İnsanı en çok mutlu eden hususlardan birisi merak edilmesidir.
Birileri tarafından merak edilmek, onlar tarafından değerli bulunmaktır. Onların dünyalarında kıymet bulmaktır. Gönüllerinde yer etmiş olmanın en güzel işaretlerinden biridir.
Kim merak edilmekten hoşlanmaz ki? Kim ilgi görmekten mutlu olmaz ki?
Bu soruya kimse şeklinde cevap vermemiz gerekiyor…
Hatta küçük çocuklar bile bundan hoşnut olurlar. O nedenle istedikleri ilgiyi toplayamadıklarını düşünürlerse huysuzlanırlar, eksikliğini hissederler.
Bunun arkasından ne gelir?
Kişiliğine ve yetiştiği evin durumuna göre değişebilir ama genellikle iki davranış şekli görülür. Biri yaramazlık yapmak... Huysuzluk çıkarmak. Mızmızlık etmektir. Diğeri ise şirinlik yapmak, sırnaşmak, cilve yapmak vs şeklinde olur.
…
Çocuklar bu ilgiden beslendiğine göre yetişkinlerin de ihtiyacı olduğunu göz ardı edemeyiz.
Onların da sorulmaya, aranmaya, hatırlarının sorulmasına ihtiyaç var.
Yetişkin kişiler de sevdikleri tarafından merak edilmek isterler.
Boş bırakılmamalarını, merak edilmelerini beklerler. Çok insani bir durumdur.
…
Merak edilmenin, hatırının sorulmasının en önemli olduğu yaş dönemlerinden birisi de yaşlılık dönemidir. Belki en önemli hayat dönemi budur.
Bakım evlerinde, huzur evlerinde, Darülaceze’lerde yaşayan kişiler en çok bunu beklerler.
Ne yemek beklerler, ne de başka şey!
Sadece merak edilmek isterler. Hatırlarının sorulmasını isterler. Bekledikleri kişiler bunu yaparlarsa onlara bir dünya bağışlamış olurlar.
Geçen hafta TRT Haber’de ‘Ömür Dediğin’ programında Darülaceze’de kalan biriyle böyle bir röportaj yayınlandı.
O yaşlı dede sözleriyle ve gözyaşlarıyla insanın içini dağladı adeta… Üç senedir ne çocuklarının, ne gelinlerinin ne de torunlarının hiçbir bayram bırakın gelmelerini telefonla bile arayarak hatır sormamalarını büyük bir kahırla anlatıyordu.
Bu söyleşiden sonra biraz bu konuya yoğunlaştım. Zihnimde dolaştı bu gözü yaşlı dedenin söyledikleri…
Ve bir karar verdim. Bu bayramda gitmeyi düşünmediklerime de gitmeliyim. Uzun zamandır arayamadığım, aradığımda memnun olacak kişileri aramaya karar verdim. Bu planımı da uyguladım.
İstanbul’da eş akraba ziyaretlerini daha sistematik yaptım. Arkadaşlarıma ağırlık verdim. Gittiğim cemiyetleri bayramda ihmal etmemeye çalıştım. Şehir dışına, Adapazarı’na, Kütahya’ya gittim. Mezarlıkları da ihmal etmedim.
İnsanların gözlerine daha dikkatli baktım. Hatırlarını sorduğumda nasıl cevaplar verdiklerine dikkat kesildim. Hangi yaşta olursa olsun bu durumun aslında insanı ne kadar da mutlu edebildiğini gördüm. Yeniden keşfettim.
Başta söylediğimi tekrar ediyorum. İstisnasız insanlık olarak hepimiz merak edilmek istiyoruz. Sorulmak, aranmak istiyoruz. Bunlar bize verilen değeri gösteriyor.
Demem o ki, selamın, merhabanın, sözün, sohbetin yeniden farkına varmalıyız.
Sımsıcak cümleler kurmaya tekrar başlamalıyız.
