Hadi Kalk! Yapmak İçin Doğduğun Şeyi Yap
“Tanrı sizin kulağınıza fısıldıyor ama benimkine bağırıyor; işte bu yüzden sağır oldum.”
/ Copying Beethoven ‘2006
Ortaokul ve liseyi okuduğu Ankara TED Kolejindeki coğrafya öğretmeni Hatice Hanım’ın hayatında çok önemli bir misyon üstlendiğini belirterek şöyle devam ediyor: “Liseden mezun olduktan sonra babam Gazi Mesleki Eğitim Fakültesine gitmemi istedi. Ben durumdan memnun olmasam da babama itiraz edemiyordum. Mezuniyet evraklarını almak için liseye gittim. O gün de kaderin cilvesi, coğrafya öğretmenim Hatice Hocam nöbetçi… Gazi’ye gideceğimi duyunca: ‘Hayır olmaz’ dedi. Beni pencere kenarına çekti, dışarda karşı binanın çatısını aktaran ustaları gösterip, ‘sen böyle bir iş mi yapmak istiyorsun’ diye sordu. Ben, ‘ne var bunda, onlar da bir şekilde alnının teriyle rızkını kazanmıyor mu’ diye cevap verdim. Hatice Hanım, bunun üzerine: ‘Ona şüphe yok; kastettiğim, her insan belli bir işe yaratılır. Sen buna benzer teknik bir işi yapamazsın. -Hangi işi yaparım hocam? -Sen felsefeyle meşgul olabilirsin. “-İlk defa felsefe mikrobunu kulağıma üfüren kişi Hatice Hanım oldu.” Hoca olmakla, ömrümü bu alim/ muallim kişiye borcumu ödemeğe adadım. Onun kazandırdığı ilmin, gösterdiği sabrın,şefkatin karşılığını başka nasıl ödeyebilirdim ki?”
Geçen yıl 6 Aralık da aramızdan ayrılan Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı’nın kendisinden defaatle dinlediğim bu hatıranın daima etkisinde olmuşumdur. “İnsanın anlam varlığı” olduğunu, “ödev ahlakı” kavramını, “güven duygusu”nun önceliğini, “kaygı duyan, sorgulayan ve başkaldıran insan” profilini, “utanma”duygusunun kıymetini, “Çağdaş Küresel İngiliz Yahudi Medeniyeti “terkibini, “Türkçe düşünmek” ve Türkçeyi savunmanın önemini, yaptığı işte ve inancında “samimiyet vesahiciliği” hep ondan öğrendim ve/veya onu dinleyince idrak ettim.
Batı karşısında kesinlikle komplekse kapılmadan kendi medeniyet anlayışını tertemiz bir Türkçe ile ortaya koyabilen nadir özgün düşünürlerimizden biriydi Teoman Hocamız.Öğrencisi ve yakın dostu Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu vefat haberini meslektaşlarıyla paylaşırken: “Arkadaşlar ustamızı kaybettik” ifadesini kullanmıştı. O’nu bu yaşıma kadar nasıl da fark etmemiştim…Geç bulup tanışmaya bile fırsat bulamadan erken kaybettiğim bir değer benim için... Gözümdeki” Son Filozof”u Rahmet ve minnetle yâd ediyor, tanımayanlara kitaplarını, röportajlarını ve TRT2 de yaptığı uzun soluklu nefis “felsefe söyleşileri” programını kayıtlardan izlemelerini ısrarla tavsiye ediyorum.
Dedik ya “İnsan bir anlam varlığıdır.” Çevresindeki kişileri ve eşyayı, cereyan eden olayları ve fikirleri değerlendirebilmesi, bunlara yükleyeceği anlama bağlıdır. Tanıyacağı ve anlamlandıracağı ilk kişi kendisidir. İnsan “Ben kimim ve hangi hal üzerindeyim” diye sorgulayacak her şeyi... Anlamlandırma sonrasında kendisine çizeceği istikamet, gayesine giden yol olacak; diğer insanlar ve eşya ile olan anlam bağlantısı amaca giden yolda kendisine yoldaş olacaktır. İnsanlar çeşitli karakter özellikleri ve yetenekler ile yaratılmışlardır. Kimisi hırçın, kimi uysal, kimi etken kimi edilgen, kimi yenilikçi ve atılgan, kimi nostaljik ve durağan, kimi girişimci, kimi sanatçı ruhlu, kimi sosyal bir lider, kimi bireysel bir düzenci… Ama her birinde görmek gereken bir maden, bir cevher vardır.
