MEHMET TEZKAN: Kentin favori mekânlarından Haşim Usta Lokantası’nda yediği yemeklerin tam listesini yazarak gazeteci milletinin Haşim Usta’ya akın etmesine neden oldu. Tabii yemeği fazla kaçıranların hışmına uğramaktan da kurtulamadı.
İSMAİL KÜÇÜKKAYA: BDP’lilerle uzaktan temas, bakanlarla yakından temas kurmayı tercih etti. Tercihinin nedenini ise şöyle açıkladı: “Ben aşırı uçların değil merkezin adamıyım”.
FEHMİ KORU: Kara güneş gözlükleriyle hayli asosyal görünüyordu. Uzakta durdu, kulislere dalmadı. Kendini sadece yerel tatlara açtı, o kadar... Bir derdi vardı ama neydi, bilinemedi.
MEHMET ALTAN: Diyarbakır’ın popüler ismi... Rahat, esnek, uyumlu, sıcakkanlı ve sevecen bir portre çizdi. Ahaliden yakın ilgi gördü. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyenlere karşı hayli nazikti.
NURAY MERT: Diyarbakır’da nereden ne alınır, nerede ne yenir, en alengirli poşular nerede satılır konusunda uzmanlaşmış. Kentteki çevresinin genişliği de dikkatlerden kaçmadı. Bir tür ev sahibi gibiydi.
SEDAT ERGİN: Gündüzleri yeniyetme bir muhabir gibi çalıştı, akşamüstleri bir diplomat gibi değerlendirmeler ve yorumlar yaptı, akşamları ise bir boşvermiş gibi eğlendi.
NAZLI ILICAK: Diyarbakır’ın alamet-i farikası olan aşırı misafirperverliğin yol açtığı izzet ve ikramdan en fazla nasibini alan gazeteci oldu. Girdiği her ortama kazandırdığı ağırlıkla dikkat çekti.
EMRE AKÖZ: Başbakan Erdoğan’ın uçağıyla Diyarbakır’a geldiği için, diğer gazetecilerin arasına karışmamaya özen gösterdi. Fazla vakti yoktu. Başbakan’la geldi, Başbakan’la gitti. Ancak kendisini yakından tanıyanlar, “Bizim bildiğimiz Aköz, ne yapıp edip Kaburgacı Selim Usta’ya uğrayacak bir zaman yaratmıştır” dediler.
HADİ ULUENGİN: Başı mı ağrıyordu, midesi mi bulanıyordu, tam anlayamadım. Ama mutsuzdu. Vücut dili, “Benim burada ne işim var” diyordu. İstasyon Meydanı’nda bir tür “yabancılaştırma efekti” gibi dolaşıyordu.
BALÇİÇEK PAMİR: Yerel renkler taşıyan bir kıyafetle çıktı televizyon programına... Çiğköfteli, Kürtçe türkülü bir program yaptı... Bu açıdan kıskançlık yarattı. Kendisine oybirliğiyle “Diyarbakır’ın tadını en fazla çıkaran gazeteci unvanı” verildi.
ASLI AYDINTAŞBAŞ: Ece Temelkuran içinde her daim taşkın duygularla dolu bir “Kürt coşkusu” taşıyor. Bizim Aslı Aydıntanbaş ise içinde her daim akıl, fikir ve gözlem dolu bir “Kürt coşkusu” taşır. Diyarbakır’ın geçmişini de gayet iyi bildiğinden kentle ilgili en doğru ve kapsamlı analizleri o yaptı.
YAVUZ OĞHAN: Hem CNN Türk’ün tüm yayınlarını idare etti, hem de Diyarbakır’ın tadını çıkardı. Hem canlı bağlantılara katılarak analizler yaptı, hem de sosyalleşti. Bize de “Hepsine nasıl vakit buluyor” diye sormak düştü.
ŞAHİN ALPAY: Kentin görünür alanlarından ziyade görünmeyen alanlarında faaliyet gösterdi. Bu nedenle kendisini dönüş uçağında görenler, “Şahin Alpay da Diyarbakır’daymış” diyerek şaşkınlıklarını gizleyemediler.
AK Parti’de CHP hakkında iki görüş
RESMİ GÖRÜŞ: CHP ister faşist olsun, ister demokrat... Tayyip Erdoğan için hiç fark etmiyor. “Eski CHP/Yeni CHP” falan dinlemeden abanıyor CHP’ye... CHP kendisini yenilemiş, görüşlerini değişmiş, özgürlükçü çıkışlar yapmaya başlamış... Zerre kadar önemli değil Erdoğan için... Bugünün CHP’sinde vuracak bir şey bulamazsa ta İsmet Paşa’nın CHP’sine kadar gidebiliyor. Erdoğan’ın görüşü, AK Parti’nin “resmi görüş”ü sayıldığından, partiden hiç kimse kamu önünde bu görüşe aykırı bir görüş serdedemiyor.
