Sevdiklerimden bir kısmını Şubat ayının ilk haftasında kaybettiğimden bu günler gelince hüzünleniyorum. Her ne kadar hocaefendilerimiz, artık hicrî doğum günlerinde yâd edilse de yine de irtihal günleri aklımızdan çıkmıyor.
İnsanları hakyola çağıran, âlim, ârif ve mürşid-i kâmilliği ile tanınan Mahmud Es'ad Hocaefendi, hicrî takvime göre dünyaya gelişlerinin 78. yıldönümü olan 13 Safer 1435 (Miladi 16 Aralık 2013) Pazartesi günü yâd edilmişti.
1982 yılında ilk defa sohbetlerini dinlediğimde mestolmuştum. Ankara'nın Demetevler Mahallesi'nde, mütedeyyin insanların bulunduğu Özelif Sitesi Camii'nde Râmuz dersi yapan M. Es'ad Coşan Hocaefendi, aynı hafta sonu İstanbul'da İskender Paşa Camii'nde de hadis derslerine devam ediyorlardı. Bu tatlı insan, babamla yaşıt olduğu halde ihtiyar dedelerin bile ona hürmet ettiklerini fark etmiştim.
Prof. Dr. Es'ad Coşan Hocaefendi, hayatı boyunca hep hak ve adaletin yanında olmuş, İslâm'ın güzelliklerini toplumun her kesimine tatlı bir üslupla anlatmaya gayret etmişlerdir. AKRA'daki sohbetlerini iş yerlerinde, dükkanlarda, hatta mahalle aralarında seyyar satış yapan arabalarda duyabilir, Hocaefendi'yi sadece radyodaki konuşmalarından tanıyan birçok insana rastlayabilirsiniz. Onu dinleyenlerin ortak kanaati şudur: ''Doğruları çok tatlı bir şekilde dile getiriyor.''
Üç-dört ay önce, Otakçılar'dan Eyüpsultan Camii'ne doğru iniyordum. Arabasında patates ve soğan satan bir amcaya selam verip geçtim. O anda gönülleri okşayan, tatlı ve aşina bir ses kulağıma çalındı. Geri dönüp '' Radyonuzun sesi de güzel çıkıyor'' dediğimde aldığım cevap çok hoştu: ''Bu hocaefendi çok tatlı konuşuyor.''
Ankara İlahiyat Fakültesi'ndeki hocalığı esnasında çok sıkıntılı anlarda bile taviz vermemiş, ilim ve irfanıyla etrafına ışık saçmışlardı. Hocaefendi, sahasında otorite olduğundan çeşitli fakülte ve devlet birimlerinden davetler alıyor, ilmin kıymetini bilenler kendisine saygı gösteriyorlardı.
Türkçeyi çok güzel kullanırlardı. Uzun yıllar Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vermişlerdi. Hocaefendi'nin, profesör olduktan kısa bir süre sonra -hizmetleri yoğun bir şekilde yürütmek gayesiyle- emekliye ayrılmaları çok manidar olup ehemmi mühimme tercih sadedindeydi.
Hocaefendi, din ve hayır hizmetleri, sosyal çalışmalar, eğitim,sağlık, basın-yayın, dinî turizm gibi birçok sahada hizmete önayak oldular. Bereketli bir ömür sürdüler.
Hakyol Vakfı, İlim Kültür ve Sanat Vakfı ve Sağlık Vakfı; Es'ad Coşan Hocaefendi'nin yönlendirmeleriyle güzel hizmetlerde bulundu. Hizmete giren Hadis ve Fıkıh enstitüleri, bu sahalarda yetişmek isteyenlere kapılarını açtı.
Türkiye'de Çevre Bakanlığı kurulmadan önce "İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre" dernekleri kurarak çevre faktörüne dikkat çeken Hocaefendi, kadınların eğitimi için de hanım derneklerinin kurulmasını teşvik ettiler.
İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gülçocuk ve Panzehir dergileri ses getiren süreli yayınlar oldu. Seha Neşriyat'tan çok güzel eserler neşredildi.
Hocaefendi'nin kurdurduğu ve bizzat adını verdiği AKRA FM (AKRADYO), 1993 yılında yayın hayatına başlayan Türkiye’nin ilk özel radyolarından olup kaliteli programlarıyla dinleyicilerinin beğenisini kazanmakta ve internet üzerinden yüze yakın ülkeden kesintisiz olarak dinlenebilmektedir.
Yavrularımızın manevi ve maddi eğitimini önemseyen Mahmud Es'ad Hocaefendi, çeşitli eğitim müesseselerinin kurulmasına vesile olmuş; aile kampları, anne-baba ve evlilik okullarıyla da aile fertlerinin yetiştirilmesini hedeflemiştir.
Harabe haldeki ecdad yâdigârı eserlerin tamir edilerek gayesine uygun olarak tekrar faaliyete geçmesini tavsiye eden Hocamız, Eyübsultan'daki Çeribaşı Camii, Şahsultan Sıbyan Mektebi, Selami Mustafa Efendi, Şeyh Murad ve Şemseddin Sivasî tekkeleri ile Edirnekapı'daki Ahmed Kamil Tekkesi'nin hayır hizmetlerinde kullanılmasına vesile olmuşlardır.
Yurtiçi ve dışından gelen davetler üzerine birçok ülkeye sohbet ve eğitim programları için giden Hocaefendi'yi Modern Evliya Çelebi diye adlandıranlar olmuştu.
