Türkistan Notları 7
Hamallık Yapan Bir Emir...
Türkistan Notlarının “Buhara” bölümünü bu yazı ile bitirmiş olacağız.
Bu son “Buhara” yazısında “Ark Kalesi”nden ve Buhara okumaları sırasında karşıma çıkan ve daha önce varlığından dahi haberdar olmadığım örnek bir Buhara Emiri “Şah Murad”tan bahsedeceğiz. O’nu sizinle tanıştıracağım.
Buhara Emirliği’nin etrâfını kaplayan surlar Ark Kalesi’ni oluşturuyor. Türk İslam medeniyetinin görkemli şehirlerinden biri olan Buhara’daki Ark Kalesi, hem emir sarayı hem de karargâh olarak kullanılmış.
Kalenin ilk yapılış târihi milâttan önce 4. asra kadar gitse de bugünkü hali son Buhara Hanlığı döneminden kalma. Kale’ye 1893 tarihinde yapılmış olduğu söylenen muhteşem giriş kapısından giriliyor.
İbn-i Sina’nın Hiçbir Yerde Görmediği Kitaplar Ark’da…
Kaleyi ziyaret eden İbn-i Sina’nın bahsettiğine göre Kalede muazzam bir kütüphane bulunuyordu.
“Bu kütüphanede, daha önce bilmediğim ve daha önce hayatımda hiç görmediğim kitapları buldum. Onları okudum… Benden önce var olduğunu tahmin etmediğim büyük bilgi derinliklerine ilham kapıları açılıyordu.”
İlk ciddi hasarını Cengiz Hanın istilasında alan Ark’ın bu kütüphanesi büyük bir ihtimalle uğradığı sayısız istilaların birinde yok edildi.
Kalenin içinde üç tarafı revakla çevrili bir mescit yer alıyor ve bu mescit; iç süslemeleri, tavanı ve mihrabı ile dikkat çeken zarif bir mimariye sahip.
Ark, 1920'de Rusya tarafından ele geçirilene kadar bir kale olarak kullanıldı. 1920’de Kızılordunun topçu atışı ve hava saldırıları ile ciddi bir şekilde zarar görse de hala ayakta ve günümüzde Ark; turistik bir cazibe olarak varlığını sürdürüyor.
1993 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Ark Kalesi’nde bulunan binaların bir bölümü müze olarak hizmet veriyor.
Kaleyi ziyaretimde açık alanda kurulu bulunan Emir tahtına oturan ve komik kıyafetler giyen turistlerce bedeli mukabilinde fotoğraf çektirilmesine izin verildiğini görmek hüzün vericiydi.
Osmanlı Devletinden sonra en uzun ömürlü Türk-İslam Devleti
Timur Devleti’nin çözülmeye başlamasından sonra Türkistan’da kurulan hanlıkların ilki Buhara Hanlığıdır.
Buhara Hanlığı Kurulduğu 1500 yılından Ruslar tarafından işgal edildiği 1920 yılına kadar üç farklı hanedan tarafından yönetilmişti.
420 yıl varlığını sürdüren Buhara hanlığı Osmanlı Devletinden sonra en uzun ömürlü Türk-İslam Devleti oldu.
Şibaniler (Ebu’l Hayrlılar 1500-1599),
Astrahaniler (1599-1756)
ve Mangıtlar (1756-1920) adlarıyla bilinen bu üç hanedan art arda bölgede hüküm sürmüştür.
Mangırtlar, Maveraünnehir’in Timurlulardan beri Cengiz soyundan gelmeyen ilk hanedanı olarak tarihe geçer.
Bu üç Hanedandan en uzun ömürlü olanı Mangıt oldu.164 yıl süren hanedanın kurucu emiri Şah Murat oldu. Şah Murad’ın aldığı önlemler ve kurduğu sistem kendisinden sonra gelen emirler tarafından da örnek alındı. Özellikle siyasi ve ekonomik istikrarı sağlama çabaları, İslami kaidelerin önemsendiği, ulemanın değerli olduğu bir yönetim anlayışını hakim kıldı.