Dünyamızın bu güzel cümlelerle güzelleştiğini fark edeceğiz.Kelimeler dokunacak ruhumuza… Gözümüzde aldığımız pozitif enerji gönlümüzde raks etmeye başlayacak.
Eminim.
…
Gözlemim şu: Aranmak, hatır sorulmak herkesi mutlu ediyor… Hemen arkasından ise dinlenilmek… Nitelikli biçimde…
Her şeyimiz var.
Giderek daha fazla imkanlara kavuşuyoruz. Ancak ters orantılı biçimde ifade etmeye çalıştığım iki hususu kaybediyoruz.
İnsanlar kendi ailesi, yakınları, dostları ile sohbet edemediğinde, beklediği kişiler şu veya bu nedenle konuşmaya zaman ayıramadığında bu ihtiyaç ortadan kakmıyor.
Hatta giderek büyüyor. Hasret kalınıyor. Bu açık ya başka alanlara kayılarak, bu ihtiyaç dikkate alınmayarak üstü örtülmeye çalışılıyor ya da sosyal ağ bağlantıları yoluyla eşiyle, ailesiyle yapamadığı kadar ayrıntılı sohbetleri hiç görmediği, tanımadığı kişilerle yapmaya yönelebiliyor kişiler. Selama, merhabaya, hatır sorulmasına, iltifat edilmesine çok ihtiyaç duyulur hâle gelindi.
Kısacası önemli bir durum…
…
Bayramı geride bıraktık. Ziyaretler yapıldı. Muhabbetler tazelendi. Sohbet kıvamına erdirildi. Ama ne yazık ki yurdumuzun hatırı güzel olmadı. Bayramda hepimizin bildiği yüreklerimizi dağlayan durumlar yaşandı.
Bireysel hatır sormalara memnun olup, biz de hatır sorup gönüller yaptık ama diğer yandan memleket acıya bulandı.
Anneler, eşler acıyla yandı.
Bu acıları da yüreğimizde hissettik. Niyazlarda bulunduk. Şehitlerimize rahmet ailelerine sabırlar diledik içimizden…
Allah da bu acıyı yaşayanların hatırını âli tutsun.
…
Evet aranmak sorulmaktan bahsediyorduk.
Merak edilmek hepimizi mutlu eder demiştik. Bir nevi bayram vesilesiyle başlattığımız ‘Hatır Sorma Harekatı’nı devam ettirmenin yollarını arayalım.
Haftanın bir gününü birkaç dost aramaya ayıralım en azından…
Sürekli aklımızda gönlümüzde tutmamız gereken dostlarımıza daha sıcak merhaba diyelim.
Seni özledim, aradım. Nasılsın diyelim.
…
Eskiler de kaldı belki. Geçen ay Yozgat’a gittiğimde köyümüzün en güzel Türkçe konuşanı ve iyi bağlama çalan kişisi Ziya Beyi yaşlanmış, biraz da hasta gördüm. Yanına gittim. Elini öptüm. Nasılsın Ziya ağabey dedim.
Bana cevaben, ‘Hatırını Sual Ederim’ dedi…
Daha evvel çokça duyduğum bu kelimeyi yeniden duymak bana çok iyi geldi…
Hatırının merak edilip sual edilmesi ne kadar güzel Allah’ım dedim…
Cümle ne kadar zarif, ne kadar ince…
Bana çok dokundu bu üç kelimelik cümle: ‘Hatırını Sual Ederim’
İki aydır zihnimde dolaştırıp duruyorum bu dokunaklı cümleyi… Bayramla birleşince anlamı bir kat daha arttı.
İşte bende size dönüp Ziya ağabey gibi ‘Hatırınızı Sual Ederim’ diyorum.
HABERNAME 22.08.2012 canbolatugur@gmail.com /https://twitter.com/ugurcanbolat/ https://www.facebook.com