Yapılan hizmetleri sadece lafla takdir etmenin yeterli olmadığını, taşın altına herkesin elini sokması gerektiğini vurgulayan o değerli insan, kendisinin de yaptığı bir şeyi gençlere tavsiye ediyordu:"En az bir doğu, bir de batı dili bilmelisiniz."
Hocaefendi, her zaman Kur'an ve sünnete yönlendiriyor, tasavvufu güzel bir şekilde anlatıyordu. Sevdiklerine karşı son derece vefalı, dostlarının yanlışlarını affeden ve her zaman Müslümanların haklarını gözeten bu güzel insan; gurbette, doğruyu söylediği onuncu köyde, hayır işleriyle uğraşırken Hakk'a yürüdü.
3 Şubat 2001 gecesi, çocuğumun rahatsızlığı sebebiyle Vakıf Gureba Hastahanesi Acil Servisi'nde bulunuyordum. Bir arkadaşımla Fındıkzade'deki nöbetçi eczaneden tıbbi malzeme almış dönüyorduk. İstanbul Tıp Fakültesi'nin (Çapa) ana kapısının karşısına gelmiştik. Yol yeterince aydınlık değildi. Hastahaneden çıkıp yolun karşısına geçmeye çalışan bir teyzeye taksi çarptı. Neye uğradığımızı anlayamamıştık. Kadıncağızın yanındakiler hastanenin önünde "ambulans ve sedye" diye feryat ediyorlardı.
Vakıf Gureba'ya geldik. Arkadaşımı yolcu ettikten sonra acil servise girecekken içeriden telaşla biri çıkıp kapının önündeki taksiye bindi. Hemen arkasından bir yaşlı amca ile bir-iki kişi daha çıktı. Araba çalışır-çalışmaz şaha kalktı ve önündeki amcaya çarptı. Amcayı hemen içeri taşıdılar. Bu, bir saat içinde şahit olduğum ikinci kazaydı.
Çocuğum müşahede altında tutuluyordu. Hastahane koridorlarında vakit geçmiyor, kazaların da tesiriyle daralıyordum. Saatime baktığımda Sabah Namazı vakti olmuştu. Birden telefonum çaldı. O saatte çalan telefon beni tedirgin etmişti. Telefon eden arkadaşım hüzünlü ifadelerle; "Hocaefendimiz Hakk'ın rahmetine kavuşmuş" dedi.
Hastanede müşahedede tutulan oğlum Muhsin Esad, sekiz ay önce doğmuştu. Hocaefendi'den çocuğumuz için isim sormuş; uzak diyarlardan "Muhsin" diye haber almıştık. Üst üste gelen üzücü olayların peşinden gurbetten gelen hüzünlü haber, Gureba Hastahanesi'nde bizleri derinden sarsmıştı.
Avustralya'da cami açılışına giderken şehîden rahmet-i Rahmân'a kavuşan iki güzel insan. Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi ve damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel Bey.
Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra insan seli Eyüpsultan'a aktı. Eski dostları, komşuları, sevenleri ve bağlıları akın akın gelip ziyaret ettiler. Dualar okuyup hatimler indirdiler.
Hocaefendi'nin mezarı başında dua eden bir teyze ile beyine rastlamıştım. Ankara-Kalaba'dan komşularıymış. "Rahmetli çok kibar insandı" diyorlardı. Babasının ordinaryüs profesör olduğunu ve Medine-i Münevvere'nin elektrikle aydınlatılması işinde çok emeği geçtiğini bildiren bir pamuk nine ise; kabristanlığın aydınlatılmasından son derece memnun olduğunu, ziyarete gelen insanların çokluğundan hayrete düştüğünü söylemekteydi.
Hocaefendimizin, Hazret-i Halid'e komşu olması, Eyüpsultan'da sakin olan kardeşlerimiz için bir sevinç kaynağı olmuştu.
Hakyolun serverlerinden biri olan âşık-ı sâdık Mahmud Es'ad Coşan Hocaefendi'nin manevî irşadı, eserleri ve sevenleri vasıtasıyla devam etmektedir. Gönlümüz ve dualarımız O mübarek zâtla…
Siz kıymetli okuyucularımı Hocaefendi'nin çok sevdiği, sözleri Niyazi-i Mısrî Hazretleri'ne ait olan bir ilahi ile baş başa bırakıyorum.
Ey garip bülbül diyarın kandedir?
Bir haber ver gülizârın kandedir?
Sen bu ilde kimseye yâr olmadın
Var senin elbette yârin kandedir?
Arttı günden güne feryâdın senin
Âh u efgan oldu mu'tâdın senin
Aşk içinde kimdir üstâdın senin?
Bu senin sabr u kararın kandedir?
Bir enîsin yok aceb hasrettesin
Rahatı terkeyledin mihnettesin
Gece gündüz bilmeyüb hayrettesin
Ya senin leyl ü nehârın kandedir?
Ne göründü güle karşı gözüne
Ne büründü baktığınca özüne
Kimse mahrem olmadı hiç râzına
Bilmediler şehsüvârın kandedir
Gökte uçarken seni indirdiler
Çar anasır bendlerine urdular
Nûr iken adın Niyâzi koydular
Şol ezel ki itibarın kandedir?
Ahmet Semih TORUN-Habername
asemihtorun@gmail.com