Ömer Bin Abdülaziz’in Yolunda Bir Buhara Emiri: Şah Murad
Şah Murad (1785-1800), babası Danyal Bey hayattayken dahi başarılı bir siyasi figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun bu cevval yönünden dolayı devlet ileri gelenleri, kendisine hanlık teklifinde bulunmuştu. Lakin hükümdarlıktan ziyade bir derviş gibi hayatını yaşamak isteyen Şah Murad bu teklifi reddetmiştir.
Zamanın büyük bir çoğunluğunu dini faaliyetlerle geçiren Şah Murad, babasının 1785 yılında ölmesiyle tahta geçmek zorunda kalır.
Derviş kıyafetleri giyen Şah Murad’ın bu dindar tarafı, idari manada başarılı olmasına mani olmadı. Tahta geçen Şah Murad, ilk icraat olarak babasının tahta geçirdiği kukla han Ebulgazi’yi saraydan çıkardı. Bu olaydan sonra Mangırtlar tam olarak Buhara’ya hakim oldu.
Danyal Bey: 1759’da Muhammed Rahim Han ölünce amcası Muhammed Danyal beyin (1759-1785) tahta geçmesi gündeme geldi. Lakin emirlikteki kargaşa ortamını gören Danyal Bey, kendisine yapılan bu teklifi kabul etmedi. Bu yüzden de atalık mansıbına dönüş yaptı. Tahta önce Muhammed Rahim Han’ın kızının oğlu Fazıl Bey’i atadı; ancak meydana gelen ayaklanmalardan dolayı Fazıl Bey’i tahttan indirerek yerine Cengizli Seyyid Ebulgazi’yi han olarak atadı. Ebulgazi, hiçbir yetkisi bulunmayan, deyim yerindeyse kukla bir han olarak tahta geçirildi. Buhara’ya yakın bir köyde tutularak yalnız Cuma namazlarına için şehre getirilirdi.
İşte bu dönemde, Buhara hanlığının siyasi ve askeri yetkilerinin tamamı Muhammed Danyal Atalık’ın elindeydi. Danyal Bey, yönetimi elinde bulundurduğu dönemde, Buhara genelinde otoritesine sağlamlaştırmaya çalıştı; Buhara’dan ayrılan şehirlerin tekrar hanlığa bağlanması için uğraştı. Ayrıca Belh için de mücadelelerde bulundu; ancak bu bölge üzerinde hakimiyet iddialarından Afgan emiri lehine feragat etti.
Danyal bey mütevazi bir kişi olmasına rağmen döneminde huzursuzluklar baş göstermiş, Buhara’da devlet gelirleri azalmış ve ulemanın hoşnutsuzluğu iyiden iyiye artmıştı. Devlet isimli İranlı bir köleyi Kuşbeği makamına ataması, halkı yoran yeni vergiler, hazinenin keyfi harcanması ve halka kötü muamele bir sosyal çöküntüyü de beraberinde getirmişti. Ahlak bozulmuş, adaletin temin güçleşmişti.
İşte Şah Murad bu çalkantılı dönemde (1741) Buhara’da dünyaya geldi. Yetişme döneminde birçok görev alan ve yetişen Şah Murad babasının döneminde yanlışları en sert şekilde eleştirme cesareti de göstermiştir. Hem Medrese eğitimi alan hem de tasavvufi hayatla ilgilenen Şah Murad Nakşibendi tarikatı Şeyhi Safer Efendiye intisap eder. O’nun bu tercihi devlet yönetiminde takınacağı tavrı etkileyecektir. Tahta çıktıktan sonra tahribe uğramış vakıf eserlerini onarmak, medrese ve camilere önem vermek ve Medrese öğrencileriyle ilgilenmek, alkol ve tütün gibi zararlı alışkanlıkları yasaklamak dahil sosyal hayatta İslami kurallara uygun bir stratejisi bu eğilimin izlerini taşır.
Rivayete göre Şeyh Efendi Şah Murad’ın kendisine talebe olması (intisap) talebini önce reddetmiştir. Ancak Şah Murad ısrar etmiş ve şartlarına da uyacağını söyleyerek Şeyhin güvenini kazanmıştır. Şeyh Efendi O’nun gösterişten uzak, sıradan bir hayat sürmesini ister. Hatta Babası Danyal beyi son derece kızdırmasına rağmen Şeyhinin isteğiyle bir ara hamallık yaparak “nefs terbiyesi” eğitimini tamamlar.
