Kadim "Suriye ile İsrail çatışması" nı çözmek için arabuluculuk ve ev sahipliği yapabilen devlet...
Yıllardır topraklarında binlerce cana mal olmuş "terör ve terörle mücadele" cenderesinden çıkamamış devlettir.
Günlerini, "hükümet, ordu, yargı gerilimi" yle, birbirini protesto etmekten yorgun yetkilileriyle, kalbi damar sertliğinden muzdarip devlettir.
Yıllardır topraklarında binlerce cana mal olmuş "terör ve terörle mücadele" cenderesinden çıkamamış devlettir.
Günlerini, "hükümet, ordu, yargı gerilimi" yle, birbirini protesto etmekten yorgun yetkilileriyle, kalbi damar sertliğinden muzdarip devlettir.
Garabet şu ki...
İktidarı, "Dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan alabileceğini sanmak" la eleştiren, kınayan, Anayasa Mahkemesi'ndeki davayı etkileme hakkını kendinde gören Yüksek Yargı...
Anayasa'nın "Meclis'te değiştirilmesi" ne tavır alabildi.
Ama aynı Anayasa'nın...
1. Askeri darbe ile dilediği her şeyi yapabilme yetkisini kendinde görenlerce kotarıldığını;
2. Tartışmasız, siyasetsiz, partisiz, seçimsiz, Meclis'siz, yargı bağımsızlığının hiç olmadığı, özgür basın bulunmadığı, sıkıyönetim altında, içi görünür zarflarla, korku ve endişe ile idam ve işkence gölgesinde "halktan yetki" ile eskisini ilga ile değiştirilip yeniden yapıldığını;
Asla mesele etmemiş, "Bağımsız Yargı" adına asla sıkılmamış, ne o gün ne bugün asla tüm kalbiyle, tam bağımsızlık aşkıyla, tam hukuk sevdasıyla asla kınamamış.
Ne kişiler, ne kurumlar, ne organlar bunu yapmış.
En az 30, 40 yıllık "Yüksek" yargı ve hukuk insanları,bunları yapabilmiş bir gelenekten, kültürden, cesaretten, bağımsızlık ve hukuk tutkusundan gelmiş olsalardı...
Tarihimize o kayıtları cesaretle, dirayetle, samimiyetle, adaletle düşmüş olsalardı...
Kestikleri parmak da acımazdı.
Şimdi acıyor, için için acıyor, içimiz acıyor.
Karşı çıkar gibi oldukları şey, "Her türlü baskı, tahakküm, despotluk, dayatma, adaletsizlik, hukuksuzluk düzeni" değil.
"Keyfilik tehlikesi" ne karşı alternatif başka bir keyfilik.
"Baskı ve dayatma tehlikesi" ne karşı alternatif başka bir baskı ve dayatma menzili.
Hukuk ve adalet aranmıyor...
Hukuk ve adaleti birilerinin kendilerine yontma tehlikesinden bahsedilip hukuk ve adalet yontuluyor!
Meclis'teki "sosyal demokrat", "demokratik sol" lakaplı iki partinin, darbelere saygılı, Meclis'e ve halka saygısı kıt bir "geleneksel yargı" önyargısının arkasında şakşakçılık yapması da garabetin dik alası!
İktidarı, "Dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan alabileceğini sanmak" la eleştiren, kınayan, Anayasa Mahkemesi'ndeki davayı etkileme hakkını kendinde gören Yüksek Yargı...
Anayasa'nın "Meclis'te değiştirilmesi" ne tavır alabildi.
Ama aynı Anayasa'nın...