GAYRİRESMİ GÖRÜŞ: Demokrat, özgürlükçü, yenilenmiş bir CHP’yi, hem AK Parti, hem de memleket için daha hayırlı gören AK Partililer de var. Hem de azımsanmayacak kadar. Fakat “resmi görüş”e ters düşmemek ya da Erdoğan’ın gazabına maruz kalmamak için kamu önünde bu görüşlerini açıklamıyorlar. Sadece fısıltı halinde, “Adımı sakın verme” ricasıyla konuşuyorlar. Diyorlar ki: “Yeni CHP’ye neden vuruyoruz, anlamak mümkün değil”.
İzmir ile Diyarbakır’ın benzer tarafları
İkisinde de hayat yavaş akıyor.
İkisi de bir parça inatçı.
İkisi de ehli keyif...
İkisi de 24 saat yaşıyor.
İkisi de eğlenceye açık.
İkisi de “farklı” olmaktan hoşlanıyor.
İkisi de kendine özgü.
İkisi de kadim...
İkisinde de kadınlar ön planda...
İkisi de kendine ait semboller konusunda tutucu...
İskenderpaşa diye bir cemaat kalmamıştır
NECMETTİN Erbakan’ın, Turgut ve Korkut Özal kardeşlerin müntesibi oldukları, bir dönemin çok güçlü ve çok etkili cemaatiydi İskenderpaşa Cemaati...
Bu cemaat, bugün için eski gücünü ve etkisini tamamen kaybetmiş durumda.
Peki nasıl oldu da böyle oldu?
Başka cemaatler, güçlerine güç katarlarken...
İskenderpaşa cemaati neden geriledi?
Gerileme süreci şöyle işledi:
- Tarikatın başındaki Mehmet Zahid Kotku’nun vefatının ardından tarikatın başına Kotku’nun damadı Prof. Esad Coşan geçti.
Esad Coşan, bir süre cemaati bir arada tutmayı başardı.
Ancak Esad Coşan ile Erbakan arasında çıkan iktidar mücadelesi, cemaatten kopuşlara neden oldu.
İhtilaf giderilemeyince kopuşlar daha da arttı.
Bu arada Refah Partisi’nin güç kazanması, Esad Coşan’ı dikkat merkezi olmaktan uzaklaştırdı.
Esad Coşan, bu süreçte Muhsin Yazıcıoğlu’nun Büyük Birlik Partisi’ne yaklaştı.
Esad Coşan, 28 Şubat baskılarından bunalarak Avustralya’ya göç etti. Orada geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Zaten güç kaybetmiş cemaatin başına Esad Coşan’ın ray-ban gözlüklü oğlu Nureddin Coşan geçti.
Cemaat önderliğinin saltanat gibi babadan oğla geçmesi, İslami çevrelerde yoğun eleştirilere neden oldu.
Cemaat resmen dağıldı, Nureddin Coşan sadece cemaatin şirketlerini yöneten bir şirket yöneticisi durumuna düştü.
Nureddin Coşan bir ara “Sağduyusu Partisi” diye bir parti kurdu ama bu maceranın da sonu gelmedi.
Önceki gün bir dostum haber verdi: Nureddin Coşan, cemaatin internet sitesinde AK Parti karşıtı zehir zemberek bir bildiri yayınlamış.
Açtım, okudum.
AK Parti’ye vuran, oyların MHP’ye verilmesini talep eden bir bildiriydi bu.
“Değerli kardeşim aklını kullan” başlığıyla yayınlanan bildiri, gerekçelerini açıklayamayan tuhaf bir bildiriydi.
Bildiride aşikâr olan tek husus, “AK Par-ti’den uzaklaş/MHP’ye yaklaş” emriydi.
“İskenderpaşa Cemaati” olgusundan haberdar olmayan çevrelere sesleniyorum:
İktidar karşıtıysanız boşuna heyecanlanmayın, iktidar yanlısıysanız boşuna telaşa kapılmayın!
Çünkü ortada “İskenderpaşa” diye bir cemaat kalmadı.
Nureddin Coşan’ın toplumsal etkisi, İnan Kıraç’ın etkisinden bile daha azdır.
Yani...
Bu bildiriye “ortalığı karıştıracak, düzeni bozacak” bir bildiri muamelesi yapılmazsa, en azından komik duruma düşülmemiş olur.