Obama geldi gitti de ne değişti? Ya da Bush'un politikası ile, Obama'nın politikası arasında ne fark var?
Kabul etmek gerekir ki, Obama'nın menejerleri onu iyi hazırlamışlar. Ayrıca, Obama'nın kişiliği de sevecen gözükmeye çok müsâit bir nitelik taşıyor.
Bush'un "Kör kör parmağım gözüne" dercesine gaddarâne yaklaşım tarzı. Meselâ bu bir Haçlı savaşıdır, biz varız, bizim karşımızda olanlar vardır, şeklinde, bütün dünyayı iki hasım cephe halinde tanımlaması, Büyük Ortadoğu'da mevcut, "İslâm ülkelerinin "Siyâsi Haritasını mutlaka değiştireceğiz" şeklinde deyişleri ve ilâveten haklı bir gerekçe olmadığı halde Irak'ı işgal ederek iki milyona yakın Müslümanın ölümüne sebep olması neticesinde, yaptığı maddî ve mânevi tahribatın, nefret uyandıran anılarını, İslâm âleminin ve dünya kamuoyunun zihinlerinden silebilmek için, ilk iş olarak Obama'nın ziyaretlerine, Türkiye'den başlaması icab ediyordu. Bu işi Obama başarıyla gerçekleştirmiştir.
Obama'nın neş'eli tavırları hatta zaman zaman şova dönüşen çıkışları, Tayyib Bey'i, kolundan tutarak kendine çekip ona sarılmak gibi davranışları elbette etkili olmuştur.
Gözüken odur ki bu yaklaşımlar bir barış taarruzudur. ABD'nin bundan sonra yapmayı düşündüğü uygulamaların başarılı olması için Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Ayrıca bu yakınlaşma sonucunda, bizden almak istediği önemli tavizler mevcuttur ama:
Bu duygusal davranışlar karşısında etkiye kapılarak, keyfimizden ve sevincimizden dört köşe olmamız gerekmez. Tam tersine ihtiyatlı olmamız gerekir.
Merhûm Ziyâ Paşa "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" mısralarıyla bu kabil davranışlar karşısında uyanık olmamız gerektiğine işaret ediyor. Obama'nın TBMM'de yaptığı konuşmalar kamuoyumuzu heyecanlandırmış olabilir. Ama devletimizi temsil eden yetkililerin, böylesine geçici tesirlere asla kapılmamaları gerekir.
Mesela, ABD bizden kapalı olan Ermenistan sınırımızın açılmasını isteyebilir. Bu sebepten Sayın Gül'ün, sanki ön hazırlık yapıyormuş gibi, bir futbol maçını izlemek bahanesiyle kalkıp Ermenistan'a gitmesi, Millî menfaatlarımız bakımından apolitik olmuştur.
Yine Sayın Gül'ün Irak'a giderek (ABD-İsrail) ikilisi tarafından Barzani tarafından kurdurulan korsan devleti tanıyacak yaklaşımlarda bulunması da isabetsizdir. ABD-İsrail ikilisi, bizim güneydoğumuzu karıştırmak için bu yapay devleti geliştirmiştir. Şimdi bize diyorlar ki, bu yapay devlete dokunmayın, gidin, sivrisinekleri yakalamak kabilinden PKK ile uğraşın biz size yardım edelim. Oysa ki bu aldatıcı teklifler elimizin tersiyle itilecek derecede tehlikeli tekliflerdir.
Gerçek şudur ki ABD'nin İslâm âlemine karşı beslediği emperyalist emeller asla değişmemiştir.
Obama bir kurnazlık yaparak, Bush'un, ahmakça politikalarından vazgeçerek, yapacağı işleri kitabına uydurarak yapmak istiyor. Mesela Irak'tan asker çekiyor, Afganistan'a asker yığınağı yapmak istiyor.
Yâni başka bir deyişle, İslâm ülkelerine karşı savaştan vazgeçmiyor, sadece savaşı, Afganistan'a ve Pakistan'a taşımak istiyor.
Pakistan Başbakanı, dün bu girişime itiraz etti. Obama' ya siz bize lojistik destek sağlayın, biz size muhtaç olmadan Pakistan'daki asayişi sağlarız dedi. Bizi işgal etmekten vazgeçin demeye getirdi. Ama göreceksiniz bu teklif Obama tarafından kabul edilmeyecektir.
Obama'nın yaptığı başka bir kurnazlık ise, NATO'yu kullanarak, ABD'yi ikinci plana almak ve kamufle etmektir. ABD, NATO'yu bir haçlı ordusu gibi İslâm âlemine karşı kullanacaktır, başka bir tabirle "MAŞA DURURKEN ELİNİ YAKMAYACAKTIR.
Obama TBMM'de yaptığı konuşmada, Büyük Ortadoğu Projesi'nden hiç bahsetmemiştir. Ama bu tavır, projeden vazgeçtiği manasına gelmez. Obama Bush gibi "Biz bütün İslâm ülkelerinin siyasi haritasını değiştireceğiz" demiyor. Ama savaşı Afganistan'a ve Pakistan'a taşıyarak, yine de BOP'un bir kâresini NATO eliyle gerçekleştirmek istiyor. Diğer İslâm ülkelerine yapacağını gizlemiş oluyor.
Obama'nın, Rasmussen'in ille de NATO Genel Sekreterliği'ne getirilmesini istemesinde bir hikmet vardır. Çünkü Rasmussen fanatik bir islâm düşmanıdır. Peygamber Efendimiz'in aleyhinde yayınlanan hakaretamiz karikatürleri tasvib etmiştir. Buna ilaveten, böylece PKK'nın Danimarka'da açtığı ROJ TV'nin yayınlarına destek vermiştir.
Aklımızı başımıza alalım. Dış politikada, hele hele millî menfaatlerimizin korunması gibi hâyâti meselelerde, Obama'nın planlamış olduğu barış taarruzunun etkisinde kalmayalım.
Bush, siyâsi saldırılarını, işgallerini narkozsuz ameliyat yapar gibi gerçekleştiriyordu. Obama ise etkili narkozlar tatbik ederek BOP'u gerçekleştirmek istiyor. İki liderin farkı işte burada...
Bu gerçeklerin ışığı altında değerlendirilecek olursa, Rasmussen'e karşı Başbakan'ın yaptığı vetoda geri adım atmaması gerekirdi. Bu geri adım atış dahi tarihi bir hatadır. Zira Rasmussen'in yönetiminde NATOtam anlamıyla bir haçlı ordusuna dönüştürülebilir.
Yukarıda Merhum Ziya Paşa'nın:
"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" mısralarıyla uyarıda bulunmuştum. Merhumun diğer iki veciz uyarısını arzediyorum:
"Yumuşak huylu atın çiftesi pektir", diğeri
"Şîr'in (aslanın) cana kastetmesi gülerektir.
Evet: Duygusal jestler ve yaklaşımlar nazara alınmazsa
Garb cephesinde değişen birşey yoktur...
Kaynak: Milli Gazete