Bir avuç azınlık sabahlara kadar tavernalarda, diskoteklerde kâm alıyorlar dünyadan, gönüllerince tepine, tepine eğleniyorlar. Bir kaç Batı enstrümanı ve bir popçu buldular mı karşılarında kendilerinden geçiyor, adeta çılgınlara dönüyor, saçlarını, başlarını yoluyorlar, kız erkek kucak kucağa.
Benim açımdan baktığımda gözlerime, dinlediğimde kulaklarıma yazık olacağını düşündüğüm bu tablo, anlaşılan birilerinin, azınlıkta olsa, çoğunlukta olsa hoşuna gitmekte. Bunun adına da modernist, çağdaş, ilerici, laik falan, filan deniliyor. Eh, ne yapalım elin uşağı seviyor ve hoşlanıyor ki, gidiyor, eğleniyor. Beni hiç ilgilendirmez diye düşünüyorum. Zararı da karı da kendisine aittir. Bu işin ahıret boyutu düşünüldüğünde o insanlar için bana sadece üzülmek düşer.
Fakat, iki inanan insan bir araya gelse de Kuran okusalar, üstelik ıssız, sessiz kendi evinin bir köşesinde de olsa, Laikçileri o kadar rahatsız ediyor ki, böyle bir manzarayı görmeye hiç tahammülleri yok, duymaları bile onları çileden çıkarıyor. Bu tablonun sahipleri hemen coplansın, kodeslere tıkılsın istiyorlar. Yahu arkadaşım, bu kadar kudurmak niye, hem o insanların sana bir zararı yok, hem de onlar bir mutluluk yolu bulmuşlar ne güzel işte, senin eğlendiğin gibi onlar da kendilerince eğleniyorlar. Ancak, sana ve senin gibi düşünen insanlara elleriyle, dilleriyle saldırıyor veya hakaret ediyorlarsa, dağ başında değiliz ya, burası bir devlet. Müdahale edecek polisi, savcısı, hakimi vs. ilgili kurumları mevcuttur. Gel gör ki, siz maşaallah bu kurumlara taş çıkartıyorsunuz. O utanmaz, Allah’tan korkmaz basın ve yayınınızla öyle vicdansız copluyor, öyle insafsız yargılıyorsunuz ki, polis ve savcıya düşen vazife, sadece mevtaları cenaze işlerine teslim etmek oluyor. Sen, devlet olarak zaten doğru dürüst ekmek vermiyorsun, aş vermiyorsun, adama dünyayı dar etmişsin. Bu yetmiyor, cehenneme de beraber gitmek için sıkıştırıp duruyorsun.
Bakınız, sözümü uzatmadan bir unutulmaz misal anlatıp meseleyi Allah’a havale edeceğim. Bu misal bağnaz laikçilerin, Müslümanlar hakkında ne kadar tehlikeli düşünceler besleyip, büyüttüklerini, sonra da bu düşüncelerle Müslümanları nasıl boğma arzusunda olduklarını gösterecektir.
Daha bir kaç gün önce Kayseri den İstanbul’a gelecektim, İlçemizin küçük terminalinde minibüsün kalkmasını bekliyorum. Beni Kayseri’ye kadar getirecek minibüsün şoförü etrafındaki bekleyenlere, geçtiğimiz ay içerisinde İstanbul’da vefat eden muhterem bir zatın cenazesine O zatı sevenleri nasıl yetiştirdiğini anlatıyor. Daha adamcağız sözünü bile tamamlamamıştı ki, dinleyenlerden birisi; “ben olsaydım, o yobaz köpekleri vallahi, billahi Boğaz köprüsünden aşağı atardım” dedi. Hemen müdahale ettim;” arkadaşım bu canice saldırmak niye söyler misin?” Dedi ki;”biz bu memlekette Atatürk’ü sevmeyenlere hayat hakkı tanımayacağız.” Bu cümle beni şok etti. Sadece,” Ben doktorum, görünüşün pek hayra alamet değil, şu anda da Kayseri’ye gidiyoruz, minibüsten iner inmez doğru bir Psikiyatrist’e gidersen iyi olur,” diyebildim. O, Kayseri’ye gelinceye kadar çok şeyler homurdandı. Fakat konuşmamaya, cevap vermemeye kararlıydım. Çünkü, fanatik ve cahil bir laikti. Bu iki kelime(fanatik-cahil) hangi düşünce ve ideolojik gurupta bulunursa bulunsun, o zümreyi, o toplumu kısırlaştırıyor, çirkinleştiriyor ve bitiriyor. O kimsede de aynen bu durumu fark ettim. Yalnızlık, bitmiş ve tükenmişlik hakimdi. Sanki panik içinde son saldırışlarıydı.