1. Askeri darbe ile dilediği her şeyi yapabilme yetkisini kendinde görenlerce kotarıldığını;
2. Tartışmasız, siyasetsiz, partisiz, seçimsiz, Meclis'siz, yargı bağımsızlığının hiç olmadığı, özgür basın bulunmadığı, sıkıyönetim altında, içi görünür zarflarla, korku ve endişe ile idam ve işkence gölgesinde "halktan yetki" ile eskisini ilga ile değiştirilip yeniden yapıldığını;
Asla mesele etmemiş, "Bağımsız Yargı" adına asla sıkılmamış, ne o gün ne bugün asla tüm kalbiyle, tam bağımsızlık aşkıyla, tam hukuk sevdasıyla asla kınamamış.
Ne kişiler, ne kurumlar, ne organlar bunu yapmış.
En az 30, 40 yıllık "Yüksek" yargı ve hukuk insanları,bunları yapabilmiş bir gelenekten, kültürden, cesaretten, bağımsızlık ve hukuk tutkusundan gelmiş olsalardı...
Tarihimize o kayıtları cesaretle, dirayetle, samimiyetle, adaletle düşmüş olsalardı...
Kestikleri parmak da acımazdı.
Şimdi acıyor, için için acıyor, içimiz acıyor.
Karşı çıkar gibi oldukları şey, "Her türlü baskı, tahakküm, despotluk, dayatma, adaletsizlik, hukuksuzluk düzeni" değil.
"Keyfilik tehlikesi" ne karşı alternatif başka bir keyfilik.
"Baskı ve dayatma tehlikesi" ne karşı alternatif başka bir baskı ve dayatma menzili.
Hukuk ve adalet aranmıyor...
Hukuk ve adaleti birilerinin kendilerine yontma tehlikesinden bahsedilip hukuk ve adalet yontuluyor!
Meclis'teki "sosyal demokrat", "demokratik sol" lakaplı iki partinin, darbelere saygılı, Meclis'e ve halka saygısı kıt bir "geleneksel yargı" önyargısının arkasında şakşakçılık yapması da garabetin dik alası!
Hukuk devleti ideali, şu Anayasa'da dahi mevcut, dayatma, baskı ve zümre egemenliğine karşı hükümler...
Sadece iktidara, iktidarlara...
Sadece açık darbe ve muhtıralara karşı değil...
Maalesef bizzat bir tür yargı ve hukuk zihniyetine karşı da korunmak zorunda.
Hukukun "adalet" ruhuna, vicdanına ve tarihi yolculuğuna saygılı bir hukuk insanı da...
Hukukun iğdiş edilmesinin mutlaka kendisini vuracağını bilen, hisseden vatandaş da...
Seçtiği, bulunduğu, karşı çıktığı taraflara göre "ikiyüzlülük" yapamaz.
İktidarın yargı bağımsızlığını gölgeleyen her eylemi karşısında da... Yüksek Yargı'nın onu içeriden, tepeden, buyrukla gölgeleyen mağrur ve tanrısal halleri önünde de.
"Yargı kararı olmadan" kimseyi suçlu ilan edemeyeceğini Yüksek Yargı da kabul etmeli.
"Yargı bağımsızlığı" na saygı duymayı Yüksek Yargı da kabul etmeli.
"Halktan yetki ile dilediğini yapamazsın" ilkesinin, "Yüksek Yargı mensubu statünle de dilediğini yapamaz, söyleyemezsin" diye geçerli olduğunu kabul etmeli.
Sadece iktidara, iktidarlara...
Sadece açık darbe ve muhtıralara karşı değil...
Maalesef bizzat bir tür yargı ve hukuk zihniyetine karşı da korunmak zorunda.
Hukukun "adalet" ruhuna, vicdanına ve tarihi yolculuğuna saygılı bir hukuk insanı da...
Hukukun iğdiş edilmesinin mutlaka kendisini vuracağını bilen, hisseden vatandaş da...
Seçtiği, bulunduğu, karşı çıktığı taraflara göre "ikiyüzlülük" yapamaz.
İktidarın yargı bağımsızlığını gölgeleyen her eylemi karşısında da... Yüksek Yargı'nın onu içeriden, tepeden, buyrukla gölgeleyen mağrur ve tanrısal halleri önünde de.
