Gül'ün Urumçi gezisinden on gün sonra Çin katliamı!

xxx65566

ABD Başkanı Barack Obama'nın “tarihi” Moskova ziyareti başlamak üzereyken. Moskova, Afganistan savaşı için ABD'ye lojistik destek açıklaması yapmışken. Washington, füze kalkanı projesi “Rusya'yı değil, İran'ı hedef alıyor” açıklaması demişken. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden; “İsrail İran'a saldırırsa engel olmayacağız” diyerek bu ülkeye saldırı onayı verirken. İsrail'in Almanlar'dan aldığı ve nükleer füzelerle donattığı denizaltılar, Mısır'ın onayı ile Süveyş'ten Kızıldeniz'e geçerken. S. Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin İsrail gibi, İran'a saldırı gerektiğine inandıkları iddiaları ayyuka çıkarken. Washington, Taliban'ı öne sürerek Tahran'ı baskı altına almaya çalışırken. Seçim sonrası İran'ı karıştıran gösterilerin başarısız olması üzerine nükleer mesele üzerinden yeni bir tehdit senaryosu devreye sokulurken…

Bir zamanlar “Adriyatik'ten Çin Seddi'ne” diye tanımladığımın yeryüzünün en kaotik kuşağının Doğu sınırından, Çin Seddi bölgesinden, bazılarının Sincan ya da Xinjiang dediği Doğu Türkistan'dan gerçekten çok kötü haberler geliyor. Tibet gibi, Çin'in sonradan işgal ettiği, yıllardır insan hakları ihlalleri ve etnik kıyımın her türünün sahnelendiği Uygur Türkleri'nin ülkesinde Pazar günü yaşanan çatışmalarda, daha doğrusu kıyımda 140 kişi öldü, 800 kişi yaralandı. Yerel kaynaklar ölü sayısını yüzlerle ifade ediyor. Onlara göre beş yüz civarında ölü, binlerce yaralı var. Rakamlan dışında, Pekin yönetiminin sansürüne rağmen olayın niteliği az çok netleşti.

Çatışmalar, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de yaşandı ama çevredeki başka şehirlere de sıçradı. Ellerinde bıçak, sopa ve taşlar olan kalabalıklara tanklarla, askeri araçlarla, silahlarla müdahale edildi. Sadece bir oturma eylemiyle başlayan demokratik tepki sonra Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasında etnik çatışmaya dönüştü. Ardından Çin güvenlik birimlerinin kıyımı…

Aslında gerilim daha önce Çin'in Hong Kong sınırındaki Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında başladı. Yerel bir gazete, Uygurlar'ın iki Çinli kadına tecavüz ettiğini iddia edince fabrikadaki Çinliler beraber çalıştıkları Uygurlara saldırdı. İki Uygur hayatını kaybetti. Uygur gençlerinin, genç kızlarının fabrikalarda adeta köle gibi çalıştırılmasının verdiği öfke, onlarca yıldır devam eden etnik tansiyon, iki Uygur'u öldürenlerin cezalandırılmaması, Doğu Türkistan'da hep varolan gerilimi ateşledi. Urumçi'de önce oturma eylemi başlatıldı. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi çatışmaları başlattı.

Sıkı yönetim ilen edildi, elektrikler kesildi, hayat durdu. Urumçi'de insan avı başlatıldı. Reuters'a göre, 203 mağaza, 14 ev, 190'ı otobüs olmak üzere 216 araç yakıldı, 2.3 milyon nüfuslu kent çatışma alanına döndü. İbadetlerin bile sınırlandığı, medyanın sınırlandığı, toplantı yasağı bulunan kentin diğer şehirlerle bağlantıları kesildi. İnternet iletişimi bile durduruldu. İran'daki gösterilerde etkin biçimde kullanılan Twitter bloke edildi. Pekin, gerilimi dış güçlere bağladı.

Doğu Türkistan artık sadece Uygurlar'ın ülkesiyken Çin işgali altına giren, yıllardır bağımsızlık mücadelesi veren, bu mücadelenin çok ağır bedellerini ödeyen bir ülke değil. Son yıllarda keşfedilen zengin petrol ve doğal kaynaklar bölgeyi bir anda dünya gündemine soktu. Önceden bağımsızlık mücadelesi dikkate alınmazken şimdi adeta “Hazar” enerji kaynakları gibi dikkat çeker oldu. Pekin, Rusya ve Orta Asya ülkeleriyle yaptığı dev enerji projelerini bu bölge ile birbirine bağladı.

Ne garip; bu olaylar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pekin temaslarından, Urumçi'yi ziyaretinden on gün sonra yaşandı. Son derece başarılı bir ziyaret olarak görülen, milyar dolarlık projelerin konuşulduğu, milletvekillerinin Uygur halk dansları topluluğu ile sahneye çıktığı kare ile hatırlanan ziyaretin, iki ülke ilişkilerini daha da güçlendirmesi beklenirken nasıl olduysa rüzgar tersine döndü. Doğu Türkistan tarihinin en kanlı olaylarından biri daha yaşandı. Bu durumun; gerçekten de ciddi biçimde irdelenmesi gerekiyor. Yaşananlar her ne kadar, bölgenin kronik sorununun hâlâ canlı olduğuna işaret etse de, Gül'ün ziyaretinden on gün sonraya denk gelmesi son derece düşündürücü.

Türkiye, 2001 yılından bu yana, (daha daha önce başladı) Doğu Türkistan muhalefetinin Türkiye'deki faaliyetlerini kısıtladı. Mesut Yılmaz'ın o ünlü genelgesiyle, başbakanlığı döneminde, bir devlet yetkilisinin bu çevrelerin etkinliğine katılması yasaklandı. Pekin-Ankara arasında balayı dönemi başladı. Hemen her bakan bir ya da birkaç kez Pekin'i gitti. Hatta Türkiye'yi yılda iki milyon Çinli turist gelirse ne kadar kazanırız hesapları yapıldı. O hesaplara rağmen bugün Türkiye'ye gelen turist sayısı on beş bin civarında! Uygur muhalefeti böylece Türkiye dışına çıkarıldı. ABD'de sürgün hükümeti kuruldu.

Olayın kaynağı elbette yerel sıkıntılar. Doğu Türkistan halkıyla Pekin arasında onlarca yıldır devam eden gerilim. Etnik sorunlar… Çin'in bu bölgede tam anlamıyla bir katliam tarihi var. Ama çatışmaların zamanlaması, Cumhurbaşkanı'nın ziyaretinden on gün sonra yaşanması çok kötü. Avrasya hattında kaos Doğu'ya kayıyor. İran ve ötesine. Pakistan-Afganistan'da yoğunlaşıyor. Tam bu sırada Doğu Türkistan karışıyor. Bu, Türkiye'ye karşı da yapılmış bir şey olmasın!