- Sesim çıkmaz kanım aksa
Kanım akmaz sesim çıksa
Bunun adı yaşamaksa
Gemileri yakıyorum... Uğur IŞILAK.-
Gemileri yakmak önemli bir kavramdır. Kararlılık, azim ve başarmaya odaklanmış bir hareket tarzını, kellesi koltukta olacak şekilde bir adanmış yiğit tavrını ortaya kor, dosta düşmana açıkça ifade eder.
Gemilerin yakılması olayı bir simge olarak Büyük İslam Mücahidi ve komutanı Tarık Bin Ziyad'ın Kuzey Afrika'dan o gün müslümanlarca Endülüs denilen İspanya kıyısına çıktıktan sonra yaptığı çok anlamlı hareketi akla getirir. Bugün Cebel-i Tarık denen boğaza da bu yiğit insanın adıyla işaret ediyoruz.
Tarık Bin Ziyad, 12 bin kişilik bir kuvvetle 711 tarihinde gemilerle karşı kıyıya çıkar. Geri dönüşü ve yenilmeyi düşünmediğini, her tehlikeyi göze aldığını yanındakilere en veciz şekilde anlatmak için en önce kendilerini oraya taşımış olan gemilerini yakmıştır.
Avrupa’ya yayılmak amacıyla Berberi askerlerden oluşan bir ordu hazırlaması için Kuzey Afrika valisi Nuseyr oğlu Musa, Ziyad’ın oğlu Tarık’ı görevlendirdi. Tarık 12 bin kişilik bir ordu hazırlayıp, gemilere bindiler. Yıl 711 ve hedef Ispanya'nın güney sahilleri idi.
Tarık Bin Ziyad gemide şu duada bulunuyor;
''Bindik katranlanmış gemilere, Allah nefislerimizi, mallarımızı ve ailelerimizi cennet karşılığı bizden alır...Bu uğurda bir şey istersek kolaylaşsın bize, hiç aldırmayız kanlarımızın akıp gittiğine, şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye...''
Tarık Bin Ziyad Ispanya’nın güney sahilindeki bir dağa ulaştı ve oraya Tarık Dağı adını verdi (Cebelitarık).
O dönemlerde o bölgede kökenleri German ırkına dayanan , Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı yağmalayan Batı Gotları (Vizigotlar) adlı bir kavim hüküm sürmekteydi. Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi. Tarık’ın ordusu ile bu bölgeye geldiği haberini alan Vizigotlar sayıca daha üstün olan ordularını onların üzerine doğru sürdü. Çarpışma yaklaşıyor ve gerilim yükseliyordu. İşte bu noktada Tarık askerlerinin zoru görünce kaçmasını önlemek maksadıyla, oraya gelmek için kullandıkları tüm gemileri ateşe verdi. Askerlerine;
“Artık bizim için geri dönmek olanaksızdır. Önünüz düşman, arkanız deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız yok. Canınızı kılıçlarınızla kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Kısa bir süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz. Ben düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem zafere ulaşana ya da şehit olana dek savaşın”.
Bu komutanın yüce, erdemli,soylu tavrı kendisinden sonra gelenleri de etkilemiş ve günümüze kadar güzel bir örnek olarak hatırlanmasını sağlamıştır.
Malazgirt'te Türkmen Başbuğu Selçuklu Sultanı Alparslan'ın savunma silahı olan kalkanı elden atıp kefenlik beyaz elbisesiyle yalın kılınç öne, ileriye atılması, ölümü göze aldığının en kesin görüntüsünü sergilemesi ve böylece heyecanlandırdığı askerlerini zafere ulaştırması Tarık benzeri bir harekettir.
Gerek kendi tarihimizde, gerekse dünya tarihinde gemileri yakıcı hareketlerle başarıya yönelmiş pek çok örnek vardır.
Napolyon'un Elbe Adasından kaçırıldıktan sonra Paris'e girmesini engellemek için yoluna çıkarılan askerlere bağrını açarak ''ya vurun, ya da sizi yine zaferden zafere koşturacak imparatorunuzun sadık askeri olun!'' demesi ve katledilmek yerine itaate kavuşması eşdeğer bir gözü karalıktır.
Siyaset tarzının farklılığından dolayı şehzade Yavuz Sultan Selim'in, babası Sultan II. Beyazıt'a karşı giriştiği darbe teşebbüsü akamete uğradığı halde, yeniçerilerin nazarında sevgi ve hayranlık uyandırdığı için ikinci denemesinde başarıya ulaşmasını sağlamıştır.
Çanakkale Savaşlarının ünlü komutanı Mustafa Kemal Paşa da, İstanbul Hükümetinin sadrazamı Damat Ferit Paşa'nın dön emrini dinlemeyerek askerlik üniformasından soyunmasıyla tam bir geri dönüş yolunu kapatmak demek olan bir çeşit asice hareket tarzını benimsemiştir. Fedakarlığı ona önce Erzurum Kongresi Başkanlığını, ardından Sivas Kongresi Başkanlığını ve nihayet Ankara'daki kendi topladığı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yolunu açmıştır.
Geçmişte ve şimdi siyasi hayatımızda gemileri yakmaya kalkışanları çok gördük. Bazen pazara kadar değil, mezara kadar birliktelik için saf değiştirenlerin rüzgar gülü gibi çark ettiklerine çok tanık olduk. Kimin ne adına kendi gemisini ve geçmişini yaktığı muamma olmaktan uzak bir konudur. Fakat yüce bir adanmışlık duygusu taşımadan bencil emeller için rizikosuz şekilde, dünkü kabullerini enayilik görerek sağa sola savrulanların toplum nezdinde değer görüyor olması çok acınacak bir haldir.
Erdem adına, ülkü uğruna, kutsallar hürmetine hiç bir fedakarlık göstermeyenlerin gemileri yaktığından bahsetmesi pespayeliktir, bütün geçmişteki gözüpek kahramanlara hakarettir.
Bunu böyle değerlendiriyor ve bu yüzden şu serzenişle noktalıyorum:
Murat, varmaksa ileri,
Tarık'ça yak gemileri!...
Giden elbet dönmez geri,
Gittiğini bilmedikçe,
Hatırına gelmedikçe...