Naim ÖZGÜNER 07.12.2016
*Bir gönül adamı, çocuklarının ateş yakmak için kesilen odunlar arasında düzgün olanlarını ayırdıklarını görünce onlara bunun sebebini sormuş. Çocukları:- Onlardan balta ve keser sapı yapabiliriz, bu yüzden yakmayıp ayırıyoruz’ diye cevap vermişler. Gönül adamı şöyle söylenmiş kendi kendine: -Odunların doğru olanları bile kendini ateşten kurtarıyor. Ya insanların doğru olanları nasıl nimetlere nail olurlar, siz düşünün!
*Bir gün Halife Mansur İmam-ı A’zama dedi ki: Hediyelerimi niçin kabul etmiyorsun? İmam-ı A’zam gayet soğukkanlı şekilde cevap verdi: Çünkü onlar senin değil, milletin malıdır.
*Kendisinden bir nasihat isteyen vezir Muinüddin Pervane’ye, Mevlana hazretleri şöyle demiş: Duydum ki Kur’an’ı ezberliyormuşsun. Doğrudur dedi vezir. Şeyh Sadruddin’den de hadis okuyormuşsun. ‘Evet’ dedi vezir. Mevlana sözü gediğine koydu: Sen Allah ile Peygamberin sözünü dinlemedikten ve halka zulmettikten sonra ben sana ne söyleyeyim, benim sözümü mü dineyeceksin?
*Harun Reşid bir ara Behlül’ü Dana yı aratmış, mezarlıkta uyurken bulmuşlar. Hemen huzuruna getirtmiş. Behlül Halifeye sitem etmiş: “Neden beni uyandırıp getirttiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum. Tahtımda azametle oturuyordum.” Harun Reşid gülmüş: Ey Behlül. Uykudaki padişahlıktan ne olacak? Behlül hemen cevap vermiş: ‘Ne fark eder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca düşeceksin.’
*Bir adam İbn-i Sirine: -Seni gıybet etmiştim. Hakkını bana helal et, deyince, İbn-i Sirin: Allahın sana harama kıldığını ben nasıl helal edebilirim? cevabını verdi.
*Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri, “Şehrimizi korumak için etrafını surla çevirmek istiyorum. Gerekli parayı gönderiniz” diye müracaat eden bir valisine şu cevabı yazmış: “Şehrinizi surlarla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.
*Beyazid-i Bistami: ‘Neden açlıktan övgüyle bahsediyorsunuz? diyenlere: “Çünkü dedi, eğer Firavun aç olsaydı, En büyük Rabbiniz benim, deyemezdi.”
*İbn-i Sina ya: “Dünyada devası olmayan bir dert var mıdır?” diye sorduklarında: “Derdin devasızı iyinin kötüye muhtaç olmasıdır” demiş.
*Hz. Ali ye: “Allah bu kadar insanı nasıl hesaba çeker?” diye sorulduğun: “Nasıl rızıklandırıyorsa öyle,” cevabını verdi.
*İmam-ı A’zam Ebu Hanife ye kendisinden daha az zengin biri gelir; “Ya imam, namazda aklıma hep sahip olduğum servet geliyor, develerimi hayalliyorum. Siz ise daha çoğuna sahip iken, bu ibadet zevkini ve vecdini nasıl bulabiliyorsunuz? diye sorar. İmam-i A’zam şu harika cevabı verir: “Ben develerimi ahıra bağlarım, kalbime değil!..
*Abdülkadir Geylani hazretlerinin üzerine sinek hiç konmazdı. Onun bu haline vakıf olanlardan biri sordu: “Niçin acaba? Üzerinize sinek konduğunu hiç görmüyoruz?” Şu cevabı verdi: “Niçin konsun ki! Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de ahiretin balı…”
*İbrahim bin Edheme dediler ki: “Falanca adam nahiv ( dilbilgisi, güzel konuşma dersleri) öğreniyor.” İbrahim bin Edhem: “O, önce susmayı öğrenmeli, der…
*Bir alim, büyüklerden birine ‘burada mürid (talebe) olacak vasıflı insan azdır, sizin oralarda bu vasfı taşıyan kimseler varsa bize gönderiniz’ diye haber gönderir. Bu haberi alan büyük zat, bir mektup yazarak şöyle cevap verir: “Bahsettiğiniz vasıfta insanlar, maalesef bizim burada da yoktur. Eğer şeyh isterseniz istediğiniz kadar gönderelim!..
