Halkoylamasının üzerinden onbeş günden fazla bir süre geçti, benzer durumlarda alıştığımız türden tepkilerle karşılaşmadık. Kimse "Göbeğini kaşıyan adamların zaferi" diye yazmadı sözgelimi veya "Ne olacak, bidon kafalılar işte" tespitini yapan da çıkmadı. Bir-iki deneme olmadı değil, ama hiç değilse yüzde 58'i küçümseyip yüzde 42'yi büyütene kulak verene rastlanmadı.
Onbeş gün ve küçümseyici tavırlardan eser yok. Hayrola, ne oluyor acaba?
Evet, iki oran arasındaki fark (16 puan) bayağı büyük, ama hakkında benzer tespitler yapılan ne farklı oranlar gördük yakın geçmişte, yine de küçümsenecek tarafları bulunabilmişti. Yazanların kalemi sussa yenik politikacının çenesi çalışmış ve kazananlar zaferlerinin tadını çıkaramaz hale getirilmişti. Gerçi bu defa kazanan taraf da sessiz, ama karşı tarafın 'sportmen' tavrı yine de şaşırtıcı.
Bunu yazanlardan biri zorunlu izne ayrıldı diyeceğim, ama diğeri duruyor. Belki de Deniz Baykal'ın sahneden uzaklaşması bir biçimde rol oynamış olabilir; durduk yerde süfle vermek üzere ortalıkta görünmesi biraz da bu yüzdendir endişesini taşıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu ikili zirveden sonra söylem değiştirirse, şimdiden bilinsin, bunu selefiyle yaptığı görüşmeye bağlayacağım.
Acaba anayasa değişikliği paketinin halktan aldığı onayın bazı uluslararası kuruluşlar tarafından alkışlanması bu yeni tavırda bir rol oynamış olabilir mi? Türkiye'yi temsil edenlerin katıldıkları etkinliklerde gördükleri hüsn-ü kabulün fark edilmesi de etki yapmıştır belki. Bir başka ihtimal de şu: 13 Eylül günü için tekrarlayıp durdukları öngörülerin hiçbirinin gerçekleşmemesi yüzünden seslerini çıkaramıyor olabilirler...
Hatırlatmak için kendim de bir arşiv taraması yapıp önünüze koyabilirdim, ama henüz üzerinden üç hafta bile geçmediği için böyle bir zahmete katlanmam herhalde gerekmiyor. Medyada köşeleri tutmuş olanlar ile ekranları parsellemiş bazı tipler, değişiklik paketini halka reddettirmek için o kadar akla aykırı iddialar ortaya attılar ki, senaryoları tutmayınca ağızlarını açabilecek durumda değiller.
Ne yapacaklarını bilmez halde kendi göbeklerini kaşır, bidona dönmüş kafalarıyla bir türlü çıkış yolu bulamazken, onlara kulak vermeden bilinçli bir biçimde hareket etmiş insanlara dönüp içinde 'göbek' ve 'bidon' gibi sözcükler geçen hakaret cümleleri kurmak kolay mıdır sanıyorsunuz?
Şimdi yazdıkları ve söyledikleriyle halkoylaması gününe kadar iddia ettikleri arasında derhal göze çarpan uçurum çok zor durumda kaldıklarını gösteriyor o tiplerin... Ne dersiniz, belki de halkoylaması öncesi burada yaptığım "O kadar ileri gitmeyin, 13 Eylül günü mahçup olur, ne yapacağınızı bilemez hale gelirsiniz" türü uyarılarımı hatırlayıp seslerini kısıyorlardır?
Ihh, olacak şey değil, bunu ancak kızaracak yüzü olanlar yapar. Kazıdığınızda 'simsiyah' oldukları hemen ortaya çıkacak iken, kendilerini 'beyaz' diye takdimden zerre kadar çekinmeyen tiplerde kızaracak yüz ne gezer.
Göreceksiniz, birkaç gün daha geçsin ve yaptıklarının unutulduğunu düşünmeye başlasınlar "Nerede kalmıştık?" diye yeniden eski hal ve tavırlarına bürüneceklerdir. Yüksek perdeden atıp tutmaya, etrafa akıllar vermeye başlamaları an meselesidir. Kendilerini okuyan ve dinleyenlerle yıllar içerisinde kurdukları ilişki türü bunu gerektiriyor çünkü: Yazan ve konuşanlar hep aldatacak, onları okuyan ve dinleyenler hep aldanacak, ama iki taraf da hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam edecekler.