Normalde kişi kendisini tanımalı, gideceği istikamete karakter ve becerilerine göre karar vermeli; ama bunu herkesin doğal olarak yapmasının kolay olmadığı bir çağda yaşıyoruz ve herkes aynı öngörü gücüne de sahip değildir. Bu durumda anne-baba kadar bir öğretmen, bir hoca, bir usta, mahalledeki bir amca, dertli bir ağabey veya abla bu cevherleri fark edecek bir dikkati kuşanabilmeli. Toplumsal kaygıya sahip, anlam dünyası zengin insanlar fedakârlık edip cevherin çıkmasına yardımcı olmalı, yol açıcı ve/veya kolaylaştırıcı olmalı ki yaşadığımız dünyanın potansiyel cevherleri geleceği aydınlatsın. Ham haldeki madeni üzerindeki toprağı silkeleyip gün yüzüne çıkarmadan, cevheri parlatmadan ne olduğunu, ne işe yaradığını ve ne olacağını bilemeyiz. Ustaca çıkarılan cevher anlam dünyasına görekıymetlendirilecek, kişinin kendisine ve insanlık ailesine fayda verecektir.
İnsana cevherini göstermek, karakter özelliklerini ve yeteneklerini fark ettirmek onun varoluş gayesini anlamasının yolunu açmaktır. Toplumda değerli bir amacı olan insanların sayısını artırmak ve yetenekli insanların istikrarı koruması birazda “insan sarrafı ustaların” dikkat ve sadakatine bağlı.Toplumda gayesi olan insanların oranının fazlalığı, o toplumu aydınlık, sağlam ve güvenilir bir geleceğe taşır. Öncelikle kendi ailemizde yapmalıyız bu çalışmayı. Bir vesile milat kabul edeceğimiz bir takvimde harekete geçip, etrafımızdaki insanların dikkatlice kapsama alanı içine girmeyi becermek bu işte en önemli hamledir.
Müziğe yatkın olanın müzikle ilgilenmesine, edebiyatla ilgisi olanı yazmaya ve konuşmaya, girişimci bir ruhun ticari işlere veya sosyal çalışmalara, akademik bir kafa yapısını üniversiteye yönelmeye teşvik etmek çok önemli bir sosyal ödevdir. Bu ödev öncelikle yetenekleri keşfetmek, motive etmek ve gelecek için ona yatırım yapmak tarzında toplumsal kaygı taşıyanların ifa etmesi gereken bir vecibe. “Fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik hali” diye tarif edilen sağlığın korunması kişisel olduğu kadar toplumsa gelecek için de her şeyin başı… Yanı başında duranın ve etrafında dolaşanın cevherini fark edip kabiliyetine göre ona ivme kazandırmak, istikamet çizmesine ve kendine bir gaye edinmesine vesile olmak toplumun geleceğine yapılan muazzam bir yatırımdır. Onu fark et, değer ver (iltifat et), motive et, istikamet göster sonra gelişen güzellikleri doyasıya yaşa... Yazarın dediği gibi: “Onun kendisini fark etmesini sağlayın, çalışmaya ikna edin ve sonra başarısının zevkini birlikte çıkartın.”
“Günümüz tenis yıldızlarından Agassi’nin televizyonda izlediğim bir maçında servis çizgisinin her iki tarafına 180 kilometreye varan hızda attığı servislerle arka arkaya sayılar aldığında bu başarının nasıl olduğunu araştırmış ve bir röportajını bulmuştum. Şöyle diyordu Agassi: “Beni ilk fark eden babamdı; bana her gün 2500 topa vurursam, her hafta 17.500 topa vurmuş olacağımı ve bir yılın sonunda 1 milyon topa vurmuş olacağımı söyledi. O matematiğe inanır, sayılar yalan söylemez derdi. Yılda bir milyon vuruş yapan çocuk yenilmez olur!”
*Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak daha çok kişinin okumasına vesile olabilirsiniz. İlginize teşekkür ederim.