Gökten Dört Mango Düşmüş -ll-
Ertesi sabah gene yoldayız. Rehberim dün yoldaki bir köyde kaldı. Şoförle yalnız yolculuk yapıyoruz. Ekiple buluşup hedefteki üçüncü köye de ulaştık. Günlerden Cuma... Cuma namazı öncesi çok kalabalık bir cemaat var. Bu güzel. Orada gene kısa bir sohbet yapıp yemekleri ikram edeceğiz... Bazılarının niçin sofraya oturmadığını merak ettim. Sanki kaçıyorlar gibi... Onlar da fotoğraf karesine girmek istemiyormuş. Bunu da anlayışla karşılıyoruz. Dualar edildi ve yola çıktık. Cuma namazını diğer köyde kılacağız ve namaz sonrası oranın yemekleri ikram edilecek.
(İlk paragrafı okuyunca anlamakta zorluk çekerseniz bu sizin hatanız değildir. Bunun birinci yazısını okumadığınız içindir. Çözümü kolay yani...)
Köyümüze ulaştık. Cuma namazı için hazırlığımızı yaptık. Burada abdest zaten ibrikle alınır. Ben dört ay önce yaptığım gibi ibriğimi alıp etrafındaki tel örgüyü aşıp bir ağacının dibine oturdum abdest almak için. Caminin çevresine yeni mango ağaçları dikilmiş. Dört ay önce o suya gerçekten ihtiyacı vardı ağaçların... Hasan, bunun fotoğrafını çekti. Bundan iki şey hedefliyorum. Hem o ağacın köküne bir ibrik su vererek duasını almak hem de bir gelenek başlatmak. Sadece abdest suyuyla bile ağaç yetişebileceğini göstermek.
Cuma namazından sonra bize kısa da olsa bir selamlama imkânı doğdu. Bir şeyler söyledik. Bazen olur ya konuşasınız gelmez. Bazen de susmak zor gelir. Nasıl bir hava ise ben de susmak istemedim burada... Onlara ahlaklı bir Müslüman olmayı anlattım. Birkaç yıl önce başkentte bir genç Müslüman olmuştu. Bu yeni dini seçme sebebi ise “arkadaşlarının güzel ahlakına hayran kalmasıydı.” Kendi içlerinden güzel bir örnek olarak onlarla paylaştım. Burada küçük bir köyde çok değişik dine mensup insanlar beraberce yaşarlar.
Cuma namazına girmek için hazırlık yaparken bir adam içeri girdi. Hasan ; “Hocam bu adamın 6 hanımı ve 35 çocuğu var.” Dedi. Ben hayret ederken düzeltmeyi de hemen yaptı. Müslüman olmadan önce adamın 6 hanımı varmış. Müslüman olduktan sonra İslam dininin bu konudaki emri ona anlatılınca ikisini boşamış ve şimdi 4 hanım kalmış. Yani Müslüman olmak, insanı değiştiriyor. Belirli bir sınıra çekiyor. Sınırsız ve başıboş olmaktan kurtarıyor.
Namazdan sonra onlardan da Türkiye için dua istedim. Hemen belirli sayılarda sureleri cemaatle beraber okuyup dua ettik. Bu bölgede birisinden dua etmesini istediğinizde bunu ertelemezler. Hemen elini kaldırıp okuyacağı sureyi okur ve dua eder. Bu köy, değişik kabilelerin yaşadığı bir köy... Sureler okunduktan sonra her kabilenin reisi veya temsilcisine dua hakkı verildi. Dört ayrı dilden dualar yapıldı. Arapça, Morece, Gurunce ve Fullanice dualar yapıldı. Hep beraber âmin dedik. Her duanın sonunda Fatiha suresini koro halinde okuyoruz. Sizin yerinizi haritada bulamayacak insanların duasına konu almak çok güzel bir şey... Türkiye bunun için çok şanslı... Ülkem adına gurur duyuyorum.
Namazdan sonra sofralar kuruldu yemekler geldi. Dört ay önce buraya Cuma namazına geldiğimizde cemaat bu kadar yoktu. Bugün çok güzeldi. Yemeğin bereketi mi? Olabilir.
Burada yemeklerde kaşık ve çatal kullanılmaz. Köylerde genelde bize de gelmez. Biz de buna alıştık, alışmaya başladık... Ama en önemli şey, yemekten önce eli yıkama zorunluluğudur. Eller yıkanmadan başlanmaz. Elini yıkamadan küçük çocuklar bile yemeğe başlamadı. Gençler ellerinde leğen ve ibrikle aralarda gezip cemaatin ellerini yıkattılar. Bugün ilginç gelse de benim yetiştiğim çocukluk ortamını bilenler için nostaljik bir hatıra bizim diyarlardan... Sonra yemeğe başlandı
Halk yemeği bitirince imamın evine yemeğe davet edildik. Ev, caminin yanında geniş bir bahçede yapılmış. Ev dedimse bahçenin çevresine konulmuş, kerpiçten yapılma küçücük odalar... Sadece iki odalık bir bölüm betondan yapılmış. Evinde bura şartlarında geniş sayılacak bir kütüphanesi var. Nerede okuduğunu sordum. Zira bu kadar kitaba bakınca yurt dışına çıktığını sanmıştım. Ama o dışarı çıkmamış ve başkentte okumuş. Hacca gitmiş olmalı. Nereden mi biliyorum? Duvarları süsleyen fotoğraflardan... Burada fotoğraflara karşı ayrı bir düşkünlük vardır.
Tüm yemekler onun evinde yapılmış. 100 kilogram pirinç pilav oldu. İki koyun kesildi. Daha bunun sosu için çuvallarla sebzeler var. Çok kolay değil bu işler. Hepsine teşekkür ettik. Yani burada imam olmak kolay değildir. Ayrı bir yüktür bu işler. Nikâha o gider, akika töreninde en iyi yemeği o yer. Ama aynı zamanda bu ve benzeri yükleri de çeker...
Çocukluğumuzda masallar olurdu. O masal da şöyle biterdi: “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...” Bu masalda herkes kendi muradına erdi. Belki de herkesin muradı farklıydı. En önemli olanı da Allah’ın muradına uyup uymadığı olmalı...
Gökten dört mango düşmüş. (Eskiden üç elma düşerdi ama burada elma yetişmiyor. Onun yerine mango düştü.)
- Birisi yeni evlenen kardeşlerimize,
- İkincisi köylerdeki halka,
- Üçüncüsü biz aracılara geldi.
- Dördüncü mangoyu da bendeniz, siz okuyucularıma armağan ettim.
****
Allah nasip ederse haftaya size “ilk kez yumurtayı kaç yaşında yediğinizi” soracağım. Cevaplar yüreğinizi yakabilir. Benim yandı. Biraz da sizin yanar…