Ashab’dan biri bir gün Allah Resûlü’nün huzur-u penâhîlerine gelip, “Ya Resullah… Siz bizlere Allah’ı ve Allah’ın emirlerini tanıtmadan önce ben, çok iyi bir insandım. Yetimlerin hakkını gözetir, yoksula yardım eder, asla yalan söylemez, kimsenin arkasından konuşmazdım. Elimden ve dilimden herkes emîndi. Acaba Allah (c.c.) bu amellerimden dolayı bana, sevap yazmış mıdır?” diye sorar. Efendimiz, o belâgat ustası yüce insan, der ki; “SEN NE İLE MÜSLÜMAN OLDUĞUNU SANIYORSUN EY ALLAHIN KULU?!” Harika yaaa… Allah o güzelliklerin karşısında sana İslâmı lûtfetmiş, daha ne sevâbı istiyorsun?!
Bir tanem… Kim bilir hangi güzel amelinden dolayı bugün, Allah sana namazı nasip etti. Kim bilir hangi güzel insanla dostluğun seni bu noktaya getirdi. O kişi ben olmak isterdim. Çetin bir yola girdin kuzucuğum. Bu yazım sana… Her yorgunluğunda, bitkinliğinde, tembelliğinde, kul olduğunu unuttuğunda seni hiçbir duasında unutmayan beni hatırla ve oku…
Şunu unutma olur mu? “Namaz dediğin sadece bir gün kılınır.” Bak, dün gitti, yarın da gelecek mi bilinmez. "Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma!" Hatta sadece bu vakti kıl. Bir sonraki vakti görebilme umudu ve sabrı ile. Sakın namazı bitmeyecek bir şey gibi görme. Bil ki bitecekse ömrün, namazların da bitecek. Sana bu vaktin namazının ışığı kalacak yalnız. Rabbin diyecek ki, “bugün kıldın, biliyorum; yaşasaydın yarın da kılacaktın”. Bir vaktin hayrı bir ömre yayılacak. Lütfen, şimdiden ezilme onca vaktin, onca rekâtın altında. “ŞİMDİDEN ÜŞÜME SOĞUKTA ALACAĞIN ABDESTLERİN SUYUNDA…” (*)
Kendimden biliyorum bazen pazarlık edeceksin Rabbin ile. O çağırınca kendine ayırdığın zamandan çalındığını düşüneceksin. Ezan okununca için cız edecek. Odandan ayrılacak, işini bozacaksın. Keyfin kaçacak ve öylece namaza duracaksın. Ayak direyeceksin. “Az sonra da kılsam olur” diyecek, “az sonraları, çok sonralara” dönüştüreceksin, geç kalacaksın. Sonunda ayaklarını sürüye sürüye huzura duracaksın. Pazarlığını vaktin daralmışlığını da bahane ederek daha da küstahlaştıracak; “kaçıyor ya namaz; çabucak kılacak, selam verecek, hemen kalkacak ve rahatlayacaksın.”
Oysa rahatlığı ona borçlusun bir tanem! Ağrımayan her bir dişin kadar huzur borçlusun O’na. Teninin kaşınmayan her bir noktası kadar sukûnet… Dişlerin ağrıyacak olsa her biri için harcayacağın zaman O’nun…
Senden istediğini senin için istediğini bile bile, bazen fazla bulacaksın namazın rekâtlarını, kısaltmak için bahaneler arayacaksın. Uykunu bölmeyi lüzumsuz göreceksin bazen. Oysa dilese, dar edebilirdi sana zamanı Allah! Bir savaşın ortasında uykunu da, geceni de, yemeğini ve hatta rüyalarını delik deşik etmelerini takdir edebilirdi! Düşmeyen her bir bomba kadar genişlik borçlusun O’na…
Pazarlık ettiğini O’nunla bir O bilecek bir tanem, ama utandırmayacak seni. Kimselere söylemeyecek. Yine yine yine huzuruna alacak seni. Azarlamayacak. Yok saymayacak. Her secdede yeniden okşayacak saçını. Hor görmeyecek, incitmeyecek. Kimselere söylemeyecek. Sırdaşın O (c.c.) olacak yine, ayıplamayacak…
“Namaz sancıma ilaç, yanık yerime merhem
Onsuz ebedi hayat benim olsa istemem.”(**)
Biz işte biz böyleyiz, hesap yapar dururuz, bir tek O’ndan medet umabileceğimizi bile bile…
(*) Senâi DEMİRCİ’ye teşekkürler.
(**) Necip Fâzıl KISAKÜREK