Gerçekten de ar damarları çatlamış

xxx09
BU bir "saadet zinciri" öyküsüdür...

Halkaları da ilmek ilmek örülmüştür...

Bu öyküdeki ayıpları keşfetmek için biraz "aile terbiyesi" yeter de artar bile...

Ancak...

Ayıpları keşifte zorlananlara zincirin halkalarını baştan sona ortaya koymak elzemdir...

İşte o halkalar:

* * *

BİRİNCİ AYIP: Bir mekánda yemek yiyen gazetecilerin masasına, "uzun kulaklı bir kız" sarkar... Kızın tek kusuru, kulaklarının "Midas'ın kulakları" gibi olması değildir... Ayrıca yalancıdır bu kız... O masada işitmediklerini "işittim" diyebilecek tıynettedir...

İKİNCİ AYIP: "Uzun kulaklı kız", yalanlarını da yanına alarak, bir koşu çalıştığı Çalık Grubu'nun CEO'su olan "Damat Bey"e gider... "Ay size bir şey anlatacağım... Çok hoşunuza gidecek vallahi" diyerek başlar yalanlarını anlatmaya... Kızımız, şirketteki yerini sağlamlaştırmak amacındadır...

ÜÇÜNCÜ AYIP: Dedikoduyu alan "Damat Bey", hemen telefona sarılarak "kayınpeder"ini arar... Sevinçli bir telaş içinde, "Baba... Babacığım... Size çok önemli bir bilgi vereceğim... Bizim burada çalışan uzun kulaklı bir kız var... O yan masadan dinlemiş... Hürriyet yazarları Bebek'te bir balıkçıda patronlarının aleyhinde konuşuyormuş" der... "Kayınpeder", şöyle bir öfkelenip, "Evladım... Koskoca bir Başbakan'ı, böyle dedikodularla ne diye meşgul ediyorsun" diye çıkışmak yerine, bu dedikoduyu, üstelik doğru olmayan bu dedikoduyu "Büyük Şişli Nutku" için not alır...

DÖRDÜNCÜ AYIP: Şişli'de parti kongresi... "Kayınpeder", gırtlağını patlatırcasına nutuk irat etmektedir... Ve söz, "uzun kulaklı kız"ın yalanlarla bezeli dedikodusuna gelir... 14 televizyonun canlı yayınladığı ve cümle álemin ekran başında ilgiyle izlediği konuşmada "Koskoca" Başbakan, "damattan gelen dedikodu"yu, ballandırarak milletinin dikkatine sunar... Bunu yaparken bir "kulak"tan söz eder... Ama "uzun kulaklı kız"ın adı, bu konuşmada "yerin kulağı" haline dönüşmüştür...

BEŞİNCİ AYIP: Bu arada "uzun kulaklı kız"ın yalanlarla bezeli dedikodusu, iktidar partisinin iletişiminden sorumlu Edibe Hanım'ın da kulağına gider... Edibe Hanım da bu dedikoduyu, partinin iletişiminde kullanmaktan zerre kadar imtina etmez. Onun amacı da zılgıt yediği Başbakan'ın yeniden gözüne girmektir...

* * *

Bu öyküde "dedikodu" var...

Bu öyküde "yan masaya sarkma" var...

Bu öyküde "yalan" var...

Bu öyküde "sıradan aile terbiyesi" eksikliği var...

Bu öyküde "gammazlama" var...

Bu öyküde "milletin en tepesindekilerin dedikoduya tenezzül etmesi" var...

Bu öyküde "jurnalcilik" var...

Bu öyküde "yandaş medya elemanlarının, Abdülhamid dönemi hafiyeleri gibi kullanılması" var...

Bu öyküde "siyasette damat tüyosundan yararlanma" var...

Kısacası var oğlu var...

Ne diyelim?

Belki de Tayyip Bey'den bir "alıntı" yapmanın tam zamanıdır...

Ne diye bağırıyordu Şişli'de Tayyip Bey?

"Bunların ar damarı çatlamış!"

Bebek restoranlarında dikkat edilecek hususlar

BİR: Restoran sahiplerinden "Dikkat! Suna kulağını uzatabilir" şeklindeki bir ilanı kapıya yatıştırmalarını isteyebilirsiniz...

İKİ: Diyelim ki bir Bebek restoranına girdiniz... Baktınız ki Suna içeride... Eğer Başbakan'a bir "mesaj" iletmek istiyorsanız, lütfen ayağınıza kadar gelen bu fırsatı kaçırmayın...

ÜÇ: Bebek restoranlarında arkadaşlarınızla mavra yapıp eğlenirken, bir kulağın yandan yandan sizin masaya doğru sarktığını görürseniz sakın telaşlanmayın... Meseleyi siyasete getirmediğiniz müddetçe sorun yok...

DÖRT: Bebek'te bir restorana gitmeden önce, "Uzatılan kulaktan yararlanma yöntemleri" hususunda iyice pişmenizde yarar vardır... Mesela, kulak uzatıldığında hemen "Helal olsun Tayyip'e" falan deyin... Böylece hükümetimizin halkın nabzını tutma amaçlı çalışmalarını baltalamış olursunuz...

BEŞ: Diyelim ki Bebek restoranlarından birindesiniz... Kulak uzatılmış... Hemen konuyu değiştirip, "Midas'ın kulakları" oyunundan "Midas'ın kulakları / Eşek kulakları" repliğini söyleyebilirsiniz...

Babahan'a not

SABAH'ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, "Nazlı Ilıcak'ın yazıları ne oldu?" meselesine, "Biz yazarımızın yazılarına ne müdahale ettik, ne de son verdik sevgili Ahmet, sadece sayfa düzenlemesine gittik" diye yazarak açıklık getirmiş...

Sevindim... Gerçekten sevindim... Basın özgürlüğü adına sevindim...

Çünkü ben, Nazlı Ilıcak'ın yazılarının yayınlanmaması konusuna, "Şahane bir malzeme... Yararlanayım şundan" duygusuyla yaklaşmadım / yaklaşmıyorum...

Bu nedenle Ergun Babahan'ın verdiği bu bilgi, beni ancak memnun eder...