Biz Türkler heyecanlı milletiz. Asya milletlerinin duyguları akıllarından baha baskındır. Köken ve kültür olarak Asyalı bir millet olan biz Türkler diğer “kıtadaşlarımızdan” ’ bir tık daha heyecanlı bir tık daha duygusalız. Çünkü bizler asırlardır aynı zamanda Akdeniz İkliminde yaşamaktayız.
Bu huyumuzu İstiklal Şairimiz M.Akif, şu mısralarında ne güzel anlatır:
“…Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!..."
Aklı ve bilimi önceleyen Batı Kültürü ile Vicdanı ve merhameti öncelikli değer sayan İslam/şark kültürü arasındaki fark bu şiirde güzel yansıtılmış.
Bu fark günlük hayattada ayan beyan görünür. Batı şehirlerinin herhangi birinde yere düşen, yaralanan, zor durumda olan bir insana Batılı direk yardım etmez. Ya açar telefonu ilgili kuruma haber verir veya hiçbir şey yokmuş gibi çeker gider. Biz de ise hemen herkes yardıma koşar, ambulans, polis çağırır, bizzat yardım etmek için her şeyi yapar (bazen de bilmeden zarara verir)
Batı medeniyetinde kanayan bir yara gören corç veya mary’nin ne ciğeri yanar, ne onu dindirmek için çifte kamçı yer. Aklı ve bilimi önceleyen Maykıl, “ yara varsa doktor baksın, haksızlık varsa polis gelsin “ der. Yanlış bir tavır mı? Kendi kültürlerine göre tutarlı bir davranış. (Batı medeniyeti= Bilim+akıl+ madde; İslam kültürü= Merhamet+duygu+vicdan) Bu kültürlerin ikisini de yaşayan, ikisini de müşahede den Merhume Alev Alatlı şöyle demişti: “ “Aydınlanma kutbundan” Merhamet Kutbuna” hicret ettim. Keşke bu iki kutbun iyi ve güzel bir sentezi yapılsa.
Bu girişten sonra esas konumuza başlığa dönecek olursak; genelde Müslümanların özelde biz Türklerin duygu ile akıl arasında nasıl bocaladığımızı iki misal ile açıklamak istiyorum. Bu iki hadiseden birincisi Gazze Katliamı: Gazze’de İsrail’in zulmünün başladığı günden beri etrafımda İnsanların büyük bir çoğunluğu gerçekten çok üzgün ve kızgınlar. Gazzelilere yardım için çırpınıyorlar, onlara dua ediyorlar, yöneticilere ve İslam dünyasına karşı da çok kızgınlsar . Ne güzel bir durum değil mi ? Vicdanın, merhametin, iyiliğin yansıması bu haller. “Bana fırsat verin, beni gönderin Gazze'ye İsrail’e karşı savaşayım, masum çocuklar için canımı vereyim” diyen bu insana şu teklifi yapınca kabul etmiyor; “Hacım sen yaşlısın, gidemezsin gitsen de bir faydan olmaz. Onun yerine Filistinlilere yaptığın duaları artır, ibadetleri çoğalt, camiye 4 vakit gidiyorsan onu beş vakit yap, mitinglere katıl, Kızılay, Diyanet, Vakfı, Afad başta olmak üzere yardım kuruluşlarına para yardımı yap…” deyince duraksıyor. (Tabi duraksamayıp çok güzel yardım yapanlarda çok Allah'a şükür ) İşte bu davranış düşünce ve duygularımızın hakikatini ortaya çıkarıyor. Malını, parasını, zamanını veremeyen canını verebilir mi? Kişinin bu konuda samimi olup olmadığını bir kendi bir de Allah bilir. Bunu ölçmenin yolu ise, “ yapabileceğini yapıyor mu yapmıyor mu?” sorusunun cevabında gizlidir. Canımızdan önce zamanımızı malımızı ve paramızı verebiliyorsak niyetimiz samimi demektir ki, o zaman Gazze’ye gitmeden GAZİ olabiliriz.
Hac, Umre meselesi de böyle. Maşallah milletimiz Hacca, umreye gitmeyi çok istiyor, ne için? Hem sevap kazanmak hem de o kutsal beldeleri görmek için. Allah Teala herkese maddi imkan vermemiş. Veya kişinin maddi imkânı var ama sağlık durumu el vermiyor ve bu yüzden gidemiyor. O zaman ne yapacağız? Allah’ımız hem adil hem merhametlidir. Rabbimiz zaten insanlara zenginliği kendisinin verdiğini söylüyor. E, bize zenginlik(sağlık) vermediyse biz Hac ve Umre sevabı kazanamayacak mıyız…? Tabii ki kazanacağız.
KİM SABAH NAMAZINI CEMAATLE KILAR…
Son günlerde Akra Radyosundan bir Hadis-İ Şerif sıkça tekrarlanıyor: “Kim, sabah namazını cemaat ile kılar sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah'ı zikrederse, sonra da iki rekat namaz kılarsa, ona tam bir hac ve umre sevabı verilir. “ Bu büyük ve çok kârlı müjdeyi kim veriyor? Peygamberimiz Hz Muhammed (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) veriyor. Bizim din anlayışımıza göre Peygamberimizin sözleri Vahyi Ğayri Metluvdur, bir nevi ayettir yani. Ne büyük bir müjde değil mi? Bu müjde karşısında ,”Allah’ım param yok sıhhatim yok veya hepsi var ama kurada çıkmıyor ...” Diye hayıflanan Müminler bu özlemlerinde samimi iseler, bu hadis-i Şerife göre hareket ederek( para harcamadan, emek harcamadan, yorulmadan, uykusuz kalmadan…) her sabah bir hac ve umre sevabı alabilirler.
Yani Gazze’ye gitmeden Gazi, Mekke’ye gitmeden Hacı olunabiliyor. Ne büyük bir muştu ne kârlı bir müjde değil mi?