Raşid el-Gannûşî İhvan (Müslüman Kardeşler) kökenli bir islamcı liderdir. Tunus'ta iktidarda bulunan Nahda Hareketi Partisi'nin 9. Kurultayı'nda oyların yüzde 72'sini alarak başkanlığa seçilmiştir.
Gannûşî'nin laik demokrasiden yana olduğu ve dolayısıyla Tunus'un rejiminin de bu mahiyette olacağı şeklinde iddialar ve yorumlar var. Bunların yanlış anlamaya dayandığı kanaatindeyim ve bu kanaatimi onun, aşağıda nakledeceğim söz ve davranışlarına dayandırıyorum.
Seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye tebriklerini sunmak için Mısır'a gelen Gannûşî, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Mısır seçimlerinin Suriye devrimine hem manevi hem de siyasi anlamda destek sağladığını, Suriye devriminin çok yakında başarıyla sonuçlanacağını ve İslamcıların diğer güçlerle birlikte Suriye'de iktidara geleceğini savundu.
Şu an Arap dünyasının ve devrimlerin lokomotifi konumunda olan Mısır'da seçimlerde kazanılan başarının sadece Mısır'ın değil, bütün Arap dünyasının başarısı olduğunu ifade eden Gannuşi, bu haliyle Mısır'ın ve Tahrir Meydanı'nın Arap dünyasının geleceğine yön verdiğine dikkati çekti.
Londra'da çıkan el-Mecelle'de 3 Ekim 2011'de kendisiyle yapılan bir röportajda, yine konumuzla ilgili belirleyici açıklamalar var; ancak röportajın alt başlığının 'Programımızda şeriatın uygulanması yok' şeklinde oluşturulması ilgi çekici (bazıları olanı değil, olmasını istediklerini yazıyorlar).
El-Mecelle-Seçimlerden önce Tunus'u ziyaret eden Erdoğan basın toplantısında Tunus'taki demokratik değişimi desteklediklerinden, laik devletten söz etti,laikliğin İslam'a aykırı olmadığını söyledi, bu konuşması Arap ülkelerinde ve özellikle islamcılar nezdinde tepki ile karşılandı?
Gannûşî- O bu sözü Tunus'ta değil, Mısır'da, Türkiye'nin özel durumunu açıklarken söyledi; maksadı kendisinin müslüman ve islamcılığı ile laik bir devleti yönetmesi arasındaki çelişkiyi gidermekti (ikisinin arasını telif etmekti); Ben Mısır veya Tunus vatandaşlarının böyle bir telif (ara bulma) durumunda olmadıklarını düşünüyorum; çünkü bu iki devlet kendilerini 'İslam Devleti' olarak tanımlamaktadırlar.
Mecelle- Yani siz Tunus için laik devleti dışarıda tutmuyor, reddetmiyorsunuz?
Gannûşî- Tunus Devleti laik değildir; bu devletin dili Arapça, dini İslam'dır; o din ile alakasını kesmiş değildir. Bu sebeple siyasetini, kültürünü, ilişkilerini, her alanda, yöneticilerin ve yetkililerin anladıkarı dine uygun olarak yürütmeleri tâbiidir.
Mecelle- Ama Tunus kamu oyunda, Partinizin iktidara gelmesi halinde şeriatı uygulayacağı korkusu var?
Gannûşî- Parti programımızda şeriatın tatbiki yok; önceliğimiz Tunus'ta, hiçbir ayrım gözetmeden bütün vatandaşların özgürlüklerini güvence altına alan gerçek bir demokrasiyi kurmaktır. Bizim inancımıza göre İslam kanunlarına insanların mecbur tutulmaları gerekmiyor; çünkü İslam'da zorlama yoktur, o iman ve ikna temellerine oturmaktadır... Ancak unutmamak gerekir ki, Tunus'ta Medenî kanunun bir bölümü ve aile kanunu şeriata dayanmaktadır. Tunus okullarında İslam ilimleri okutulmaktadır. Mescidleri yöneten bir Din İşleri Bakanlığı vardır; bütün bunlar gösteriyor ki, Tunus'ta devlet din ile ayrışmamıştır, dine önem vermektedir. İslam'da sema (Tanrı) adına konuşan bir kilise olmadığı için ne bizim partimiz ne de bir başkası İslam adına konuştuğun iddia edemez, İslam'ı yorumlamayı tekelinde tutarak farklı yorumları dışlayamaz. Çünkü Allah tarafından vekalet verilen (halife tayin edilen) bu hareket veya başkası, filan alim veya başka biri, falan kurum veya bir başkası değildir; Allah'ın halifesi ümmettir. Vazifesini ferdî veya heyetler tarafından yapılacak ictihadlarla bütün farklı görüşler, çatışmalar, ittifak veya ona yakın bir görüş birliği arayışları ile yerine getirecektir. Parlemento da bir ictihad kurumudur; medya, üniversite, düşünce kurluşları da buna dahildir.
Mecelle- Fakat siz İngiltere'de yaptığınız bir açıklamada alkollü içki satışını ve kadınların plaj kıyafetini yasaklamayacağınızı söylediniz?
Gannûşî- İslam'da dinin (İslam'ı topluma uygulamanın) tarihini bilen hiçbir kimse insanların yeme, içme, kılık kıyafet gibi hayat tarzlarını cebir, zorlama ve tehdit yoluyla değiştirmeyi kendine caiz görmez. Allah insanları hür yaratmıştır, hiçbir kimseye inanları zincirlere vurup -hatta cennete- sevk etme yetkisi vermemiştir. İnsanları bir yere götürecek olan onların bizzat kendileri, vicdanlarında oluşan kanaattir; tehdit ve baskı dindarlık değil, iki yüzlülük (münafıklık) sonucunu doğurur; bu ise insana yamanacak en kötü vasıftır.