Haber bültenleri giderek acı yüklü hale geldi. Kazalar, cinnet geçirenler, cinayetler, saldırılar, ölümler kısacası toplumu rahatlatacak, geleceğe umutla bakmasını sağlayacak gelişmeler çok az. Zaten iyi olarak nitelendirebileceğimiz bazı gelişmeler de bu yoğun gündem arasında gözden kaçıyor. İnsanları umutlandıran gelişmeler ve adımlar da bir süre sonra bir de bakıyorsunuz beklenen sonuçtan uzaklaşmış. Tüm bunların elbette bir sebebi ve izahı var. Ancak, olumsuzluklara sebep bulmak olumsuzlukları ortadan kaldırmıyor. Önemli olan olumsuzlukların sebeplerinin ortadan kaldırılması. Topluma hakim olan bu uygulama ve ahlayış ile gidişatın değiştirilmesi de pek mümkün görünmüyor. Kısacası ülkemizde bir şeyler ters gidiyor. İnsanların birbirlerine yaklaşımında sevgiden eser yok. Çıkarcı, ikiyüzlü bir toplum olup çıktık. Bu sevgisizliği ve ikiyüzlülüğü hayatın her alanında ve noktasında görmek mümkün. Böyle olunca da toplumun maddeten refahı yakalaması bile insanları mutlu etmeyecektir, etmiyor da. Çünkü, bir toplumun sadece maddi refah ile mutluluğunun sağlanabileceğini düşünmek insanları aşağı seviyelere indirgemek demektir. Zaten maddi manevi bir takım hedeflere ulaşmak adına sergilenen davranışlarda insanımızı genellikle ikiyüzlülüğe, riyakarlığa itiyor. Birbirine sevgi sunanların ya da böyle bir görüntü verenlerin bir süre sonra bir hedefe ulaşabilmek için bir anda geçmişe dayanan birlikteliklerini, dostluklarını bir kenara itiverdiklerini sıkça görüyoruz. Kısacası toplum öyle bir noktaya gidiyor ki artık insanların güvenebileceği bir tek kişinin kalmaması gibi bir durum ortaya çıkıyor. Güvenin olmadığı toplumlarda meydan kuşkulara kalır. Kuşkularla sevgi ve güven kesinlikle bir arada olamaz. Olduğunu sananlar sadece kendilerini kandırmış olurlar.
İşin garip olan bir başka yönü de dostlarına attıkları kazıklara rağmen insanlar hala dostluktan söz edebilmektedirler. Uzun yıllar birlikte yürümüş, acıları ve sevinçleri paylaşmış olanlar ya da paylaştıkları sanılanlar bir de bakıyorsunuz ayrı düşmüşler. Elbette ayrı düşülebilir. Ama bu birlikte yürüdüğünüz kişi ya da kişileri dünyalık çıkarlar uğruna bir çırpıda terk etmenin, saf değiştirmenin insani açıdan bir izahı olabilir mi? Söz gelimi bir saat önce birlikte olduğu kişiye birlikte yürümeye devam edeceğini söyleyen, el öpen insanların aynı anda karşı taraf ile hareket halinde olduğunu görmek ve bilmek ister istemez insanlara duyulan güveni sarsıyor. Maddenin giderek put haline geldiği bir toplum görüntüsü veriyoruz. Artık madde uğruna çiğnenmeyecek değer kalmıyor. Kısacası ne kadar paran var ya da ne kadar güçlüsün, rüzgarı ne kadar arkana alabiliyorsan o kadar insansın mantığı yaygınlaşıyor. Bu anlayış bizi kesinlikle güvenli ve huzurlu bir limana taşımaz, taşımıyor. Çünkü, güç sahibi olanlar her an değişebilir, yıkılabilir. Böyle olunca da insanlar sürekli olarak yanında bulundukları ve beraber hareket ettikleri kişinin gücünü koruyup korumadığını gözlemek durumunda kalırlar. Rüzgarın yönünü belirlemek onlar için öncelikli meşgale haline gelir. Böylece ortaya rüzgarın çocukları çıkar. Rüzgarın çocuğu olunca da insani değerler ister istemez hızla erozyona uğrar. Sanıyorum Batılılaşma ve Batı'ya benzeme merakımız toplumumuzu giderek kendi değerlerinden uzaklaştırdı. Madde ile manayı birlikte değerlendiren bizim medeniyetimizden uzaklaşıp maddeyi kutsayan bir hale geliniyor. Ne yazık ki bu hastalık, maddeperestlik, güç ve makam sevdası toplumun hemen her kesiminde farklı dozda da olsa tesirini gösteriyor. Kısacası toplumsal çözülme, değişim ve başkalaşım her kesimi etkiliyor. Sadece hareketlerine buldukları gerekçe biraz farklılık arz ediyor. Bu ikiyüzlülük ve kaypaklığı kimileri vatanı kurtarmak kimileri de hizmet aşkı kılıfına sarmalıyor.