Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, "Gerçeklerin değiştirilmesi ve saptırılmasıyla tarihsel olguların farklılaştırılmak istendiği ve böylece Atatürk ve arkadaşlarının mücadelesine farklı bir anlam yükleyerek alternatif tarih yazılmaya çalışıldığını ibretle ve esefle görüyoruz' demiş.
Biz de gerçeklerin değiştirilmesi ve saptırılmasıyla tarihsel olguların farklılaştırılmak istendiği RESMİ TARİH dayatmacılığının Işık Koşaner tarafından ihya edilmeye çalışıldığını görüyoruz, ibretle ve esefle!
Cumhuriyetin henüz "Dediğim dedik, astığım astık, kestiğim kestik" anlayışıyla idare edildiği, Takrir-i Sükun Kanunu'nun hüküm sürdüğü, rejime en ufak bir muhalefetin ve hatta eleştirinin bile idamlık suç sayıldığı senelerde yazılan resmi tarihi hiç sorgulamadan öpüp başımızın üstüne koyacağız, öyle mi komutanım?
Ne kadar anakronik bir beklenti!
Genelkurmay Başkanı'nın böyle bir konuda kendini vazifeli görmesi zaten başlı başına anakronik bir durum.
Ordunun siyasetten iktisada, içtimai meselelerden resmi tarih yazıcılığına kadar her alanda otorite olarak kabul edildiği, kendini öyle kabul ettirebildiği, "Kürt kelimesi karda yürürken çıkarılan kart-kurt sesinden türemiştir" gibi acayip tesbitleri (!) bile millete paşa paşa 'okutabildiği' günler geride kaldı.
Yeni bir Türkiye doğdu.
Bu yeni Türkiye'de askerin vazifesi askerlik ve sadece askerliktir.
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, Mustafa Armağan gibi tarihçilere 'muhtıra' vermeyi bıraksın da, Güneydoğu'yu karıştıran şu 'arazide bırakılmış cesetler' meselesine açıklık getirsin!