Hatayı imha etmek - Hatalıyı inşa etmek
Hatayı imha etmek ve hatalıyı inşa etmek kardeşlik ahlakının gereğidir. Hakikate vefalı olan kişi hatayı imha ederken kardeşlik ahlâkınında gereği olarak hatalı olan kardeşini inşa etmeye çalışır. Yoksa hatasından dolayı bütün bütün kardeşini tekfir etmesi ve tahkir etmesi hem insafın hem vicdanın hem de İslam ahlakının dışındadır.
Kur’an “ .. innallâhe yagfiruz zunûbe cemîân..” (Allah bütün günahları bağışlar) ayetiyle kişi hangi suça bulaşırsa bulaşsın Rabbin magfiretinin o kimseyi kuşatabilecegini ifade etmektedir. Özellikle ayetteki “zunûbe cemîân” ifadesi hangi suça bulaşmış olursa olsun Allah’in bağışlama kapısının herkese açık olduğunu hatırlatır.
Allah resulü(sav) “ Her Âdemoğlu hata yapar ama en hayırlıları tövbe edenlerdir” diyerek her nefs taşıyıcı kimsenin hata yapabileceğini beyan eder. Hadiste geçen “ küllî beni adem ..” ifadesindeki “külli “ vurgusu buna istisnasız her Ademoglu’nun dahil olabileceğine dair önemli bir vurgudur.
Öyleyse Allah resulü (sav) gibi bir usve-i hasene her beşerin hata irtikap edebileceğini ifade ediyor ve Kur’an gibi bir kelam-i ezeli insanın hangi suçu irtikap ederse etsin affedilmeye nail olabileceğini beyan ediyorsa, insanları kim olursa olsun hatasız görmek ve yine kim olursa olsun hata yaptıkları takdirde şefkatsizlik ve sevgisizlik ile mukabelede bulunmanın Kur’ana ve sünnete aykırı olduğunu bilmek gerekir.
Şayet vahyin dilinde peygamberlerin dahi yaptığı zelleler zikrediliyorsa onların varisi olan alimlerin ve yine amirlerin hata irtikap edemeyeceğini ifade edebilirmiyiz? Kur’an, altı yerde peygamberlerin hatasından bahseder. Öyle ya Yunus İbni Metta’nın, Ninova’yı izinsiz terketmesi,Musa’nın bir Kıptiyi öldürmesi ve yine Allah resulu’nun kör bir sahabiye bir anlık ilgisiz kalması ve diğerlerini Allah’ı n vahyinde ö lü msü zleş tirmesinin hikmeti nedir sizce?
Bunun birçok hikmetinden en önemlisi peygamber dahi olsa hata yapabilir ve sadece Allah’tır en mükemmel olan vurgususudur. Madem ki sadece Allah’tır hatasız olan kimse hatasından dolayı bir insani bütün bütün kınamasin. Hatasız dost arayan dostsuz kalacağını bilsin ve insanlar birbirlerini bağışlasın.
Kur’an hata irtikap edenleri sadece peygamberlerle örneklendirmiyor. Vahyin dilinde sahabenin de yaptığı hatalar anlatılıyor. Oysa ki onlar yine Kur’anı n ifadesiyle insanlık tarihin en hayırlı ümmeti degilmiydi? Ancak onların içinde dahi ifk hadisesine inananlar çıkmadı mı? Tebük seferinden mazeretsiz firar edenler? Bir Cuma namazı hutbesinde Allah resulu’nu dinlemeyi bırakıp şehir dışından gelen bir ticari kervandan alışveriş yapmaya koşanlar ?
Allah resulu’nun eşinin namusuna dahi yapılan iftiraya kulak kabartıp ona inanma gafleti içinde olan sahabeyi dahi bağrına basan o kutlu nebi’nin üstün ahlaki vasıflarının neresindeyiz?
