2008 yaz tatilim bir hayli hareketli geçti dersem, siz de bana hak verirsiniz sanırım.
Yeni yolculuk Ankara üstü memleketimiz Yozgat'a. Bolu tüneli hizmete gireli ilk kez eski yolu kullanıyorum. Meğer o trafik keşmekeşi olmayınca, ne güzel manzaralarla karşılaşıyor insan.
İstanbul Ankara arası otoyol, memleketimizin diğer bütün vilayetleri arasında da olmalı diye düşünmeden edemiyorum. Avrupa ülkelerindeki durumdan az da olsa haberdar olmak hasebiyle derin bir aah çekiyorum.
Bir Karayolları çalışanının yıllar önce, yollar neden yapılmaz sorusuna verdiği cevabı garib diye tekrar hatırlıyorum. (Yollar biterse çalışanlar işsiz kalır demişti de!!)
Ankara başkent olmak dolayısıyla da olsa gerek, benim gibi transit geçenlerin, trafiğini ancak takdir edeceği bir konumda. Aynısını İstanbul içinde diliyorum.
Elmadağ, Kırıkkale derken, Yozgat sınırlarına giriyoruz. Güneşin yavaşça batmaya meylettiği bu vakitte toprağın renginin güzelliği beni cezbediyor. Aklıma Trabzon'daki emekli coğrafya öğretmeninin sözleri geliyor ve gayr-ı ihtiyari gözyaşlarımı siliyorum. Altın kafesteki bülbülün terennümü dökülüyor dudaklarımdan.
Gurbetin ne kadar ağır ve acımasız olduğunu bir kez daha hissediyorum.
Yozgat her seferinde biraz daha güzel ve çekici görünüyor gözüme. Sorgun bir vilayet görünümü arzediyor, seviniyorum.
Sarıkaya'da geceliyoruz. Kaplıcalarını her okuyucuma tavsiye ederim. Bir seferlik kaplıca ziyareti bile insanı tazeliyor.
Boğazlıyan kendi ilçem. Yeni kurulan şeker fabrikası dışında pek değişiklik yok gibi. Fakat bu, genelde bütün Anadolu ilçeleri için geçerli bir konu.
Köklü bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç var gibi.
Kayseri'ye geçiyoruz. Oldum olası Kayseri, şehir olarak beni cezbetmiştir. Büyük ve mamur hali bunu bir kez daha tasdik ediyor.
İlk kez Pınarbaşı ilçesini görme fırsatı buluyorum. Giderken yol bitmek bilmiyor. Maruf Uzunyayla'nın başladığı yeri görme ve ilginç hikayeler duyma imkanım oluyor. Şirin bir ilçe. Dönüşte sanki mesafe daha kısa gibi.
Uzun yıllardır kendime verdiğim ama bir türlü gerçekleştirme imkanı bulamadığım sözüm gereği Konya yolunu tutuyorum.
Yolculuğa Nevşehir üzeri devam etmeye karar veriyoruz. Böylece meşhur peri bacalarını görebliriz diye düşünüyorum. Ürgüp, Göreme, Zelve, açık hava müzesi, Nevşehir. Hayatımın unutamayacağım seyahati diyorum.
Aman Allahım!
Ne hoş bir izlenim bırakıyor bende, tarif edemem. Avrupa'da kaldığım çeyrek asırlık zaman zarfında bir çok ülke ve şehir gezme-görme imkanım oldu. İtiraf etmeliyim, hiçbiri beni buralar kadar etkilememiş ve mest etmemiştir. Bu nedenle Konya'yı da gördükten sonra, gez dünyayı gör Ürgüp-Nevşehiri diyesim gelmiştir. İmkan bulan kimselere buraları mutlaka görmelerini tavsiye ederim.
Aksaray'a geliyoruz. Konya ovasına geldiğimiz izlenimine kapılıyor insan. Burası da hoş bir Anadolu şehri. Kısa bir moladan sonra yola revan oluyoruz. Nihayet Mevlana diyarı Konya'dayız. Bera oteline yerleştikten sonra (nezih bir otel) ufak bir gezinti yapıp Alaattin tepesinde çay içiyoruz. Konya'ya gelip etli ekmek yemeden dönülmez deyip, onun da tadına bakıyoruz. Ertesi sabah Mevlana ziyareti ve ufak bir şehir turundan sonra Konya'ya da veda ediyoruz.
İstikamet Afyonkarahisar. Akşehir ilk mola yerimiz. N. Hocanın memleketi diyemidir bilmiyorum ama, burası da bende hoş bir izlenim bırakıyor. Afyon'dan kaleyi izleyerek geçiyoruz.
Kütahya sonraki durağımız. Tatlı bir vilayet. Porselen almadan geçmek olmaz tabii. Birkaç hediyelik eşya, kısa bir mola ve ver elini Bilecik diyoruz.
Bilecik bana şirin Avusturya kasabalarını hatırlatan güzel bir orman şehri. Geyve üstü Adapazarı'na geçip oradan da İstanbul' devam diyoruz.
Osmaneli, Geyve, Pamukova ve Sapanca hakikaten yaşanılacak yerler dedirtiyor insana. Sapanca tesisleri yorgunluğumuzu bir çayla da olsa kısmen azaltıyor. Sonra durmamak üzre akşam da olduğu için İstanbul'a ulaşıyoruz.
Bir yaz izninin bende bıraktığı pozitif izlenimlerimi samimice siz kıymetli okurlarımla paylaşmaya çalıştım. Birçok şehir ve ilçe ismi zikredildi. İfadelerimle kimseyi incitmediğimi umarım. Aslında yazılabilecek daha çok şeyin olduğu kanaatini taşıyorum. Ama gezip görmek, sizin de bu yazılarda şahit olduğunuz gibi, tercih edilmesi gereken yol gibi. Zira çok okuyan değil çok gezen daha çok yer görüyor.
Genel manada altyapı eksikliği,
Şehirleşmedeki ve planlamadaki altyapı noksanlıkları,
Nüfusun büyük bir bölümünün (bilhassa gençler bazında) iş sorunu yaşadıkları ve perspektifsizlikleri,
Çalışanların bir kısmında, malesef arzu edilen şey olmamasına rağmen iş ahlakı eksikliği, beni halen düşünceye sevkeden noktaların sadece birkaçı.
Zaman ve fırsatlar elverirse, bu konularla alakalı da düşüncelerimi siz kıymetli okurlarımla paylaşmak isterim.
Cennet vatana karşı asla kaybolmayacak en kalbi duygularla!!