Gönüllü olarak Fildişi Sahili’ne giden ve kurban görevlisi olarak sorumluluk üstlenen Huzeyfe Alkan ve Ahmet Delidağ’ı Deniz Feneri programında misafir ettim.
Ahmet Delidağ önceki yıllarda başka ülkelerde de Deniz Feneri’ni gönüllüsü olarak görev yapmış. Huzeyfe Alkan ise Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi ve İslam Tarihi uzmanı. O, geçen yıl yurtdışına giderek bir insani yardım kuruluşu adına görev yapmak istemiş ancak geç kaldığı için hayalini gerçekleştirememiş.
Alkan bu yıl kurban bayramından haftalar önce üç insani yardım kuruluşuna ulaşarak “Yurtdışında kurban gönüllüsü olarak görev almak istiyorum” demiş. Kuruluşlardan hangisi önce geri dönüş yaparsa onunla yurtdışına giderim diye niyetlenmiş.
Deniz Feneri elini çabuk tutup , “Buyurun gidelim” deyince hem ilk defa kurban görevlisi olmuş, hem de Derneği yakından tanıma fırsatı bulmuş.
Huzeyfe Alkan ve Ahmet Delidağ Fildişi Sahili’ndeki medreselerden çok etkilenmişler. Orada bir sivil toplum kuruluşunun takibinde olan ve sayıları binlerle ifade edilen okullarda çocuklara, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere çeşitli dini ilimlerin öğretildiğini tespit etmişler.
Binlerce öğrencinin bin bir güçlük içinde ve adeta yarı aç yarı tok nasıl tahsil yaptıklarına şahit olmuşlar. Bırakın öğrencileri, başlarındaki hocaların da fakr u zaruret içinde hizmete kendilerini nasıl feda ettiklerini görmüşler.
Çocukların ellerinin altında birer Kur’an-ı Kerim bulunmadığı için sayfalara ayrılan bir Mushaf’ın 20 öğrenci tarafından okunduğunu içleri burkularak gözlemlemişler.
Dernek yönetimini bilgilendirdikten sonra Deniz Feneri programında hayırseverlere çağrıda bulundu Alkan ve Delidağ; “Fildişi Sahili Müslümanlarına birer Kur’an-ı Kerim hediye edelim. Böylece hem oradaki öğrenci kardeşlerimizi sevindirmiş hem de evlerimizin nadide köşelerinde süslü kılıflarda muhafaza edip yeteri kadar okumadığımız, hayatımıza gereğince yansıtmadığımız Yüce Kitabımız’a karşı görevimizi bir nebze yerine getirmiş oluruz.”
Deniz Feneri Derneği Fildişi Sahili’ne, ilk etapta 10.000 Kur’an-ı Kerim ulaştırmak üzere kolları sıvamış durumda.
Geçenlerde dinlediğim Merhum Mahmut Es’ad Coşan Hocaefendi bir sohbetinde dünyanın kriz içindeki ülkelerini sayıyor, kan dökülen İslam ülkelerinin acılarını hatırlatıyor ve sonra da Türkiye Müslümanlarının ağır sorumluluğuna dikkat çekiyordu. Dünyevi imkânları iyileşince keyif peşinde koşan Müslümanları uyarıyordu.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin 2023 yılı hedefini her fırsatta hatırlatıyor; dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisinde yerini almış bir ülke. Sonra da 2050 ve 2071 hedeflerine doğru kararlı adımlarla ilerleyen bir Türkiye. Geride kalan 11 yılda sergilenen kararlılıkla devam edilirse 2023 hedefine ulaşmanın imkân dâhilinde olduğu görülüyor.
Mümkün ama yoluna çıkarılacak iç ve dış engelleri atlatmak şartıyla. Zira Türkiye kendi haline bırakılamayacak kadar önemli bir ülke. İçerde saflar sıklaştırılmalı, güven ve istikrar ortamı devam ettirilmeli. Böyle olursa dış kaynaklı hesaplar boşa çıkarılabilir.
Sadece kendi aile huzurumuzu, refahımızı düşünerek içerde ve dışarda kaybetmenin şartlarını hazırlamış oluruz. Bir dilim ekmeğe muhtaç kardeşlerimizi soframızın bir köşesinde hissetmeliyiz her daim.
Türkiye geliştikçe dünyanın çeşitli bölgelerindeki mazlum kardeşlerimizin beklentileri artıyor, sorumluluğumuz büyüyor. Dünya mazlumlarının gözleri Türkiye’nin üzerinde.
Filipinler kan ağlıyor. Arakan Müslümanlarının evleri yakılıyor, kendileri öldürülüyor, öz vatanlarını terke zorlanıyorlar. Gazze’de abluka can yakıyor. Mısır’da darbeciler binlerce Müslümanı hapishanelere kapattı, seçilmiş cumhurbaşkanını yargılıyorlar.
Dünya kan ağlarken Türkiye dimdik ayakta kalmayı başarmalı ki, mazlumların çığlıklarına kulak verebilsin.
Türkiye’nin ayakta kalabilmesi, kulluk görevlerimiz konusunda titizlenmemize, takvamızı artırmamıza ve birbirimizi kardeşçe bağrımıza basabilmemize bağlı.
Öfkelendiğimizde birbirimize karşı adaletten ayrılabiliyorsak durup yeni bir muhasebe yapalım.
recep.kocakk@gmail.com