Gökten Dört Mango Düşmüş

Haşim AKIN

Bizim Konya’da bir düğün pilavına kaşık sallamayanı bulmazsınız. Yolu bir kez bile oradan geçenler için ayrı bir hatıradır bu... Bu corona günleri olmasa bir günde 4-5 pilavda sofraya oturmak zorunda kalanların da olacağını bilirdim. Türkiye’de iki genç kardeşimiz evleniyormuş. “Hayırlı olsun da bu durum, ta Burkina Faso’da sizi niçin ilgilendiriyor?” diyebilirsiniz. Az sabredin anlatacağım.

Biz de burada onların velime / düğün pilavını vereceğiz. Toplamda 8 köyde 1350 kişiye yemek verilecek. Hem heyecanlı hem de sevinçliyiz. İki günde sekiz köy... Dört köye biz gideceğiz. Diğer dört köye de ev arkadaşım Fırat gidecek...

Sabah arabamız gelmiş bizi bekliyor. Yanına varınca ben ona “bonjour” dedim. O da sanki kendisinin Müslüman olduğunu bildirmek için selam verdi. Adı da İsa... Bu güzel, zira burada her zaman Müslüman bir şoför gelmez. Güler yüzlü bir şoförümüz var. Bu daha da iyi... Ona Muhyiddin ibn- Arabi’nin “Eğer bir ağacın altında oturursanız o ağaçla aranızda bir arkadaşlık olmuştur. Ona karşı bazı görevleriniz olur.” Sözünü aktardım. Onunla arkadaş olduğumuzu söyledim. “Büyük bir adamın, büyük sözüymüş” dedi.

Yağmur mevsimi olunca her yer çok güzel, yem yeşil bir çevre içimizi açıyor. Bazı yerlerde mısırlar adam boyunu geçmiş. Bolca su birikintileri var. Yol kenarlarında yağmurdan biriken sularda çamaşır yıkayan kadınları gördüm. Bidonlarını doldurup eve su götürenler de var elbette... Biraz düşününce çamaşırı burada yıkamaları çok da garip gelmedi. Zira 30-40 sene önce bizim köyde de çamaşırlar yağmur suyu birikintisinde yıkanırdı. Şimdi burada bir zorunluluk bu...

Çevrede birçok yıkılmış ağaç var. Bölgede büyük bir erozyon tehlikesi göze çarpıyor. Birçok yerde zemindeki granit tabaka nedeniyle ağaçların kökü çok derine inememiş. Bu nedenle de kolayca yıkılıyor. Bir de yakılan ağaçlar var. Orayı tarla yapmak için ağaçları tek tek yakıyorlar... Cehaletin ateşi yani...

Yol boyu kenarda yumurta satan çocukla, her gelen araca umutla el kaldırıyor. Bu mevsimde köylülerin tavukları yumurta yapar. Onlar da yol kenarlarında köy yumurtası satar. Bu yumurtalar gerçekten güzeldir. Yolu düşene ikram etmek bize haz verecektir. Ama tazesini bulmak lazım... Kabukları da çok serttir. Eskiden biz haşlanmış yumurtayı arkadaşımızın kafasında kırardık. Sakın böyle bir şakayı kimseye yapmayın, bu yumurtalarla o şaka olmaz. Adamın kafasını delmek bile mümkün. Mısır közleyip satan kadınlar bu mevsimin olmazsa olmazı... Biz de yolda birer mayıs/ mısır aldık. (Canınız çekmesin de...)

Önce ilk köyümüze ulaştık. Yemekler hazırlamış. Yemeği caminin içinde yediler. Onlardan hem bu evlenen yeni çift için hem de Türkiye için dua istedik. Köyün eski imamı şöyle dedi: “Biz her hafta Cuma namazından sonra Türkiye için toplu dua ederiz...” Allah-u Ekber...

Sonra da ikinci köyümüze ulaştık.  Köy imamı bizi ağacın altına getirdiği naba /kral koltuklarında ağırladı. Ben de bu koltukları beğendiğimi söylemiştim. Ağızdan çıkan söze ve kalpten geçen duygulara sahip olmak zordur. Ama dikkat etmek lazımmış. Zira bazen kalbinizden geçenlerin size kader oluvereceğini bilmek lazım... Benim bunun birçok örneğini yaşadım. Köyden ayrılırken İbrahim isimli bir Müslüman, bu koltukların üretimi yapıyormuş. Bana bir adet hediye etmek istemiş. Mecburen kabul ettik. Bir sonraki sefer de biz de belki daha iyisiyle karşılık vereceğiz. Ben şimdi bir şey versem diye rehberime sordum. O da “daha sonraki sefere hocam” dedi.

                Erkeklere yemek ikram edildi. Kadınlar az sonra yiyecek çünkü onların hakkı daha pişiyormuş. Ben rehberime “imamın evininin bahçesine giden kadınlardan birkaç resim almasını” rica ettim. Az sonra beni de çağırdılar. Bahçe çok değişik yaş grubundan kadınlarla dolu. Onlara bir selam vermek gerekti. Kısa bir selamlama konuşmasıyla geliş amacımızı açıkladık. Gerçi amacımızı onlar da biliyor amacımızı... “Türkiye’de bizi düşünen iki kardeşimiz evleniyormuş. Onlar için biz de buradan bir hediye göndereceğiz” dediler. “Buradaki hediyeyi Türkiye’ye ulaştırmak çok da kolay değildir. Ne verecekler acaba?” Diye düşünmeye başladım... Az sonra açıklaması da geldi: Bize kısa bir eğlence sunacaklar...

Bizdeki tefe benzeyen yerel ve basit bir çalgı aleti var birisinin elinde. Birkaç kişide gezdi ve daha yaşlıca olan birisi çocuğunu başkasına verip tefi aldı. “Es selam... Es selam...” diye devam eden şarkılarını söyleyerek önce oldukları yerde müziğe ritim tuttular. Sonra da meydana çıktılar. Yerel oyunlarını sergilediler. Yanımda rehberim Hasan ve iki de imam var burada erkek olarak... Ben video almamızdan rahatsız olurlar mı diye sordum. “Hocam, onlar bizim video almamız için yapıyorlar” dedi. Birkaç dakika bu gösteriyi sundular. Sonra müsaade alıp çıktık.  

Yukarıda dediğim gibi aslında bunlar benim bazı iç geçirmelerimin eseriydi. Geçen hafta bir yerli kardeşe; “Ben sizin kendi aranızda yaptığınız oyun ve eğlenceleri merak ediyorum. Biz düğün olarak sadece camideki nikâh törenini biliyoruz. Halk nasıl eğlenir? Nasıl mutlu olur? Onu da merak ediyorum. İmkân olsa görmek istiyorum...”  demiştim.

Şimdi dönüyoruz. Yarın ikinci sefer var. Haydi bismillah...

*****

Yazıyı okuyup bitirdiniz ama hala mangoyu bulmadınız değil mi? Biliyorum. Bunun için bir hafta sonraki yazıyı beklemenizi önersem... Kızmazsınız değil mi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.