Görüyorsunuz, kimin kimi ve neyi seveceğine insanın kendisi değil başkaları karar veriyor. Hem de siz kimi ve neyi sevdiğinizi ilan etmeseniz dahi. Bu tür dayatmalar ve zorbalıklardan benim Türkiye’mde kimler nasibini almadı ki. Öğrenciler, öğretim görevlileri, sermayedarlar, meclis çatısı altındaki bazı partiler, canını ortaya koyarak vatanı korumaya çalışan asker ve polisler, işçi ve memurlar, bir kısım sivil toplum örgütleri, bazı medya mensupları vs. tüm millet bir avuç azınlığın elinde ancak eza ve cefa görmekte.
Allah (c.c.) aşkına Laiklik adına, çağdaşlık adına şu güzelim memleketi 70-80 yılda getirip bıraktığınız yere bir bakın. Baksanız ne olacak, utanacak mısınız, bir çamur yığınının içine sapladığınızı göremeyecek kadar kör, bir eliniz yağda, öbür eliniz balda olduğu için, yoklasanız da çamurun içinde olduğunuzu anlayamayacak kadar kısmi felç olmuşunuz, farkında değilsiniz.
Bu nezih vatan bunu hak etmedi. Uğraşacağınız sahayı şaşırmış, deli gibi onun başörtüsüyle, bunun sakalıyla, öbürünün bıyığıyla uğraşarak mesainizi dolduruyorsunuz maşaallah.
Ben Dişhekimi’yim istatistik tutuyorum. Benim Türkiye’mde 50 yaşında ağzında dişi eksik olmayan insan parmakla gösterecek kadar az. Bu insanların suçu-günahı ne? Bırakın dişi, bir insanın bir kıymet ifade ettiğini fark edememiş Laikçe ve garipçe bir anlayış. Sanki devlet ortada yok, her fert kendi el yordamı ile adeta çırpınarak, yırtınarak, bilgisi ve becerisi ile ayrıca biri birinden görerek yol kat ediyor. Eğiten, bilgilendiren, yetiştiren sonra da bu kıymetin kadrini bilen devlet isteriz, bu bizim en tabii hakkımızdır. Adamın yaşı 30, ağzı şimdiden mezarlığa dönmüş. Siz eğiteceksiniz beyler, bırakın şu hayali suçlarla vakit öldürmeyi de önünüze bakıp devlet gibi devlet olun lütfen. Hayali suçlar üretip(Atatürk sevgiciği gibi) halkını öldürme planları hazırlayan devlet de M.Ö. önce bile yoktu. İşte, bırakın Türk halkını, Cihana rezil ettiniz bizi. 70- 80 yıl bu böyle devam etti.
Türkiyenin batısında durum böyle de doğusunda farklı mıydı sanıyorsunuz? Doğuda da onlarca yıldır ırk illeti ile hareket ettiniz ve oradaki kardeşlerimizi mağdur ettiniz.Tabi ki bir aksülamel olacaktı. Orada da yapılan zulüm karşısında, bizler gibi işi Allah’a havale eden insanlar bulamadınız karşınızda. Çoğunluk cahil bırakılmış ve kuvvete kuvvetle müdahale etmeye başladılar. Hele bir de dış ve iç destekler bulunca PKK gibi terörist bir örgüt ayakta kalmayı başardı. Lâik yobazlar bu sizin başarınızdı. Evet, onların yıllardır ayakta kalmaları ve güçlenmeleri sizin Ergenekon’unuzun başarısıydı.
“Hazerde sefer hazırlığı” anlayışını yıkmış, kendilerince Müslüman halka zulüm aracı olarak Lâiklik paravanasını bulmuşlardı. Köpeklerin her türlüsünü yetiştiriyorlardı ama, insanı kurtaranı hariçti. Okullarında her türden insan yetişiyordu ama, Allah’tan korkmayı bilen hariçti. Herkes subay olabilirdi ama, namaz kılan hariçti. Hatta ve hatta herkes ticaret yapabilir, holdingler kurabilir ama, mürteci damgası vurdukları hariçti. Bu damgayı yiyen Vakıflar, Dernekler, sivil toplum kuruluşları üvey evlattı, ara sıra tokatlanmalıydı.
Allah için söyler misiniz, bizlerle uğraşmaktan, bizleri düşman görmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Bizler hır-gür etmekten hoşlanan insanlar değiliz. Müslüman her bulunduğu yerde Rahmet dağıtan, mütemadiyen bütün insanlığın hayrını dileyen bir yapıya sahiptir. Bizleri olduğumuz gibi ne zaman kabulleneceksiniz. Kabullenmek ve kabul etmek mecburiyetindesiniz. Bu vatanda arkadaşça yaşamanın tek yolu da bu değil mi?
Birazcık insafınız varsa, şu akıp giden kanlar için içiniz sızlamalı. Ciğerleri yanan anaların feryatlarını duymalısınız. Ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Ey lâik yobazlar, hanginizin bir oğulcuğu doğuda asker oldu? Hanginizin evine şahadet haberi geldi? Fakat, bu böyle gitmeyecek inşallah.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, bütün aile efradına sıhhat, afiyet ve hayırlı ömürler diliyorum.
Abdülkerim Dişsöken