Mardin’in işi eskiye nazaran hem daha kolay hem daha zordur. Zira, küreselleşen dünyada, Mardin’in rakibi Türkiye’nin diğer 80 vilayeti değil, bütün dünyadır. Bu değişimi Meksika’nın ABD ve Kanada’yla imzaladığı serbest ticaret anlaşması NAFTA’nin mimarlarından Luis De La Calle çok güzel ifade etmektedir:
“Ben doğduğumda rakibimiz yan komşumuzdu. Bugünse, rakibimiz ya bir Japon, ya bir Fransız, ya da bir Çinlidir. Hızla düzleşen dünyada boyunun ölçüsünü hemen alıyorsun. Şimdi herkes herkesle rekabet ediyor. Eğer kendine çeki düzen vermezsen, bir başkası hemen yerini alacaktır ve o kişi de büyük bir ihtimalle kapı komşun olmayacaktir!”.
Mardin artan bu rekabetten kendini azade sayabilir; çünkü olup biten çok uzaklarda cereyan etmektedir. Ne de olsa Mardin gözden uzak, gönülden ıraktir. Ancak, dünyada artık her şey her şeyle entegredir. Mardin henüz küresel bir oyuncu değildir ama en başarılı bölge komşusu Antep büyük bir coğrafyada at koşturmaktadır. Türkiye ekonomisinin yaklaşık %25’inin üretildiği İstanbul bir dünya oyuncusudur. Bu motorlarda bir akşama halka halka Mardin’in eteklerine kısa bir rotorla ulaşmaktadır.
Ayrıca, komünist bloğun yakında dağılmasıyla 2-3 milyar insan dünya iş gücüne katılmıştır. Komünist rejimler çok şeyi düzgün yapamasalar bile, en azından alt yapıyı yapmışlar ve fenni ilimlere önem vermişlerdir. Mardin’liden ortalama olarak daha iyi yetişmiş, daha başarıya aç ve aynı işi bir kaç kez daha ucuza yapacak milyarlarca insan piyasaya girmiştir. Mardin’in bu şartlarda havlu mü atması gerekir? Hayır, Mardin kendi özgün modelini geliştirip, akıllı davranması gerekir.
Rolls Royce’un genel müdürü John Rose’un dediği gibi, “ Geçmişte gelişmiş, gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerden bahsederdik. Şimdi işe, akıllı, daha akıllı ve en akıllı ülkelerden bahsetmek gerek”. Çin hesaplı, tedrici ve akıllı bir politika güderek batının 200 yılda gerçekleştirdiğini sadece 30 yılda başarmıştır. Bu devirde çıkışlar da inişlerde baş döndürücü hızla olmaktadır.
Mardin’i şüphesiz Mardin’in öz değerleri ve öz kaynakları kurtaracak. Yanlız, bu kaynakları kim yönlendirecek? Devlet mi, özel teşebbüs mü? Serbest piyasacı ekonomistlere göre, devletler ekonomilerini dış dünyaya açtıkları, mülkiyet haklarını korudukları, makroekonomik istikrarı sağladıkları takdirde ekonomik gelişme takip edecektir.
Ancak, bir çok iste olduğu gibi, yine ideal çözüm orta yoldur. Kalkınmada devlet ve özel sektör tamamlayıcı rollere sahiptir. Özel sektörün, üretim faktörlerini harekete geçirebilmesi için, kamu sektörünün yollar, klinikler, okullar, havalimanları, içme suyu, enerji, iletişim ve güvenlik gibi elzem alt yapı yatırımlarını gerçekleştirmesi zaruridir. Özel sektörün oynayacağı sahanın tanzimi devlete düşmektedir.
Ülkemizde bu görev 1989’da 15 yıllık bir süre için GAP İdaresine verilmiştir. Bu kuruluşun asli görevi, Güneydoğuda kalkınmanın planlanması, yönlendirilmesi, izlenmesi ve kuruluşlararası koordinasyonun sağlanmasıdır. İdarenin merkezi Ankara’da olup görev süresi iki defa uzatılarak, 2012’ye çekilmiştir. Bu idare bir devlet bakanına bağlıdır ve 256 çalışanı vardır. Başka bölgeler için de kalkınma programları vardır ama en eskisi GAP’tir. Bölgeye 2007 yılı sonuna kadar tahmini olarak 26 milyar harcanmıştır. Toplam planın şimdiye kadar %62’si gerçekleştirilmiştir. 2008 yılında yeni bir GAP Eylem Planı açıklanmış ve ödeneği ülke yatırımlarının %12’sine çıkarılmıştır.
Ancak bütün bunlara rağmen, Güneydoğu gelişmişlik sıralaması bakımından sadece doğunun önünde 6’inci sırada yer almaktadır. Fark da çok cüzidir. Bölge illeri içerisinde Antep hariç hiç bir şehir birinci, ikinci ve üçüncü derecede gelişmiş iller arasına girememiştir. 1987-2001 arasında Mardin’in kişi başına gelir sıralaması 54’ten 68’e, 1996-2003 arasında sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması ise 66’dan 72’ye gerilemiştir. Bölge bütün gelişmişlik göstergeleri arasında da genelde son sıralardadır. Bölgenin kalkınmasından direk sorumlu bu kuruluşun 2007 faaliyet raporuna göz gezdirildiğinde, sayısız ekonomik, sosyal ve kültürel projeden bahsedilmektedir. Ancak, geldiğimiz noktada GAP’in performansı ortadadır.
Kardeşin kardeşi “soykırımına” uğrattığı şu noktada, Türkiye artık bölgeye iğreti bakamaz. Bu op-olağan üstü bir haldir. Devlet bölgeye askeri değil, sivil çıkarma yapmalıdır. Tüm klasik müdahalelere rağmen, Mardin ve Güneydoğu hala “yoksulluk kapanıyla” boğuşmaktadır. GAP projesi şu haliyle başarısızdır.
Devlet, şimdiye kadar izlediği klasik politikalarla bölgeyi içine düştüğü girdaptan çıkaramamıştır. Belki de tamamen ezber bozmak gerekiyor. Ankara Güneydoğuyu artık memur seviyesinde, bakan seviyesinde uzaktan takip edemez. Bu iş artık GAP Yüksek Kurulu ve GAP İdaresi’ni aşmıştır.
Ankara, artık vekaletle iş yapmamali, bizzat sahaya inmelidir. Kurşun seslerini yakından duymalı, yolların tozunu dumanını ciğerlerine yangıyla doldurmalı, sokakta yaşayan biçare çocukların dramını bizzat görmeli, aylak aylak gezen gençlerin kahrını ve kahve köşelerinde çürüyen yetişkinlerin gözlerinde tükenen umudu şahsen hissetmeli, her gün bölgenin yavan gecelerini sessizce titreyerek üzerine örtmelidir. Daha açıkçası, Ankara, bölge Türkiye’yi yakalayana kadar Güneydoğuya taşınmalıdır.
Evet, başbakan, başbakanlığı geçici olarak doğuya kaydırmalı, yılın ekseriyetini doğuda geçirmeli, arada sırada ülkenin batısını ihmal etmemek içın İstanbul’a ve Ankara’ya ziyaretlerde bulunmalıdır. Kangren sorunlar radikal çözümler istiyor. Başbakanın doğuyu mesken tutması bir fantezi değildir. Bu Türkiye’nin kurtuluşu, huzura, barışa ve refaha yürüyüşüdür. Mardin’i kendi yiğitleri ve öz kaynakları kurtaracak, ancak memur değil amir bir orkestra şefine ihtiyaçları var.
Prof. Dr. İhsan Işık, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı