30 Ocak 2020 de Hâkimiyet Gazetesinde yazdığım yazıda, “ Türkiye'mizin hem deprem bölgesinde olmasından dolayı, hem de mülteci gerçeğinden naşi daha fazla konuta ihtiyaç duyduğundan bahsetmiştim. Bu gerçeklere birde ülkemizin kendi dinamiklerini ( yani hayat tarzımızdaki değişimleri) ve Pandemiden kaynaklanan bazı neticeleri eklersek ülkemizde çok fazla eve ihtiyaç olduğu gerçeği ortaya çıkıyor diyerek, bu sebeplerden dolayı “Betonlaşıyoruuuz, bu kadar ev ne olacaaak, bina stoklarımız çoğaldı, yeşillik, çevre …” gibi yaklaşımların yanlış olduğunu dile getirmiştim.
DÜN "BETONLAŞIYORUUZ" DİYENLER BU GÜN "NERDE BU DEVLEET?" DİYORLAR
Bir aya yakındır Türkiye’mizde, (Üniversitelerde yüz yüze eğitime geçileceği haberi, Afganistan’dan mülteci gelebileceği söylentileri(haberleri), pandemi süreci hem ev fiyatlarını uçurdu hem kira. Bu neyin göstergesi? Şunun göstergesi, Türk medyası, Türkiye muhalefeti( buna aslında iktidarı da eklemek gerek) hiçbir konuda ciddi analizler, ciddi çalışmalar yapmadan konuşuyor ve hüküm veriyor. Yoksa dün “betonlaşıyoruuuz!” deyip ev yapımına karşı çıkanlar bu gün, “ Kiralar uçtu, ev fiyatları coştu…” diye naralar atmazlar. Benim gibi ortalama bir vatandaşın öngördüğü bir hakikati Türkiye’deki sorumluluk sahibi insanlar nasıl göremiyorlar hayret (Tabi şunu da baştan dile getirmeliyim; aklı başında olan herkes gibi bendeniz de, doğal yaşamın bir gereği olarak, barınma mevzuunda, fıtrata uygun, yeşili bol, sessiz ve huzurlu bir çevreden yanayım. İnsanların ancak böyle ortamlarda ruh ve beden sağlıklarını koruyabileceklerine inananlardanım. Lakin bunun yanında insanların en temel ihtiyaçlarından biri olan "BARINMA İHTİYACININ DA" mutlaka karşılanması gerektiği gerçeğini de gözardı etmeyenlerdenim. Türkiye'nin bu konuda yaşadığı en büyük çarpıklık, milli gelirimizin ( ki 9 BİN DOLAR civarında) düşük, evlerimizin ise büyük olmasıdır. Japonlar 38 BİN DOLAR, Almanlar 40 BİN DOLAR milli gelire sahip olmalarına rağmen genelde 40, 50, 60, 80, metrekarelik evlerde otururlarken milletimiz büyük evleri tercih ediyor. Bu çarpıklığı, bu anlayışı ne edip edip gidermek zorundayız. Daha küçük, daha sade, az katlı evlere hepimizin alışması gerek. Bu yol takip edilirse hem betonlaşma azalır, hem ev ihtiyacı giderilir, hem de inşaata daha az para gömülür)
İşte 20 ay önce (30 Ocak 2020 de) Yazdığım o yazı :
"ŞEHİRLERİMİZİ BİRAZ DAHA MI BETONLAŞTIRSAK?"
(http://www.hakimiyet.com/sehirlerimizi-biraz-daha-mi-betonlastirsak-14904yy.htm)
“…(Böyle bir yazı ancak böyle bir günde yazılabilir) Biz insanlar unutkan varlıklarız. Deprem olduğunda içine girdiğimiz düşüncelerimizi depremden sonra hemen unutuveriyoruz. Son deprem de gördük ki depremin hüznü ve acısı bizleri kısa süreliğini de olsa bir araya getirebildi. Ardından hop hemen bu konuyu siyaset malzemesi, sosyal ayrışma argümanı haline getirdik. Bu hiç iyi olmadı tabi..."
.....................................................................................
"....Depremle ilgili alınacak tedbirlerde, konu ile ilgili yapılacak çalışmalarda bari siyasi rekabeti, sosyal çatışmaları bir kenara bırakmalıyız. Hükumet, iktidara geldiklerinden beri toplanan vergilerle nasıl çalışmalar yaptığını kamuoyuna açıkladı. İlgilenenler detaylı bir şekilde bu sorunun cevabına internetten ulaşabilirler. Ben bir kısmını buraya alıntılıyorum:
........................................
VE O GÜNKÜ YAZIMI ŞÖYLE BİTİRMİŞİM:
"Bu depremden çıkaracağımız en iyi derslerden biri de moda söylemlerden kaçınmanın gereği.”… Şehirler betonlaşıyor, çok fazla bina yapıldı, ne yapacaksınız bu evleri…?” gibi deprem gerçeğine aykırı sözleri unutmak. Çünkü Türkiye bir deprem ülkesi ve Türkiye’deki evlerin hala önemli bir kesimi 99 öncesi yapılmış binalardan oluşuyor. Bunların yıkılarak yerlerine yeni kanuna uygun, sağlam binaların yapılması gerekiyor.
Bu şu demek, gönüllerimizdeki sevgi ile binalarımızdaki betonu artırmak demek...”