"Yargı kararı olmadan" kimseyi suçlu ilan edemeyeceğini Yüksek Yargı da kabul etmeli.
"Yargı bağımsızlığı" na saygı duymayı Yüksek Yargı da kabul etmeli.
"Halktan yetki ile dilediğini yapamazsın" ilkesinin, "Yüksek Yargı mensubu statünle de dilediğini yapamaz, söyleyemezsin" diye geçerli olduğunu kabul etmeli.
Bir garabet de şu ki...
Yüksek Yargı, iktidarı kuşatmaya çalışırken, müthiş bir zamanlama yapıyor.
Yıllar sonra işçilerin, memurların, çalışanların "toplumsal, ekonomik, siyasi muhalefet" halinde sokaklara, meydanlara indiği gün, "Kapatma davası."
"Tuzla simgesi" etrafında, iktidara karşı "ekonomik, toplumsal, siyasi muhalefet" kabardığı sırada, "Muhtıra fetvası".
Açıkçası; ya "muhtıra, müdahale, kapatma, darbe gibi devlet çözümleri" varken, iktidara karşı bile, "güvenilmez halkın demokratik ekonomik ve toplumsal muhalefeti" istenmiyor; ya da iktidara demokratik, toplumsal tepkiler "başka emellere alet edilmek, devletleştirilmek, derinleştirilmek" isteniyor!
Yüksek Yargı, iktidarı kuşatmaya çalışırken, müthiş bir zamanlama yapıyor.
Yıllar sonra işçilerin, memurların, çalışanların "toplumsal, ekonomik, siyasi muhalefet" halinde sokaklara, meydanlara indiği gün, "Kapatma davası."
"Tuzla simgesi" etrafında, iktidara karşı "ekonomik, toplumsal, siyasi muhalefet" kabardığı sırada, "Muhtıra fetvası".
Açıkçası; ya "muhtıra, müdahale, kapatma, darbe gibi devlet çözümleri" varken, iktidara karşı bile, "güvenilmez halkın demokratik ekonomik ve toplumsal muhalefeti" istenmiyor; ya da iktidara demokratik, toplumsal tepkiler "başka emellere alet edilmek, devletleştirilmek, derinleştirilmek" isteniyor!
Ters ile ders
Tuzla tersaneleri, turnusol gibi .
"Büyük medya"da büyük manşetin manasını anlatıyor.
"Büyük medya"da patron ile bir tür genel yayın yönetmeni zihniyetini anlatıyor.
"Büyük işadamı"nın, "sarı sendikacı"nın dünyasını anlatıyor.
"İktidar" ın, ötekiler gibi, daha ziyade kimden yana olduğunu anlatıyor.
"Piyasa"nın kural, vicdan, insanlık, hukuk, utanma gibi dertlerden hoşlanmadığını; dayatma ve işsizlikle tehdit serbestisine bayıldığını anlatıyor.
Ama demokratik toplumsal, ekonomik, siyasi dayanışma ve mücadelenin; hakkaniyetli, vicdanlı ve bağımsız gazeteciliğin manasını da anlatıyor.
"Büyük medya"da büyük manşetin manasını anlatıyor.
"Büyük medya"da patron ile bir tür genel yayın yönetmeni zihniyetini anlatıyor.
"Büyük işadamı"nın, "sarı sendikacı"nın dünyasını anlatıyor.
"İktidar" ın, ötekiler gibi, daha ziyade kimden yana olduğunu anlatıyor.
"Piyasa"nın kural, vicdan, insanlık, hukuk, utanma gibi dertlerden hoşlanmadığını; dayatma ve işsizlikle tehdit serbestisine bayıldığını anlatıyor.
Ama demokratik toplumsal, ekonomik, siyasi dayanışma ve mücadelenin; hakkaniyetli, vicdanlı ve bağımsız gazeteciliğin manasını da anlatıyor.