Maiz el Eslemi, zina etmiş bir sahabiydi. Kendi isteği üzerine recmedilince Allah resulü, onun hakkında şöyle diyecekti ! Onun imanı şu Uhud dağından daha güçlü ve azametliydi. Nuayman içki içen bir sahabiydi ve birisi onun hakkında “Allah ona lanet etsin nası lda içiyor” deyince örneklik müessesinin baş mimarı “Ona lanet okuma, o Allah ve resulunu çok sever” diyordu.
Allah resulü (sav) elbette onların hatalarına bakarak demiyordu bunu. Onların diğer hizmetlerine bakarak söylüyordu. O fiillerini meşru göremezdi ama o kimseler sadece o fiillerden ibaret değildi.
Hatib bin Ebi Belte’a, suçluya yaklaşımda nebevi metodu anlamak için bu konuda mutlaka ele alınması gereken önemli bir örnektir.Bilindiği gibi Mumtehine suresinin ilk ayeti onunla ilgili inmiştir. Iniş nedeni olan olay şudur: Hicretin 4. Yılında Ebu Leheb’in Sare isimli müşrik cariyesi Medine’ye gelerek yardım ister.Kendisine hayli yardım yapılır.
Kadın, Hudeybiye’nin ardından Mekke’ye dönerken,Hatib kendisine bir mektup verir.Hatib,kendisi hicret ettiği halde annesi,oğulları ve kardeşi Mekke’de korumasız kalmış biridir. Hatib mektubunda şöyle demektedir. “Haberiniz olsun ki Resulullah gece apansız sele benzer birorduyla size yöneldi.Allaha yemin ederim ki ,o sizin üzerinize tek başına yürüse Allah ona zaferi verecektir.” Ancak Ebu Leheb’in cariyesi Sare yakalanır ve kadın mektubu sakladığı yerden çıkarıp verir. Mektubu Hatib’in verdiği ortaya çıkar. Hatib şöyle der : “ Aleyhimde hüküm veremede acele etme Ey Allah’ı n resulü. Benim Mekkede ailemi koruyacak kimsem yoktu oysa burda muhacirlerin bir çoğunun yakınları var.Ailemin himayecileri olmadığından, bu yolla onlara ulaşmak istedim.Ne inkarı mdan ne de dinimden yüz cevirmemden.Bunun üzerine nebi “Doğru söyledin” der ve Hatibi bağışlar.
Dostoyovski’nin Suç ve Ceza romanındaki Raskolnikovu hatırlamak gerekir. Raskolnikov iki kadını öldürür.Ancak tüm roman onun nedametini ve hukuka teslim oluşunu ele alır. Sadece cinayetin geçtiği sayfaları okusanız Raskolnikovdan nefret edersiniz ancak romanın bütününü düşündüğünüzde cinayet denilen vahşetle ilgili fikriniz değişmez ama cinayeti işleyen kisilerinde bir insane olduğunu anlar ve onlara sevgiyle yaklaşmak gerektiğini düşünürsünüz. Ona potansiyel bir canavar olarak bakmaktan vazgecersiniz. Zira insanların yaşamış olduğu şartlar ve sonrasında yapmış oldukları muhasebe gözönüne alındığında insanların imha değil inşa edilmeleri gerektiği açık bir şekilde görülmektedir.
Kur’an’da dört yerde el Alim ismi el Halim ismiyle beraber geçer. Bunun bir anlamı ilim ile hilm arasındaki munasebettir. Allah Mutlak bilen yani el Alim olmasından dolayı ceza vermekte acele etmeyen yani mülayim olandır. Bilgi insani mülayim kılar. Parçaya bakınca insan öfkelenebilir ama bütüne bakınca insan daha bağışlayıcı olur. Mesela hapishane mahkumlarının dahi sadece suçlarına bakarsanız onları kınarsınız ama nasıl bir ortamdan geldiklerine şahid olursanız kınamak yerine onları anlamaya ve onları inşa etmeye çalışırsınız.
Müslümanlar arası ihtilaflarda da bu durum böyledir. Parçaya bakan öfkelenir. Bütünü görmeye çalışmak gerekir.
Hatayı imha etmek, hatalıyı inşa etmek ve beraberce yola devam etmek.