Gergin ittifak ve zor komşuluk

xxxx65

Dönüşüm noktaları:

2008 yılı, İsrail ve bütün Ortadoğu açısından önemli ve büyük politik kırılmaların meydana geldiği bir yıl olmuştur. Bunlardan en büyüğü de siyonist İsrail güçlerinin Gazze'de gerçekleştirdikleri ve 22 gün süren askeri harekâttır.

Bazı olaylar vardır, küçükmüş gibi görünürler ama etkileri diğer birçok olaydan daha faklı ve büyük olur. 27 Aralık 2008'den 17 Ocak 2009'a kadar 22 gün sürmüş olan İsrail'in Gazze'ye yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırılar, Gazze ve insanlık açısından tam bir facia olmuştur. Gazze, sadece insanların değil, insanlığın da öldüğü bir yer olarak tarihe geçmiştir.

Gazze diye bilinen yer, İsrail'in Güneybatısında, 5 veya 6 km genişlikte ve 10 kilometre uzunlukta, yani toplam 55 km2'lik minik bir sahil şerididir. Bazı uzmanların ifadesi ile İsrail'in yirmide biri kadar bir yerdir.

Gazze bu savaşın öncesindeki 18 ay itibariyle kuşatma ve ambargo altına yerleştirilmiştir. Yani, Gazze havadan, karadan ve denizden tam bir İsrail kuşatması altında kalmıştır. Arap topraklarına açılan, Mısır hududundaki Refah kapısını da Mısır, 2005 yılında İsrail'le yaptığı bir anlaşma gereği kapalı tutmaktadır. Birçok Gazzeli de kan kaybından veya ilaç eksikliğinden ölmüştür.

Bu olaylar ve tutum, dünyada ve bölgede büyük infial ve tepkiye yol açmıştır.

Bu olaylar "fay hatlarının da" oluşmasına sebep olmuştur.

2009 yılının ilk ayından itibaren olay ve gelişimlerin temposu da değişmeye başlamıştır. Bunlar şöylece sıralanabilir:

1) Türkiye ve İsrail ilişkileri açısından 2009 yılının en önemli olaylarından birisi Davos Dünya Ekonomi Forumu'nda cereyan eden Gazze olayları üstündeki tartışmalardır. Tarihe "one minute" olayı olarak geçmiştir.

2)  Yine 2009 yılında askeri alandaki bazı gelişmeler gerginliği tırmandırmıştır.

a) birincisi, Türkiye'nin İsrail'den ısmarlamış olduğu 10 Heron uçağının zamanında ve teknik spesifikasyonlara göre teslim edilmemesi olayıdır.

Heronlar, insansız istihbarat toplama uçakları olup bunların tesliminde tam iki yıllık bir gecikme söz konusudur. İki yıllık gecikmeden sonra Türkiye'ye gönderilen örnek uçakta da büyük teknik eksiklikler mevcut olup yeni bir ertelemeyi gerektirmiş ve taraflar arasında gerginliğe yol açmıştır. İki yıllık gecikmeye rağmen Türkiye, henüz İsrail'e karşı bir gecikme cezası uygulamaya başlamamıştır. İsrail ise imzalamış olduğu kontratlara gereken hassasiyeti göstermemiştir.

3) Diğer olay ise, 2009 içinde yapılan mutad "Anadolu Kartalı" hava tatbikatlarına İsrail devletinin davet edilmemesi olayıdır. Türkiye her yıl, Türkiye'de yapılmakta olan bu askeri tatbikatın 2009 yılında sadece "Türkiye kısmının yapılacağını" ve uluslararası kısmının da ertelendiğini ilan etmiştir. Yalnız, daha sonra, "İsrail'de devam eden sürekli gerginliğin ve Filistinlilere karşı sürüp giden zulüm ve baskının değişmesi ümidi ile son dakikaya kadar beklenildiğini ama İsrail'in bölgede sürekli gerginlik oluşturmaktan yana görünen tutumunun, Türkiye'nin kararlarını etkilediği" de ifade etmiştir.

4) PKK terörü ve faaliyetlerindeki artışın, Kuzey Irak'ta İsrail'in faaliyetleri ile bağlantılı olduğuna dair bazı işaretlerin görülmesi, iki taraf arasında gerginliğe yol açan faktörlerden bir diğeri olmuştur. Özellikle, İsrail'in Irak içinde ve Kuzey Irak özerk Kürt bölgesinde pek çok İsrail istihbarat merkezi kurmuş olması ve bunların çalışmaları, birçok askeri gözlemciyi yeni değerlendirmeler yapmaya sevk etmiştir. Yine bu bağlamda, PKK militanlarının bazı silah ve eğitim işlerinde İsrail kaynaklı destek aldıkları haberleri de birçok cevapsız sorunun çıkmasına sebep olmuştur.

5) En etken faktörlerden birisi de bölgede "barış ve huzur ümidinin" kaybolmaya başlamasının bölge üstündeki etkileridir. Bu durumdan da İsrail mesul tutulmaktadır.

6) Bu gelişmelerden sonra Türkiye'de, Gazze'de yaşanan dramlardan ilham alınarak hazırlanmış olan "Ayrılık-Farewell" adlı bir televizyon dizisi gösterime girmiş ve bu TV dizisi iki ülke arasında gerginliğe sebep olmuştur. İsrail, filmde gösterilmeye çalışılan büyük haksızlıkların oluşuna değil de, bunların açıkça gösterilmesine kızmış ve tepki göstermiştir.

