Gerçekler de yalan söyleyebilir

xxxx111

Skandal patlayınca koltuğunu kaybeden Avrupalı politikacı-bürokrat, düşüşünde rol oynayan ve “Ne yapayım, benim tek derdim gerçekler” diyen meslektaşına, “Bazen gerçekler de yalan söyler” cevabını verdiğinde bende makara koptu.

Evet öyledir, bazen gerçeklerle de yalan söylenir...

Son zamanlarda izlediğim senaryosu en düzgün siyasi entrika filmiydi 'The Commissioner' (Bizde 'Bürokrat' adıyla oynadı). On yıl önce çevrilmiş. Başrolünü John Hurt başarıyla oynuyor. İngiliz hükümetindeki bakanlık koltuğundan Brüksel'deki Avrupa Komisyonu'na gönderiliyor James Morton. Komisyon şirketlerin birbiriyle birleşmesinde son sözün sahibi. Bir fabrikada kimyasal silâh üretildiğine dair ihbar mektupları geliyor Morton'a. Mektupçu kendisinin Nazi kurbanı, vaktiyle çalıştığı fabrikanın sahibinin ise Nazi olduğunu iddia ediyor.

James Morton ne yapsın, sahibinin Nazi olduğuna inandırıldığı fabrikaya savaş açıyor; bir başka Komisyon üyesiyle bir muhabiri de yanına alarak... Ancak en sona doğru, filmin bütününde 'gerçek' diye takdim edilenlerin 'yalan' olduğunu öğreniyoruz. Gerçek çok daha derinde gizli.

27 Mayıs 1960 günü Cumhuriyet gazetesine giden çalışanlar bir gün öncesine kadar istihbarat şefinin oturduğu masada üniformalı birini görüp şaşkınlığa düşmüşlerdi. Gazeteyi anlatan bütün yayınlarda vardır bu olay. Biraz dikkatli bakınca üniformalı kişinin istihbarat şefi Doğan Poyraz olduğunu fark etmişler.

Eski bir Cumhuriyetçi anlattı: “Doğan Poyraz aslında MİT'te çalışan bir subaydı... Yıllar sonra hem bizden, hem de MİT'ten emekli oldu.”

Bir gün bir başkası aynı gazetenin yöneticisine, “Bu makaleyi basmamızı istiyorlar” diye yaklaşır. Hasan Cemal 'Cumhuriyet' günlerini anlattığı kitabında bu olaya da yer verir. Yazıyı getiren ikinci sayfa sorumlusudur. Basılması istenen yazı Doç. Dr. Bahriye Üçok'a aittir. “Basmamızı kim istiyor?” sorusuna “Anlarsın ya” cevabını alır gazete yönetmeni.

Yazı çıkar, çok geçmeden Bahriye Üçok bombalı bir paketin elinde patlaması sonucu hayatını yitirir. “Anlarsın ya” diye tanımlanan kurum kendisine bombalı paketlerin nasıl açılacağı konusunda eğitim verdiği halde hem de... Sayfa sorumlusu ile Bahriye Üçok'un o kurumla ilişkileri bir soru çengeline dönüşür...

Cumhuriyet gazetesinin eski ve şimdiki çalışanları genel yayın müdürlerinden Oktay Kurtböke'nin vefatının sekizinci yılında bir araya geldiler geçen kış. İlhan Selçuk'un da katıldığı Elmadağ Meyhanesi'ndeki buluşmada şarkılar söylendi, anılar dile getirildi... Yalçın Bayer'in Hürriyet'teki sütununda Öcal Uluç'un eskiye ait bir anısı 'bir çok kişinin bilmediği sırlar' olarak yerini aldı.

Okuyalım: “1960 ihtilalinden sonra yeni bir anlayışla çıkan, ihtilal komitesine yakın 'Öncü' gazetesinin gerideki sahibinin, babalarının arkadaşı, 'ihtilalin kudretli albayı' Alpaslan Türkeş olduğunu, sermayedarının da Yapı Kredi'nin ortaklarından Kazım Taşkent olduğunu, sonunda başlarına neler geldiğini anlattı: /

“Ancak Türkeş, '14'ler' olarak yurtdışına gönderilince dengeler değişti ve Yapı Kredi parayı kesti. Gazetenin başına Prof. Aydın Yalçın geçti; ilk seçimlerde Ekrem Alican'ın Yeni Türkiye Partisi'ni (YTP) destekledi. Ancak 15 Ekim 1961 seçimlerinde parti başarılı olamayınca gazetenin yaşama olanağı kalmadı ve bizler işten çıkarıldık. Kimimiz Rüzgârlı Sokak'ta çıkan Kudret'e, kimimiz İstanbul'a dağıldık. Biz daha sonra Ankara'ya döndük, Oktay Kurtböke ise İstanbul'da kaldı ve Cumhuriyet'e girdi. Genel Yayın Müdürlüğüne kadar yükselerek örnek bir gazetecilik yaptı.”

Bunları anlatan Öcal Uluç Sabah yazarı Hıncal Uluç'un ağabeyi. Uluç kardeşlerle Mehmet Ali ve Ahmet Taner Kışlalı kardeş çocuğu, kuzen durumundalar.

Türkiye'de monografi yazma geleneği yeni yeni filizleniyor. Oysa ülkenin en kritik bir döneminde ihtilâlci kadroya fikir babalığı etmek üzere yayın hayatına sokulmuş 'Öncü' gazetesi ile kadrosu ilginç bir araştırma konusu olabilirdi.

Sonradan pek çok gazeteye yayılmış bir kadrosu vardı Öncü'nün: Yazı işleri müdürü Altan Öymen'di, istihbarat şefi de Oktay Ekşi. Muhabir kadrosuna bir bakın hele: Nilüfer Yalçın, Mete Akyol, Mustafa Ekmekçi, Yaşar Aysev, Mustafa Özkan, Erdoğan Tokatlı ve Hıncal Uluç...

Mustafa Özkan ismi Özden Örnek'in günlüğünde 'askerlerle medyanın arasını bulan Süleyman Demirel'in yakını gazete patronu' olarak geçiyor. Yaşar Aysev de Başkent Üniversitesi'nin TV kanalında program yapıyor; Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası Ankara Vadisi üstadlarından...

Bizdeki bu tür grift ilişkilerden ne güzel film senaryosu, entrika romanı yazılır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.