*Adamın biri Muhammed bin Vasi hazretlerinin bacağında gördüğü bir yaradan dolayı: “Size acıyorum” demişti. Muhammed bin Vaside: “Ben de bu yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum…”
*Adamın biri Abdullah bin Mübarek’in yanına gelip çocuğundan şikayette bulundu. İbn-i Mübarek ona: “Hiç çocuğuna beddua ettin mi?” diye sordu. Adam ‘evet’ dedi. İbn-i Mübarek: “ Daha ne şikayet ediyorsun? Çocuğunu bedduanla sen bozmuşsun…
*Meşhur Arap Şairi Ferezdak, yaptığı evlilikten bir türlü mutlu olamamıştı. Bir ara evlenmekten söz açılmışı. Dostlarından biri: “zaman kötüleşti, evlenmek gerek ki, huzur bulasın, dedi. Evlilikten canı yanan Ferezdak itiraz eti: “Ben evlenmeden evvel, anam hep ibadet eder, ben de ona hep itaat bulunurdum. Evlendikten sonra, anam geliniyle kavgaya başladı. Onun ibadeti gitti, benim de itaatim…
*Bir gün Ömer bin Abdülazize, Şam mescidinin sütunlarının yeniden elden geçirilip, süslü ve sanatlı bir hale getirildiği haberi gelmişti. Derhal Şam valisine bir mektup yazarak şu ikazı yaptılar: “İyi bil ki, Şam da ki yoksullar, harcadığınız paraya, mescide ki sütunlardan daha çok muhtaçtırlar…
*Ali bin Şihab hazretleri başkalarına ait tarlanın otundan ve ekininden yiyebilecekleri ihtimaliyle, vefatına kadar hiçbir hayvan eti yememişti.
*Bediüzzaman’ın en yakın talebelerinden Merhum Zübeyir Gündüzalp, zaman zaman Çamlıca’da kiraladığı eski ahşap bir evde kalırdı. Hasta olduğu için yanında da mutlaka bir refakatçisi olurdu. Bir keresinde yanında refakatçi olarak kalan Halil Yürür, bahçeden tahta parçaları, çalı çırpı toplayıp sobayı yakmıştı. Zübeyir Gündüzalp ona, bu yaktığı tahtaları odunları nereden bulduğunu sordu. Halil Yürür de bahçeden topladığını söyledi. Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp birden ciddileşti ve şöyle dedi: “Kardaşım. Bu bize şer’an helal olmaz. Biz evi kiraladık. Yoksa evin bahçesinde ki tahtaları, çalı çırpıyı değil…
*Iraklı bir fakir hanım, çocuklarının elinden tutarak, Halife Ömer bin Abdülazizin evine misafir gelmişti. Maksadı halini arzedip, halifeden yardım almaktı. Evin içine dikkatlice bakıp, göze çarpıcı bir şey göremeyince, ev sahibesi Fatıma Sultana: “Bu harap evde mi oturuyorsunuz? diye sordu. Fatıma Sultan ona şu cevabı verdi: “Evet bu harap evde oturuyoruz. Bizim harap evde oturuşumuz, sizin mamurelerde yaşamanız içindir.
*Behlül Dana hazretleri Harun Reşidin tahtını boş görüp oturduğunda, nöbetçiler tarafından tartaklanıp aşağıya indirilmişti. Hadiseden habersiz bulunan Harun Reşid, kıymetli mürşidini ağlar vaziyette bulunca, sebebini sordu. Behlül: “Tahttaki bir dakikalık saltanım için bir ton dayak yedim. Siz yıllardan beri oturduğunuz için, başınıza gelecek olanlara ağlıyorum.
*Bir dervişle karşılaşan Haccac-ı Zalim, “Hakkımızda hayırlı bir dua yapın” deyince, derviş ellerini açıp: “Ya Rab! Bu adamın canını al,” dedi. Haccac, ‘bu nasıl bir dua böyle’ deyince: “Bu hem senin için, hem bizim için en hayırlı olan duadır” diye cevap verdi.
*Büyüklük taslayanlardan biri ölmüştü. Kendisi oldukça uzun birisiydi. Cesedini tabuta koyarlarken, ayaklarının dışarıda kaldığını görenlerden biri: “bakın, dedi. Dün göklere sığamıyordu, bu günde tabuta sığamıyor.” Yanında olan bir arif kişi şu cevap verdi: “Hiç merak etme! Yere sığar. Toprakta her kes için yer var…”
*Cemal Öğüt Hocaefendi, bir kış mevsiminde sokaktan geçen yoğurtçunun sesini duyar ve kızı Hikmet Öğün Hanıma seslenir: “Kızım, biraz yoğurt alır mısın?” Hikmet anne: “Evde yetecek kadar yoğurt var babacığım!” Kızının cevabına şöyle cevap verir: “Kızım, zararı yok, fazla olsun. Sen harcayacak yer bulursun. Adamcağız yoğurdunu satabilse, bu soğukta hiç sokağımızdan 3. Kere geçer miydi?”