Tahammül edebildiğim kadar televizyon kanallarına bakıyor ve gazeteleri okuyorum. Gördüklerim ve duyduklarım beni şaşırtmıyor; çünki kurdun yavrusu kurt olur, ne ekersen onu biçersin. Bunları ektiler, tohum filizlendi, boy verdi şimdi de acı meyvasını veriyor.
Nedir bu acı meyva?
Yalancılık, iftira, abartma, tertip, tahrik, tahammülsüzlük ve milletin öz değerlerine karşı savaş
Yaşını başını almış bir gazeteci (tv habercisi) bir akşam hayretler ve korkular içinde şunları söylüyor: Bu AK Parti iktidara geldikten sonra radikal İslam canlanmaya başladı. İnsanlar selamlaşırken selamun aleyküm diyorlar, başlarını örten gençlerin sayısı çoğalıyor, camiler yapılıyor ve cemaat artıyor, dindarlara özgüven geldi
Daha genç bir başka tv. habercisi, açık öğretim lisesi imtihanlarına girenlerden bahsediyor.
Ama nasıl bahsediyor?
Başörtülü, çarşaflı ve sarıklı girdiler, daha vahimi bunlara kimse müdahale etmedi diyor.
Verdiği görüntülere bakıyoruz, yüzünü özellikle göstermediği, besbelli özel giydirilmiş bir takkeli genç, o kadar kalabalık içinde bir adet çarşaflı ve birçok başı örtülü veya açık bayanlar var. Sarıklı hiç yok, çarşaflı bir tane, ama abartı var, felaket tellallığı var, tahammülsüzlük var.
Diyeceksiniz ki,
Başörtüsü buralarda yasak, gazeteci de görevini yapıyor ve yasağın çiğnendiğini bildiriyor.
Bu gazeteciler, Türkiye'de, başta trafik suçları ve çevreyi kirletme olmak üzere yüzlerce yasak ihlalini haber konusu yapsalar ve bunların arasında dengeli olarak başörtüsü yasağını da verseler bir diyeceğim olmaz. İşleri güçleri Türkiye'de din hürriyetini kullanan müminleri takip etmek, bulamazlarsa icad (tertip) etmek, biri bin yaparak haber yaymak ve toplum içinde güvensizlik, endişe, nefret hasıl etmek.
Bunlar dine ve dindarlaşmaya karşı açılan medya savaşından birkaç örnek.
Bir de ideolojik amaç veya menfaat sebebiyle basını kullananlar var.
Birincisi için -evrensel ahlak kurallarına riayet edilirse- ahlaksızlık diyemem, ikincisi ise gerçekten iğrençtir, lanete müstehaktır. Ülke menfaati bir yana, patronların menfaati bir yana ve ikincisi için birincisi kolayca feda edilebilir.
Yağmur haberini vermek için bile yarı çıplak ve yağmurda ıslanan bir kadın resmi kullanan gazeteler ile yine kadın vücudunu pazarlayan televizyonlar hakkında söylenecek söz şudur:
Ayıptır, utanın, sizde hiç haya yok mu, bu kadınlara yazık değil mi, onların onuru yok mu, her şey para mı, menfaat mi, siz gazeteci misiniz teşhirci mi, yoksa pazarlayıcı mı?
Teselli bulduğum bir gelişme var; artık büyük halk kitlesi medyayı ciddiye almıyor. Tabii bu aynı zamanda üzülmemiz gereken bir gelişme!