Genc kelimesi Farsça bir kelime olup “yere gömülmüş mal, define” manasına geldiği gibi “altın, gümüş ve kıymetli mal saklanan yer, hazine” anlamına da gelmektedir. Yine Farsça’da aynı manalara gelen gencîne kelimesi de vardır. Farsça’daki genc kelimesi, Arapça’da “define ve hazine” kelimesi olarak karşılık bulmakta, Arapça’da kullanılan “kenz” kelimesi ise Farsça’daki genc kelimesinin Arapça’ya geçmiş hali olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hazîne kelimesi dilimizde hem kıymetli malların kendisi, hem de onun saklandığı yer için kullanılmıştır. “Hazine bulma” tabiri ile hikâye ve masallarımızda çokça karşılaşırız. Osmanlı Devleti’nde mücevher, altın ve kıymetli eşyaların muhafaza edildiği yere “Hazîne” denirken devlete ait vesikaların saklandığı yer dahi “Hazîne-i Evrak” diye adlandırılmıştır.
Ecdadımız, çocukluk ile orta yaşlılık arasındaki dönemin çok kıymetli olduğunu bildiklerinden bu dönemde bulunan insanlar için, “hazine” manasına gelen genç kelimesini kullanmayı uygun görmüşlerdir. Dedelerimiz, gençlikte olan bazı özellikleri göz önünde bulundurarak gençler için, “civan” ve “delikanlı” gibi kelimeleri de kullanmışlardır.
Genç, zindedir. Peygamber Efendimiz’e inanan ve O’nun etrafında halkalananların çoğu gençlerdi. Hayatta iken cennetle müjdelenen ve kendilerine “Aşere-i Mübeşşere” denen sahabilerin çoğu da gençti. İslâm’ın gönüllere hâkim olmasında genç sahabilerin payı büyüktür. Efendimiz, inançlı ve ahlâklı bir gençlik yetiştirmeye çalışmıştır. Hadis-i şeriflerde Kıyamet gününde kişinin “gençliğini nerelerde geçirdiğinden” sorguya tabi tutulacağı ve “Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen gencin” Allah’ın arşının gölgesinde gölgeleneceği bildirilmiştir.
Gencin hâfızası kuvvetlidir. “Gençlikte öğrenilen taşa kazımak, ihtiyarlıkta öğrenilen suya yazı yazmak gibidir” sözü, gençlikte öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Atalarımız; “Gençlikte taş taşı, kocalıkta (ihtiyarlıkta) ye aşı” diyerek hazine kıymetindeki bu zamanı çok iyi değerlendirmeyi tavsiye etmişler, “Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına”, “Ne ekersen onu biçersin” diyerek de gençliğin verimli geçirilmesi konusunda uyarılarda bulunmuşlardır.
Gençlik gerçekten hazinedir. Kaliteli bir gençliğe sahip olan milletler her zaman yükselmişler, Şeyh Edebâli, Osman Gazi, Akşemseddin ve Fatih gibi yüksek şahsiyetler yetiştirmişlerdir. Geleceğin teminatı olan gençlerimizin yok olması büyük kayıptır. Düşmanla savaşmak için vatan toprağının her bir yerine “Ana ben gidiyom düşmana karşı” diyerek giden ve şehadet şerbetini içmelerinden dolayı “Giden gelmiyor, acep ne iştir?” dedirten gençlerimizin yerleri doldurulamamış; daha sonraları birçok vatan evladı anarşi ve terör sebebiyle zayi olmuştur.
Günümüz dünyasında, genç nüfusta görülen ciddi azalmaya karşılık Türkiye nüfusunun çoğunluğu gençlerden oluşmaktadır. Önemli olan, bu gençleri kendilerine ve topluma faydalı birer birey olarak yetiştirmektir. Hedefi olmayan, donanımsız ve sorumsuz gençlerle bir şey yapılamayacağı muhakkaktır. Gençlerin maddi ve manevi yönden yetiştirilmesi için ciddi çalışmalar gerekmektedir. Gençlik için yapılacak hiçbir yatırım boşa gitmeyecektir. Gençlerimizin yetişmesi uzun zaman almakta, iyi yönlendirilmedikleri ve kendilerine imkân sağlanmadığı zaman emekler boşa gitmektedir. Atalarımız “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir” diyerek hedefe ulaşamayışımızın yol yordam bilmeyişimizden kaynaklandığını bildirmişlerdir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gençlerin yetiştirilmesi için yaptığı çalışmalardan olan gençlik meclisleri, “Uluslararası Gençlik Şurası 2011- Genç Bakanlar” programı, yıllardır yapılan ve 9 Nisan 2011 Cumartesi günü 12. si tamamlanan “Kariyer Günleri”, çeşitli kültürel etkinlikler ile izcilik ve sportif faaliyetler, gençlerimiz için çok faydalı olmakla beraber, içeriği biraz daha genişletilmesi ve ruhî dinamiklerle takviye edilmesi gereken programlardır.
Günümüz gençliği sahip olduğu hazinenin değerini bilememekte ve zaman akıp gitmektedir. Zamanında değerlendiril(e)meyen gençlik, sonraları “ah, vah ve keşkeler” ile pişmanlıklara sebep olmaktadır. Teknolojik gelişmeyi takip etsinler, vatan ve millete faydalı olsunlar diye Osmanlı Devleti tarafından Avrupa’ya gönderilen gençlerin büyük bir kısmının kendi değerlerinden uzaklaşmış olarak yurda dönmeleri Osmanlı Devleti’ndeki çöküşü hızlandırmıştır. Hadd-i zâtında öz değerlerini kaybeden milletler yok olmaya mahkûmdurlar.“Gençler düşünebilse, ihtiyarlar yapabilse” fikrinden hareketle gençlerimizin kendi cevherlerini fark etmeleri için gayret sarfedilmeli, manevî değerlerimizden taviz vermeden onları geleceğin modern dünyasının şartlarına göre yetiştirmeliyiz. Arif Nihat Asya’nın “Fetih Marşı”ndan bir bölümle gençlerimize seslenmek istiyorum.
“Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın...
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini!
Göster, kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme- delikanlım- kendini!
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!”
Gençler gençliğinin, bizler de gençlerimizin kıymetini bilmeli, onlara kol kanat germeliyiz. Gençliğini ulvi gayeler uğrunda geçirip gençlik hazinesini boşa harcamayanlara selâm olsun.
Allah, yârınız, cennet diyarınız olsun, aziz kardeşlerim.
Ahmet Semih Torun - Habername