Gözümdeki İt

Fatma Ç. KABADAYI

Bezelye Tanesi ve Prenses masalını küçükken hepiniz okumuşsunuzdur. Kaybolan prenses bir şatoya gelene kadar güzelim elbisesi yırtılır, eli yüzü kir içinde kalır. O şatoda misafir edilir ve onun prenses olduğuna kimse inanmaz. Özellikle de prens hazretleri…  O yüzden onun için hazırladıkları çarşafın altına bir bezelye tanesi yerleştirirler.

 

Hayatımda kimseyi küçük görmedim. Hiçbir meseleyi de küçük diye önemsemediğim olmadı. Çünkü biliyorum ki küçük sorunları atlattığınızda/ çözümlediğinizde büyük mutluluklar yaşarsınız. Büyük sorunlar da o yüzden küçük parçalara ayrılarak çözüme kavuşturulur.

Bu yaşıma kadar kendimdeki hataları araştırıp düzeltmekle, kişiliğimi güçlendirip geliştirmeye çalışmakla meşgul oldum. Olmaması gereken bir muamele gördüğümde önce “hak ettim mi?” diye düşündüm. Bazen ders aldım bazen almakta geciktim. Ama en çok acıdıklarım etrafında sevilmeyen ama seviliyor gibi yapılanlar oldu. Bunun için de halime hep şükrettim. Çünkü kalp kalbe karşıdır lafına gerçekten inananlardanım.

Küçük şeylerle mutlu olmasını da en küçük şeyle üzülmesini de bilirim. Gözümdeki it dediğimde aklınıza yanlış şeyler gelmesin. Kimsenin gözümde küçüldüğü falan yok. Herkes bendeki yerini zaten bilir. Gözümde halk ağzında it dirseği denilen asıl adı Arpacık, tıpta “göz sili enfeksiyonu” diye geçen gözün üst veya alt kapağında kızarıklık ve ağrı gibi belirtileri olan rahatsızlık çıktı.

Genellikle enfeksiyon kapmaktan ya da nazardan olur. Ben nazardan olduğunu düşünüp kendi kendime moral verdim.

İt dirseği benim de gözümün içinde, alt kısmında çıktı. İki gece uyutmadı, battıkça insan ister istemez ovalıyor. Ovaladıkça büyüdüğünü düşünüyor ve daha da tedirgin oluyorsunuz. İt dirseğim ve ben birlikte uzun günler geçirdik. Bu süreçte beni gören herkes fikir verdi ve nasihat dinlemek yine bana farz oldu.

“Nazar olmuştur nazar!”

“Bence de!”

“Bebe şampuanı ile gözlerini hafif hafif ovalayarak yıka.”

“Olur”

“Sarımsak sür, birkaç güne geçer!”

“Kokmaz mıyım?”

“Tavuk pisliğini sürersen geçer derler.”

“Yakalayın şu tavuğu!”

“Gidip bir hocaya okut!”

“Var mı yakınlarda?”

“Senden habersiz birinin yüzüne tükürmesi lazım!”

“Yok devenin bale pabucu!”

Velhasıl bizim memlekette herkes doktor çünkü güzel Türkiye’min güzel insanı gerçekten iyi niyetli ve yardımcı olmaya çalışıyor. İt dirseğim gitgide küçüldü ve iyileşti. Bunun için bir dua olduğunu da yeni öğrendim. “Nereniz ağrıyorsa canınız ordadır” hesabı ufacık bir sorun bile hayatınızı alt üst edebiliyor. Yine he şeyin başı sağlık diyerek hayıflanmaya başlamış, yanında hamd ederek halimize şükretmeyi ihmal etmemiştim. Sebebini öğrenmem mümkün değildi ama ben zaten çözüme odaklıydım.

Bezelye tanesi ve prenses masalının sonunu anımsayın lütfen. Hani gerçekten prenses mi diye çarşafının altına bir bezelye tanesi yerleştirmişlerdi ya. Sabah uyandığında prenses “Ah, hiç uyuyamadım, yatağım çok rahatsızdı” demişti. Bu cümleden anlamışlardı ki o gerçek bir prenses… Kendimden şüphelenmedim değil… Çünkü eski bir dizideki şu replik aklıma geldikçe gülümserim:

-Küçükken okulumuzda bir tiyatroda oynamıştım. Prenses rolündeydim.

-Anlaşılan oyunun bittiğini sana hala söylememişler.

Velhasıl…

Küçük şeyleri önemsemek lazım… Çünkü birleşerek hayatımızı oluşturuyorlar. Küçük sorunları atlattığınızda/ çözümlediğinizde büyük mutluluklar yaşarsınız. Büyük sorunlar da o yüzden küçük parçalara ayrılarak çözüme kavuşturulur.

Gerçek anlamda gözümdeki itler ise sizinkilerle aynı; vatanına ihanet eden, hayvana eziyet eden, insana zulüm edenden başkası değil...

Sağlıklı günler dileğimle…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.