Hangi Gruptansınız? Yiğitlik, İkiyüzlülük, İhmallik, Çaresizlik

Özcan GÜNGÖR

Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirmesiyle on günlük bir Amerika seyahati gerçekleştirdim. Görevlendirilmemizin amacı, New Jersey’de yeni açılacak olan ve ihtiyaçları devam eden bir merkezin kuruluşuna katkı sağlamaktı. Bu kısa seyahatte Amerika’ya dair izlenimlerimi bir başka yazıya havale ederek, esas karşılaştığım sosyo-psikolojik atmosferin bana hatırlattıklarını Tebük gazvesi özelinde özetlemeye çalışacağım.

Hicretin 9.Yılında Hz. Peygamberin son seferi olarak, Bizans’ın kendisine ordu hazırladığı bilgisi üzerine Peygamberimiz de bir ordu hazırlamak zorunda kalıyor. Sefere hazırlık başlamıştı başlamasına ancak sıcak, kuraklık, kıtlık, uzaklık ve güçlü düşman unsurları bu seferi "güç ve zor bir sefer" (et-Tevbe, 9/117) haline getiriyordu. Diğer taraftan değişik bahanelerle de olsa Hz. Peygamber sefer için hazırlık yapılmasını emretmiş olmasına rağmen mevsimin olumsuzlukları, ürünün hasat zamanı oluşu ve insanların yazın sıcağında ağaç gölgesinde oturmayı sevmesi yüzünden, böyle sıkıntılı bir yolculuğa isteksizlik vardı. Böylece Ashab-ı kiramın ağır davranması dikkati çekmiş ve Cenab’ı Allah tarafından uyarılmışlardı. (et-Tevbe- 9/39, 40)

Sahabelerin adeta test edildiği ve rüştlerini ispat etmelerinin istendiği bu seferde beş tür insan şekli ortaya çıkmıştı.

Bunlardan birinci grup; Hz. Ömer gibi “malının yarısını”, Hz. Ebubekir gibi “aile fertleri için Allah ve Rasülünü bırakıp bütün mal varlığını bağışlayan”, Hz. Osman gibi en büyük yardımı yapıp belki de ordunun yarısının teçhizini tek başına yapan, Abdurrahman b. Avf gibi sekiz bin dirhem sermayesinin yarısını Allah’ın elçisinin eline bırakan kimselerden oluşmakta idi. Diğer taraftan kimi sahabeler de bahane ürütmeyerek imkanları çok kısıtlı da olsa başındaki sarıkları, kimisi elindeki tek deveyi, kimisi bir gün çalışıp aldığı hurmanın yarısını yardım ediyor ve hanım sahabeler de bileziklerini, yüzüklerini küpelerini veriyorlardı.

Bir diğer grup; bırakın doğrudan yardım etmeyi “Muhammed Roma’yı oyuncak mı sanıyor ?, Onların tümünün esir olacağını görüyorum” diyerek cesaret kırıcı psikolojik baskı oluşturmaya çalışıyor, bazıları da daha başından bir sürü bahaneyle bu birlikten kaçıyorlardı. Bir de Müminlerin gözlerini “bu sıcakta savaşa çıkmayın” (et-Tevbe, 9-81) diyerek korkutmaya çalışıyorlardı.

Üçüncü grup ise, Mümin oldukları halde ihmalleri yüzünden sefere katılamayanlardı. Bunların en ünlüsü Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at etmiş, Bedir dışında tüm gazalara katılmıştı. Tebük seferine katılmak için her türlü imkâna sahip olduğu halde sırf ihmalciliği nedeniyle bu gazaya katılamamıştı. Kendi ifadesiyle: "Hz. Peygamber bu gaza için hazırlanmaya başladılar. Ben de onlarla birlikte yol hazırlığını görmek üzere sabahleyin evden çıkıp dolaşır, hiç bir iş görmeden akşamüzeri döner, gelirdim. Kendi kendime; hazırlanmak için çok vaktim var, derdim. Bu ihmalcilik bende sürdü gitti. Sonunda Resulullah ve ashabı birden yola çıkıverdiler" (Vâkıdî, Meğazî, III, 997, 998).

Dördüncü grup insanlar, gönülleri ve dualarıyla Allah Elçisinin yanında yer alan ancak meşrû özürleri yüzünden (yaşlılık, hastalık) Tebük gazvesine katılamayan kimselerdir. Onların da madden ellerinden bir şey gelmese de bu savaşa katılan askerlerin kazandığı tüm ecre ortak oldukları hadis-i şerifle sabittir.

Son olarak, fakir ama sağlıklı insanların oluşturduğu grup var. Varlıklı sahabeler ihtiyaçlı gazileri donatıyorlardı ancak sayı çok olduğu için bu yardım da yetişmiyordu. İslâm tarihinde "ağlayanlar" diye anılan yedi kişi Rasulullah (s.a.s)'a gelerek, bu gazveye katılmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin bulunmadığını bildirdiler. Hz. Peygamber'in kendilerine binit kalmadığını söylemesi üzerine bu yedi kahraman ağlayarak geri dönmüşlerdi. Onların bu samimi halleri Kur'an-ı Kerim'de haber verilir (et-Tevbe, 9/92)

Şimdi ortada bu şekliyle seferi gerektirir bir durum yok, ancak bu tipolojikleştirmeyi bütün zor ama bereketli, çileli ama huzurlu, maldan verilerek ancak cananın rızasını elde ederek yapılan işlerde görebiliriz. Görüldüğü gibi zaman değişse de insanın sosyo-psikolojik yapısı gereği her zaman kıtlık (kriz), uzaklık (göçmenlik), kuraklık (işlerin ters gitmesi), sıcak (psikolojik isteksizlik hali), zaten yapacağım duygusu (ihmallik) ve karşı tarafın güçlülüğü (güçlü lobicilik) durumu söz konusudur.

Bu arada aslında bu beş sınıf insan tipi kutsal bildiğimiz ya da inandığımız bütün davalar için gösterilmesi gereken çabanın da bir örneğini oluşturmaktadır. Şu halde hangi grup insan olup olmayacağımız bizim seçimimize bağlı, zaman geçtikten sonra iç çekmenin bir anlamı olmayacaktır. Gösterilecek her türlü gayret, durulacak yer, verilecek mal, akıtılacak ter, edilecek dua, akıtılacak gözyaşı zamanında yapılmalıdır.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.