Seçimlere iki gün kala her seçim öncesi olduğu gibi yine adrenalimiz ve tansiyonumuz yüksek. Öfkemiz kabarık, sinirlerimiz gergin. Bu hal aslında işin tabiatında var. Yani rekabetin, mücadelenin olduğu her yerde kalpler daha hızlı atar, nabızlar daha yüksek seyreder. O zaman biz normal vatandaşların, yani seçmenlerin böyle anlarda yapacağı ilk iş sakin olmaktır. Peygamberimizin öfkeli iken bize yaptığı tavsiyeyi hatırlamaktır. Nebiy (sav) buyurdu ki, “Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın." (Ebu Davud, Edeb 4, (4784)
Pazar günü oy vermek için yola revan olduğumuzda, son günlerde sinemizde biriken siyasi öfkeyle yanlış karar vermemek için de böyle yapmalıyız. Yani abdest alıp, sakinleşip öyle yola çıkmalıyız. Öfkenin baldan tatlı olduğunu, lakin öfkeyle kalkanın zararla oturacağını hatırımızdan çıkarmadan hareket etmeliyiz. Türkiye’mizde her seçmenin oy verirken oy verdiği partinin, hem kendisine, hem ülkeye fayda sağlayacağını düşünerek, iyi niyetle verdiğini biliyoruz. Yani hiç kimse, hiçbir seçmen, bir partiye oy verirken “şu partiye oy veriyorum. Çünkü bu parti ülkeyi batıracak, barışı yok edecek, savaş çıkaracak, yolsuzluk yapacak, yoksulluğu artıracak…” diye vermez. Hatta Oy vermeyi günah sayan grubun amacı bile hayırdır. Onlar böyle böyle yaparak ülkeye millete hayır kazandırdıkları düşüncesindedirler. Öyleyse herkes karşıdakinin görüşüne saygı duyacak. Mesela Ak partiye oy veren bir insana sorsanız “niçin AKP ye oy veriyorsun?” O, size onlarca sebep sayacaktır: “İstikrar ile birlikte gelen ekonomik kalkınma ve büyüme, düşen enflasyon ve faiz oranları, İMFye olan borcun ödenmesi, Paradan atılan sıfırlar, yapılan büyük yatırımlar (çift yolar, illere yapılan hava alanları, üniversiteler, Marmaray, 3. Köprü, 3. Hava alanı, eğitime, sağlığa ayrılan paylardaki anormal artış, mavi tünel…) Milli gelirdeki artış, refah seviyesindeki yükselme, emekliye memura verilen maaşlardaki artış, Türkiye’nin dış politikada söz sahibi olacak seviyeye gelmesi, başörtüsü, katsayı ve İHL meselelerinin çözülmesi, Kürt ve Alevi vatandaşların temel haklarına kavuşturulması, askeri ve sivil vesayetin sonlandırılması… Saydıkça sayar. Hâlbuki aynı soruyu Ak Parti muhalifine sorsanız “Niçin AKP ye oy vermiyorsun? O da başlar anlatmaya; “Yolsuzluk arttı, fakirlik çoğaldı, israf arttı, dış borç arttı, terörle mücadelede aksamlar oldu. Suriye sınırı kevgire döndü, pkk , dhkpc ışid örgütleri azdı, yandaşlar çoğaldı, adaletsizlik arttı, nesillerin ahlaki değerleri kaybolmaya başladı, andımız kaldırıldı, Suriyeli göçmenler başımıza iş açtı..”
Gördüğünüz gibi aynı ülke tablosuna farklı pencerelerden bakan iki göz. İkisi de haklı mı? Kendi açılarından evet. Yalnız aradaki fark şu AKP yle ilgili olumsuz düşünen vatandaşın söylediklerinin bir kısmı iddia. Gazete yorumları ve dedikodulardan ibaret... Pekiyi hakikat ne? yani Ak Parti iyi güzel hep doğru yapan bir parti mi yoksa tersi bir parti mi? Hakikat şu. İnsanların da, ailelerin de, cemiyetlerin de, derneklerin de, partilerin de, hükümetlerin de yüzde yüz doğru, yüzde yüz iyi, yüzde yüz haklı olması mümkün değildir. Böyle bir durum xaten bu dünyada mümkün de değildir. Çünkü yaratan bu dünyayı böyle yaratmış. Yani, iyilikle kötülük, güzellikle çirkinlik, adaletle zulüm bu dünyada hep var olacaktır. Mutlak adalet, mutlak iyilik, sadece Öbür âlemde tecelli edecektir. Öyleyeyse ne yapacağız? Oy vereceğimiz partinin, oy vereceğimiz kişinin, üye olacağımız derneğin, arkadaş olacağımız şahsın, evleneceğimiz eş adayının iyi ve kötü taraflarını toplayacağız. Netice de partilerden iyi tarafı çok olana oy verecek, arkadaş adaylarından iyi tarafı çok olanla arkadaşlık kuracak, olumlu yönü çok olan eş adayı ile evleneceğiz.
Tabi şu gerçeği de akıldan uzak tutmayacağız: Nasıl ki basit bir araba bile alırken, bir elbise seçerken işin erbabına akıl danışıp sorular soruyorsak, siyaset, ülke yönetimi ile ilgili de bilgisine, ahlakına güvendiğimiz kişilere danışacağız.. Hele de “dini kaygılarla oy vermeyen, oy vermeyi günah sayan vatandaşlar mutlaka bir âlime danışmak zorundalar. Kendi kafalarından, dinle ilgili birkaç kitap okumuş, cahil kişilerin görüşü ile hareket ederlerse, dünyevi ve uhrevi zarara uğrarlar. Aslında oy vermemekte siyasi bir eylemdir. Bir arkadaşın bu konudaki örneği çok güzel, onu sizinle paylaşmak istiyorum: “Oy vermek haramdır” diyen birisine şöyle bir soru sormuş arkadaş: “ Sen bir apartmanda otursan , o apartmana yönetici seçilecek olsa. İki aday çıksa, biri içkici, kumarbaz ve sözünde durmaz bir adam, diğeri de namazlı, niyazlı, oruçlu, fakat zekât vermeyen bir adam olsa, iki adayda 30 – 30 oy alsalar, işin rengini senin oyun belirleyecek olsa sen yine oy vermez misin? Vermezsen kime yardım etmiş olursun. Sen de dindar olduğuna göre, namazlı niyazlı, içkiden kumardan kaçan birisin. Verirsen kime veririsin. Aynı soruyu site yöneticisi mahalle muhtarı, ülke başbakanı içinde düşün. Eğer cevabın verecek olsam ikinci adaya veririm ise oy vermeyerek birinci adaya yardım etmiş olmuyor musun?
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır diyen GONYALI(Mevlana) bu sözü boşuna söylememiştir. Bu söze bir GONYALI olan bende şunu eklemek isterim. “Kusursuz dost arayan dostsuz, kusursuz parti arayan hükümetsiz kalır.
Not: Konyalılar için bu seçimin anlamı çok daha farklı. Gonyalılar bu seçimle sadece iktidarı değil BAŞBAKANLIĞIN Konya’da kalıp kalmayacağını da oylayacaklar.