Birkaç yıl önce de Banu Avar'ın hazırlamış olduğu, İsrail ve Filistin'deki zor hayatı anlatan "Duvar" adlı belgesel de gerginliğe sebep olmuştur. İsrail devletinin baskısı ile gösterimden kaldırılan belgesel olmuş ama gösterilen haksızlıklar ve çok zor yaşam şartları devam etmişti. Gazze trajedisini anlatan "Ayrılık" dizisi ise gösterimden kaldırılmamıştır. "Kurtlar Vadisi" dizisinde de İsrail'in bazı faaliyetleri grafik olarak temsil edilince İsrail yetkilileri büyük tepki göstermiştir. Yetkililerin yapılanlardan ziyade, "yapılanların gösterilmesi"ne sinirlenip kızdıkları gözlenmektedirler.

7) Kudüs'ün durumu, İsrail polisinin Mescid-i Aksa ve diğer kutsal ibadethaneleri ibadete kapatması, bu yerlerin altındaki kazıların devam etmesi ve bu kazıların gün geçtikçe tarihi binaları tehlikeye sokması konusunda hiçbirşeyin yapılmaması, bütün İslam dünyasını olduğu kadar Türkiye'yi de endişe içinde bırakmaktadır.

Daha birkaç gün önce, yani Şubat 2010 içinde tarihi Halil İbrahim Camii ve diğer bir caminin, İsrail'in "tarihi mirası" olduğu ilan edilmiş bulunmaktadır. Bu durum Müslümanları fazlasıyla tedirgin etmektedir.

Son durumlar:

Türkiye ve İsrail arasında şu anda "çok gergin bir ittifak" yaşanmaktadır. Bu durum yavaş, yavaş gelişmiş bir durum olup bunda büyük ölçüde genel gelişmelerin etkisinin olduğu görülmektedir.

2010 yılı başında Türk Büyükelçisine karşı, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon'un gerçekleştirdiği "büyük saygısızlık" sabırları taşıran son damla olmuştur. İsrail'de yapılan "alçak koltuğa oturtma operasyonu" ve bunu tüm İsrail basını önünde uygulama girişimleri tam bir "diplomatik küstahlık" olarak adlandırılabilecek bir olaydır. Bundan bazı İsrailli yetkililerin nasıl bir "fayda" umduğunu anlamak pek mümkün değildir.

Bu noktada olaylar genel bir değerlendirme içinde ele alınırsa şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır: Yıllar geçtikçe İsrail-Arap ilişkilerinde herhangi bir iyileşme olmamıştır. Olayları dikkatle izleyen dünya kamuoyu gittikçe bedbinliğe kapılmaktadır.  Filistinlilerin hiçbir şekilde haklarının verilmediği görüldükçe, hiçbir barış girişiminden sonuç alınmadıkça, diplomatik çevrelerin, BM'lerin ve Arap-İsrail problemi ile yakından ilgilenen ve burada barışı sağlamak isteyen tüm girişimçilerin hiçbir şey başaramadıkları ortaya çıktıkça, bölgedeki ve dünyadaki hava da karamsarlığa bürünmeye başlamaktadır.

Çok daha fazla sual sorulmaya, olayların tümü çok daha büyük bir dikkatle izlenmeye başlanmıştır. Barış için ve Filistinliler için bütün ümit kapıları kapanınca uluslararası camiada da tepkiler oluşmaya başlamıştır

ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra geçen 7 yıl içinde, İsrail devleti'nin Irakta ki ve Kuzey Irak'taki faaliyetleri ortaya çıktıkça bölgede gerginlik artmıştır.

İsrail'in Filistinlilerle ilgili politikaları, Kudüs olayları, Gazze askeri harekâtı ve medyanın gözler önüne serdiği insanlık dramı, komşu ülkelerde yaşayanları da büyük ölçüde etkilemeye başlamıştır. Tepkiler oluşmuş ve bunlar protestolar, mitingler ve diplomatik sözlerle açığa vurulmuştır.

Birçoğu da dost ve müttefik devlet ve gruplardan gelen kınama ve tavsiyeler, İsrail tarafından olumsuz karşılanmıştır. Söyleneleri dikkatle dinlemek yerine, her söylenen söz ve her tavsiyeyi "anti-semitizm" (Yahudi düşmanlığı) kabul ederek, red etmiştir. Oysa söylenenlerin hiçbirinde anti-semitik bir maksat yoktur. Sadece cereyan eden politik ve sosyal olaylar karşısında duyulan tepkilerden öte bir şey değildir. Görülüyor ki bu durumda tam bir diyolog eksikliği mevcuttur. Dünyada ve bölgede bu denli önemli olaylar cereyan ederken bunların herkesi ve her devleti etkiliyeceği de bir gerçektir. Yalnız, muhakkak olan şudur ki, İsrail Ortadoğu'da yerleşmiş bulunduğu bu topraklarda, bölgenin hassasiyetlerini, değerlerini de anlamak ve kâle almak zorundadır. Anlayış ve birlikte yaşam çabası karşılıklı olmalıdır.