Sözü sohbeti dinlenen ve kendisine geniş kitlelerin hürmet ettiği bir zat, “Bize güzel günler göstermesi için Rabbimize niyaz etmiştik. Şükür, güzel günleri gösterdi Rabbimiz” demiş. Kanaat önderi zat belki tam olarak böyle dememiştir, ama bize böyle aktardı hemşehrisi dostumuz.
“Güzel günler” üzerine uzun uzun konuşulabilir. İşlerin iyi gitmeyen yönleri, günümüz Müslümanlarının aşikâr ve yaygın ahlaki zafiyetleri söz konusu edilerek, “Neresi güzel bu günlerin?” diye sorulabilir. Bugünleri değerlendirirken hangi eski günler ile mukayese ettiğimiz önemli.
CHP’nin tek başına bu ülkeyi yönettiği günleri çok iyi hatırlayan yakınlarımızın anlattıkları ile bugün içinde bulunduğumuz şartlar karşılaştırıldığında sert geçen bir kışın ardından baharın yaşanmakta olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.
Ancak kolaylık ve zorluk, karanlık ile aydınlık arasında ince bir çizgi vardır.
Bardağın dolu taraflarını konuşmak ve seyretmekten başımızı döndürmemeli, bizi rehavete sürüklememeli. Bardağın boş kısımlarını, eksikliklerimizi, can sıkıcı yönlerimizi konuşup daha olgun kişiler olma yolculuğumuzu sürdürmekten bir dakika bile uzak kalmamalıyız.
Çok önceden planlanmış bir işin iptal edildiği bilgisini son dakikaya bırakan ve bunu yaparken kaç kişinin programını alt üst ettiğini düşünmeyen bir idareci tipi hayal edelim.
Siz bir kurum adına organizasyon yapmışsınız, ilgili kuruluşun yetkilileri sizin mahcup olmanıza yol açacak değişikliği gözlerini kırpmadan kararlaştırıp uygulamış.
Yaşadığınız ezikliğin aktörlerini düşünürken, işlerin ehline verilmesi ile ilgili açık emirleri hatırlarsınız derhal:
“Şu bir gerçek ki Allah, size emanet (ve iş)leri mutlaka ehline (İslâm’a göre ahlâkı sağlam, yeteneklilere) vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, (her şeyi) işiten ve görendir.” (Nisa Suresi, 58.ayet)
“Doğrusu biz emaneti (emir ve yasakları) göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de (onlar) bunu yüklenmekten kaçındılar ve on(un getireceği sorumluluk)tan korktular da onu insan yüklendi. (Eğer bunun gereğini yapmaktan kaçınırsa) cidden o çok zalim, çok cahil (demek)tir.” (Ahzap Suresi 72. Ayet)
“Onlar (o mü’minler) ki emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.” (Müminun Suresi, 8. Ayet)
Verilen söze riayetin gerekliliğini ve işlerin ehil insanlara emanet etmenin lüzumunu düşünürken, planladığınız işin iptali sonrasında yaptığı günlük programı değişenlerden bir dostunuzun, “Böyle olacağını biliyordum” demesi ile şaşkınlığınız bir kat daha artar. “Nereden biliyordunuz?” sorusunun cevabı acıdır:”Şu yaşımdayım, artık bizim çevrenin neyi ne kadar ve nasıl yapabileceğini, ehil olmayan insanlarla kâmil iş kotarma gayreti sonunda her seferinde yaşanan üzüntüleri unutmadım!”
Yazımızın başında zikrettiğimiz kanaat önderinin iyimser tespitini şükür görevlerimizin yerine getirilmesi ve nimetler karşısında nankör duruma düşmemek için hep hatırda tutmalıyız.
Alınan mesafeyi küçümsemeyelim.
Bununla beraber, kemiyette kat edilen yolun, keyfiyette de, iç dünyamızdaki olgunlaşma yürüyüşümüzde de hissedilir mesafeye kavuşturulması gerekiyor.
Sayılar gözlerimizi kamaştırmamalı. Dönüp gönlümüze bakmalıyız. Yüreğimizi elimize alıp dostlar arasına çıkacak kemale erebildik mi?
Alış verişlerimizde, ortaklıklarımızda, yolculuklarımızda ve komşuluk ilişkilerimizde muamelemiz mümince mi?
Sözlerimiz, davranışlarımız, uygulamalarımız çevreye rahatsızlık veren cinsten ham ve kaba mı, yoksa olgun insanlara yakışır nitelikte latif ve nezih mi?
Dostumuzun, yarım asırlık ömrün ardından ulaştığı yukarıdaki acı kanaatini değiştirip olumluya dönüştürmek ve emin, özü sözü bir, ne yaptığının farkında kişiler olabilmemiz için –son günlerin sık verilen örneği ile söylersek- daha 40 fırın ekmek yememiz gerekecek.
Kamil insan olma çabamız artmaz ve hamlığımızla bu hayatı yaşamaya rıza gösterirsek, “güzel günler”i temsil eden bahar çabucak geçer ve kış yeniden kapımıza dayanıverir.
Sayıların dünyasından biraz uzaklaşıp iç dünyamızda yapacağımız yolculuk için adımlarımızı sıklaştırmalıyız.