İslam Düşüncesinde karşılaştığımız her şeyde, nedensellik aranmaz. Batı düşüncesinin etkisiyle, karşılaştığımız her olayda nedensellik arama hastalığına tutulduk biz ve bu hastalıktan da kurtulmaya niyetimiz yok. Her gün yüzlerce neden şöyle oldu, neden böyle oldu, neden böyle demiştir, neden şöyle demiştir, soruları arasında boğulup gidiyoruz ve en önemli hakikati unutuyoruz: Hiçbir neden olmadan da bir şeyler olabilir ve bizim aklımız, mantığımız, hafsalamız almasa da bu olan şey hayırlara vesile olabilir. Nedeni ne olursa olsun, nedenlere değil; olan bitenin nihayetine bakmak daha hayırlı olacak kanaatimdeyim. Bu vesileyle, Rasim ÖZDENÖREN’in 19 Aralık 2010 tarihinde yayınlanan yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum:
Göle maya çalmak ne demek?
Nasrettin Hoca'yı bir gün göl kenarında elinde bir bakraç yoğurtla meşgul görenler sormuş:
- Hocam, ne yapıyorsun?
Hoca:
- Göle maya çalıyorum, demiş.
- Hocam, göl maya tutar mı? Diye meraklarını açıklayanlara, Hoca:
- Ya tutarsa?.. Demiş.
*
Hoca'nın bütün fıkraları gibi bu fıkra da çok katmanlı, çok anlamlı...
Fıkranın, açık anlamı izahtan varestedir: göl, elbette bir bakraç maya ile tutmaz. Dahası, bir avuç maya ile gölü yoğurt tutturacağını düşünmek abesle iştigaldir. Bunu, Hoca, ona akıl öğretmeye kalkışanlardan daha iyi bilir. Öyleyse Hoca göle maya çalma bahanesinin arkasında bize bir şey söylemek istemektedir. Acaba o şey ne olabilir?
1. Aslında imkânsız diye bir şey yoktur. Bir bakışta bize imkânsız gibi görünen, öyle göründüğü için bizi o işe teşebbüs etmekten alıkoyan durumlar (engeller) her şeye rağmen aşılmaya çalışılmalıdır.
2. Göl maya tutmayacak önyargısıyla atıl kalırsak, yani göle maya çalmaktan vazgeçersek göl asla maya tutmaz. Ama biz, elimizdeki imkânı kullanmayı denemek zorundayız. Burada: "Olmaz olmaz deme olmaz olmaz" düsturu da maya metaforu kadar yol gösterici sayılmalıdır.
3. İnsan zihni neden-sonuç ilişkisi bağlamında düşünmeye alışmıştır. Biz, ardışık olaylar arasında illa da bir illiyet rabıtasını görmek isteriz. İmam Gazali (1058-1111), ardışık olaylar arasında zorunlu olarak illiyet rabıtasının (causality, nedensellik) olması gerekmediğini 1000 yıl önce söylemiştir. Aynı ilişkiyi ondan yüzyıllar sonra David Hume (1711-1776) –muhtemelen Gazali'ye bakarak- tekrarlamıştır.
4. Nedensellik bağıntısını mutlak bir zorunluluk olarak kabul ettiğimizde, karşımızda yalnızca engel görürüz. Bizi, Okyanus'un ufuklarına doğru yelken açmaya güdüleyen saiklardan biri de, kendimizi nedensellik bağıntısından azade görmemiz olmalıdır.
5. Sonuç: göle maya çalmaktan kaçınmamamız gerekir. Kimileri bu halimize acıyarak, bizi deli diye görmek isteyebilir. Ama biz biliyoruz ki, tinsel ve nesnel dünya fetihlerini çılgın insanlar gerçekleştirmiştir. Göle maya çalmayı denemek aptalların değil, bilakis cesaret sahibi insanların işidir. Uzak görüşlü insanların işi...
6. "Aramakla bulunmaz, fakat ancak arayanlar bulur" kibar kelamı ile göle maya çalma arasındaki bağlantıyı fark etmenizi istiyorum.
7. Büyük fetihler dedik... Tarık Bin Ziyad'ın Cebel-i Tarık'ı geçerken bütün gemilerini yakması, göle maya çalmak değil miydi? Fatih Sultan Mehmet Han'ın karadan gemi yürütmesi göle maya çalmak değilse, nedir?
Göle maya çalmak belki hüsranla da sonuçlanır. Ama abes bir iş değildir. Bilakis, insana, imkânsızın üstüne yürüme cesaretini veren bir kahramanlık tavrıdır.