Hapşırma, ani,irade dışı, sesli bir şekilde ağızdan ve burundan nefes vermektir. Hapşırma burun kanallarındaki sinirlerin uyarılması sonucu oluşan psikolojik bir reaksiyondur. Aslında burnumuz nefes almamızda çok önemli bir görev yapar. Hava onun dar kanallarından türbülans oluşturarak geçerken hem ısısı ayarlanır, hemde içindeki toz burada filtre edilir.
Buradakisinirlerin uyarılmasının nedenleri değişiktir. En çok alerjik etkilenmedir ama toz, duman, parfümler hatta aniden
ışığa bakma gibi başka birçok nedenleri daha vardır. Hapşırmadan önce sanki bir yerimiz ısırılmış gibi sinir uçlarının ikaz göndermesi sonucu, burnumuzdan önce bir salgı gelir.
Biz bunun pek farkına varamayız.
Bu salgının ardından beyine giden ikaz neticesinde baş ve boynumuzdaki kaslar uyarılarak ani nefes boşanması olayı yaşanır.
Ses tellerinin olduğu bölüm önce kapanır ve buradaki havanın basıncı iyice yükselir. Sonra aniden açılarak hava yüksek bir sesle dışarı verilir.
Tabii beraberinde burnumuzdaki toz gibi yabancı maddeler ve soğuk algınlığı yaratan mikroplar da.
Ancak tıp bilimi hapşırma ile yayılan mikropların, elle yayılanlardan çok daha az olduğunu tesbit etmişlerdir.
Uyku sırasında özellikle rüya safhasında sinir sisteminin bazı elemanları kapalı olduğundan normal şartlarda hapşırma olmaz.
Uyarı çok kuvvetli ise olabilir ama anında uyanılır. Ancak bu beyin tarafından tehlike olarak algılanmaz.
Uyurken ayağını gıdıkladığımız kişinin ayağını çekip, arkasını dönüp, uyumağa devam etmesi gibi.
Hapşırma refleksinin detayları tam bilinmese de kesin olarak bilinen bir şey var. Hapşırırken gözlerinizi açık tutamazsınız.
Bunu bilim insanları vücudumuzda bir acı veya ağrı duyduğumuzda gözlerimizi kapatmamıza bağlıyor.
Kibarlık olsun diye hapşırığı tutmaya çalışmak ise kesinlikle tavsiye edilmiyor.
Güneş ışığı ile karşılaşınca hapşırmanın genetik olduğu ileri sürülüyor. Dünya nüfusunun en azyüzde 18'i bu hassasiyete sahip.
Hapşırma sayısının da genlerle nakledildiğini ileri süren bilim insanları var. Bazı ailelerde üç kere hapşırılırken, bazılarında sekizincide duruyormuş.
İnsanlara hapşırdıktan sonra 'çok yaşa' deme adetinin kökeni Hıristiyanların 'God blessyou' yani Tanrı seni takdis etsin' veya 'Tanrının hayır duası üzerinde olsun' cümlesine dayanmaktadır. Altıncı yüzyılda hapşıranlara vücutlarındaki şeytanı attıkları için tebrik anlamında söylenen bu söz büyük veba salgını başlayınca Papa tarafından söylenmesi zorunlu kılındı ve kanunlaştırıldı.
O kadar yaygın bir gelenek halini almış ki, Müslümanların çoğusu, aynen hıristiyanlar gibi "çok yaşa" demekteler.
Biz müslümanız ve bize bu hususta Peygamber efendimiz (sav) in tavsiyesi: Öncelikle, hapşıran kişinin Allah’a hamdetmesi (elhamdülillah demesi), duyan kimsenin de Allah sana rahmet etsin (Yerhamüke Allah) demesi, sonrasında hapşuran kişinin tekrar, Allah bana da, hepimize de rahmet etsin anlamında (yehdina ve yehdikümullah) demesidir.
Bu yazının devamı niteliğinde olmasa da Şeyh Edebali rahmetlinin de kısa bir nasihatını aktaralım.
Bak dostum! Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.......
Saygısızla dostolma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile dostolma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün.
Görgüsüzle dostolma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle dostolma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla dostolma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle dostolma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
-- İlim bil, irfan bil, söz bil.
-- İkram bil, kural bil, doyum bil.
-- Usul bil, adapbil, sınır bil.
-- Yol bil, yordam bil.
-- Hal bil, ahvalbil, gönül bil.
-- Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
-- Mert ol, yürekli ol.
-- Kimsenin umudunu kırma.
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.