Kendisini 9 Haziran 1785 tarihinde Buhara Emiri ilan eden Şah Murad, artık bundan sonra Buhara Hanlığının Buhara Emirliği adıyla anılmasını sağladı.
Buhara adına, uzun bir sürenin ardından parlak bir devir olarak bilinen bir dönemde yöneticilik yapan Şah Murad, tahta geçtikten sonra ilk iş olarak siyasi yönden mevkiini sağlamlaştırmakla uğraştı.
Sonrasında, babasından kalan sorunların çözümü için birtakım önlemler aldı; mali, askeri ve idari alanlarda ıslahatlar yaptı. Ayrıca devletin bozulan mali yapısını güçlendirmeye çalıştı; hanlığa tarımsal faaliyetleri arttıracak sulama sistemleri kazandırdı.
1785 yılında, o zamana kadar Buhara ‘da gümüş tenge ve altın tilla olarak kullanılan paraların yerine, yaptığı ekonomik reformla, değeri arttırılmış gümüş sikke bastırdı.
Şah Murad’ın mali anlamda yapmış olduğu en önemli faaliyetlerden biri de halkın elinde olan altınları bir miktar komisyon karşılığında devlet tarafından paraya çevrilmesiydi. Bu sayede hazineye ciddi oranda gelir sağlandı; ekonominin düzelmesiyle Buhara Emirliği sükûnete kavuşmuş oldu. Belh ve Merv bölgesi, Şah Murad’ın saltanat yıllarında Buhara Emirliğine bağlandı.
Bir Handan ziyade derviş edasıyla yaşayan Şah Murad sade bir hayat sürdü. Hanlığı boyunca kendisine verilen yüceltici unvanları kullanmaktan kaçındı; taç ve benzeri hükümdarlık alametlerini de kullanmadı. Lüks yaşamı sevmeyen ve gösterişten uzak bir hayat süren Şah Murad, 30 Kasım 1800 tarihinde hayatını kaybetti.
Seyyahlar (Burnaşev) saraya geldiği esnada, Şah Murad birkaç memuruyla birlikteydi. Sarayı ayrıntılı bir şekilde inceleyen Burnaşev’e göre Şah Murad’ın sarayında en küçük bir şatafat yoktu. Şah Murad’ın iki hanımı vardı. Hatta bu hanımların giderleri için cüzi miktarda bir bütçe ayrılmıştı. Bütçeleri yetmeyen hanımlar ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli el işleriyle uğraşmak zorundaydı. Gösterişe önem vermeyen Şah Murad belli ki devlet hazinesinden harcanan her kuruşa ihtimam gösteriyordu. Bütün vaktini devlet işleri ve halkın sorunlarını halletmeye çalışmakla geçirir, buradan arta kalan zamanlarında el işleriyle uğraşırdı.
Şah Murad, üzerinde han olduğuna dair bir alamet taşımıyordu. Kıyafetleri olabildiğince sadeydi. Şah Murad’ın mutfağı da pek zengin değildi. Han genellikle ekmek ve su tüketiyor; bu sade yaşantısıyla halkının sempatisini topluyordu. Halk O’nu Hz. Muhammed’in samimi bir takipçisi olarak görüyor, hürmet gösteriyordu.
Askeri bir stratejist, adil, öngörülü bir devlet adamı, halka karşı şefkatli ve cömert bir Türk Hükümdarı olan Şah Murad özel hayatında mütevazi bir Hükümdar olarak halkın gönlünde taht kurmuştur. Türkistan’ı işgal eden Ruslar halkın saygı duyduğu her şeyi yok etmeye ve unutturmaya çalışmıştır. Bu çerçevede sevilen hükümdar mezarlarını dahi tahrip etmiştir. Bu tahripten Şah Murad’ın mezarı da payını alır.
Bu son BUHARA yazısı ile Şah Murad’ı da anmış ve sizlerin tanımasına vesile olmuş isem ne mutlu…
Kale'den Fotograflar: