarında bir sur kovuğunda yaşıyorlarmış; üstleri perişan, çevreleri pis, karınları günlerce aç, kadın 25 kiloya düşmüş... hemen almışlar evlerine getirmişler, yıkamış, temizlemiş, giydirmiş, ısıtmış, yedirmiş, doyurmuşlar, Allah razı olsun; doktor çağırmışlar, beslemek için serum takmışlar; ama kadıncağız kısa zaman sonra vefat etmiş. Hocamız’a hâl-i hayâtında gelir gider, ondan yardım alır, zikrinde, tesbihinde dindar yaşarmış, mazlum ve mağdur ölmüş, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, âhirette ebedî saadete ersin, mutlu ve bahtiyar olsun...
Olsun ama ben çok üzüldüm, yüreğim parçalandı. Müslüman zenginler var, hayır kurumlarımız var. Resmi ve özel dernekler, müesseseler var... İnsanlık öldü mü? İnsanlar, komşular ihvanlar birbirlerine karşı nasıl oluyor da bu kadar ilgisiz ve lakayt kalabiliyorlar? Hayır faaliyetleri niye bu denli göstermelik ve tesirsiz ve başarısız? Ölenlerin, asılanların, intihar edenlerin, verem olup kan kusanların, eğitimsiz, yersiz, yurtsuz, aç, açık ailelerin, zavallı çocukların veballerinin altından nasıl kalkacağız!
Hayır müessese ve derneklerimize rica ediyorum çok daha gayretli, çok daha titiz, çok daha derin, çalışmalar yapsınlar! Biliyorum maddî imkânlarımız çok sınırlı; ama fakirleri, muhtaçları arar bulursak, zenginlere bildirir, yayınlarımızda listeler halinde ilan edersek sanıyorum pek çok yeni hayırseverin ilgisini ve yardımını çekebiliriz.
Proje halinde olan yaşlı ve güçsüzleri barındırma yurdu çalışmalarımıza da hemen eğilmek ve hız vermek gerektiği, bu vesile ile bir kere daha ortaya çıkıyor.
Allah müslüman kardeşlerimize karşı görevlerimizi eksiksiz ve mükemmel yapmaya cümlemizi muvaffak eylesin! Âmîn bi-hürmeti Seyyidi’l-mürselîn sallâllâhu aleyhi ve âlihî ecmaîn.”
…
M. Es’ad Coşan Hocamızı rahmetle anıyoruz. Satırlarımızı Peygamber s.a.s Efendimizin hadis-i şerifiyle noktalayalım. O şöyle buyurdular:
“Hiç biriniz yoktur ki, kıyâmet günü Allah kendisiyle arada hiçbir tercüman olmaksızın konuşacak olmasın. Kişi, sağına bakacak yaptıklarından başka bir şey görmeyecek. Sonra soluna bakacak orada da yaptıklarından başka bir şey görmeyecek. Bütün insanlar kendisine yönelecek. Yarım hurma dahî olsa, kendini ateşten koruyabilen bunu yapsın!” (Buhârî, Rikâk, 49; Müslim, Zekât, 67.)